Kıbrıs sorununda “yeni süreç” üzerine...
Kıbrıs sorununda yeni bir dönemin başındayız. Cesaretli adımların atılması ile kısa sürede sonuç almanın mümkün olduğunu çok iyi biliyoruz. Özellikle 2. Cumhurbaşkanı Sn Talat ile dönemin Kıbrıs Rum lideri Sn Hristofiyas döneminde alınan yol, sorunun çözümüne dönük önemli katkı sağladığı açıktır..
Farklı konularda otuz kadar yakınlaşma kağıdı yanında liderlerin 23 Mayıs ve 1 Temmuz ortak açıklamaları önemli yapı taşları olarak Kıbrıs sorununun çözümü için zemin hazırlamıştır.
Yapılan açıklamalardan, yeni lider Anastasiades’in, Talat ve Hristofiyas’ın yol haritasını kabul etmek istemediğini ve (her ne demekse) iyi bir hazırlık süreci istediğini, AB’nin daha etkin sürece dahil olmasını ve bunun yanında Maraş’ın öncelikli olarak açılmasını istediği ve bunları gerçekleştirmek için doğrudan Ankara ile temas etmek istediğini anlıyoruz. Elbette bu arada Anastasiades’in 1 Ekim 2013 tarihli konuşmasındaki federasyon vurgusunun tarihi nitelikte olduğunu not etmek lazım. Federasyon’un Kıbrıs Rum toplumu için acı bir uzlaşı değil bir gereklilik olduğunu ve kendi toplumsal çıkarları için önemli olduğu vurgusu cesaret isteyen bir çıkış, sorumlu bir lider tavrıdır.
Peki Cumhurbaşkanı Sn Eroğlu ne istiyor, nasıl bir yol haritasına sahip? Bu konuda bir netlik yok. Anastasiades’in istediklerini istemiyor, bunu biliyoruz. 23 Mayıs ve 1 Temmuz’u açık bir şekilde savunabiliyor ve birleşik Kıbrıs’ın bu temel üzerinde inşa edileceğini söylüyor mu? Hayır...
BM parametrelerinden bahsediyor ancak üzerine basarak ortaya koyduğu ve toplumla paylaştığı net bir çizgi yok. Oldukça “gönülsüz”, oldukça “çekingen” bir görüntü veriyor. Eğer bu görüntü, düşüncelerinin yansıması ise, yeni süreç “hem ağlarım hem giderim” ya da “ne ağlarım ne giderim” gibi bir kaosa bizi sürükleyecek potansiyeldedir.
Uluslararası camia yanında Türkiye hükümetinin de sorunun çözümüne açık destek verdiğini belirttiği şu dönemde, Cumhurbaşkanının sadece çözüme vurgu yapması ayrıntıya girmemesi, cesaret ve iddiadan yoksun söylem içinde olması yeterli midir? Elbette hayır...Çözümün nasıl olacağına/olabileceğine dair yaratıcı çalışmalara ve barışa dönük adımlara olan ihtiyaç bugün her zamankinden daha fazladır.
Özellikle Yunanistan Dışişleri Bakanı ile görüşecek olan Özel Temsilci Sn Ertuğ’un rolü ve sorumluluğu bugün düne göre çok artmıştır. Anlaşılan o ki, proaktif bir diplomasi izlecek olan Mavroyannis karşısında bizim pasif kalma olasılığımız bile, bizi oyunun dışına itecektir. Eğer Sn Ertuğ, eski geleneğin dili ve anlayışı ile bir yola çıkıyor ve burada yine Türkiye’nin “etkin ve fiili” şemsiyesine sığınarak hareket etmeyi planlıyorsa, bizim Kıbrıs Türk halkı olarak bu süreçte “özne” olma gibi bir pozisyonumuz asla olmaz.
Bu noktada elbette Dışişleri Bakanı Sn.Özdil Nami’ye ciddi sorumluluk düşmektedir. Ve inanıyoruz ki kendisi sürece halkın beklentilerini karşılayacak bir dinamizim katacaktır.
Bu bağlamda, hemen Meclisin, Siyasi partilerin sürekli ve etkin olarak devrede olacakları, çözüm perspektifine dayalı vizyonları olan sivil toplum örgütlerinin, akademisyen ve aydınların katkı koyacağı yeni bir alan, diyalog ortamı yaratılmalıdır.
Başka türlüsü bizi izleyici olmaktan çıkarmayacaktır.