Kıbrıs Sorununda Yine Yeni Yeniden
Kıbrıs Sorununda Yine Yeni Yeniden
Ahmet Güneyli
[email protected]
1963’ü Kıbrıs sorununun başlangıcı kabul edenler için 50. yılda olduğumuz doğru. 2013 yılına gelindiğinde Kıbrıs sorunundaki son durum, Kıbrıs’ın kuzeyindeki politikalarda önemli ölçüde söz sahibi -belirleyici yerine söz sahibi demeyi daha uygun buluyorum- Türkiye hükümetinin çözümü ister gibi göründüğü, buna karşın Kıbrıslı Rumların da istemez gibi olduğudur. Bu “ister gibi” ve “istemez gibi” haller yıllar yılı öylesine değişmiştir ki, neye inanacağımıza şaşırdık desem sanırım abartmış olmam. Peki, Kıbrıs’ın kuzeyinde hükümet/muhalefet eden ya da meclise giremeyen Kıbrıslı Türkler ne durumda? İşte bu sorunun yanıtını vermek de çok kolay değil!
Kıbrıslı Türklerin çözüm algısındaki gelgitler, hiç de kısa sayılamayacak bu süreçte, oldukça dikkat çekicidir. Çok eskiye gitmeye gerek yok; içinde bulunduğumuz günlerde görülmektedir ki, Kıbrıs’ın kuzeyinde solda duranlar (ya da sol gibi görünenler!) çözümü Türkiye’nin ortak çıkarları doğrultusunda değerlendirebilmektedirler. Maraş’ın gerçek sahiplerine verilmesine “stratejik” olmadığı ya da “bütünlüklü çözümü” engellediği gerekçesiyle burun kıvırabilmişlerdir örneğin. Öte tarafta, çözümsüzlük çözümdür diyen ve bir karış bile toprak verme niyetinde olmayan sağ, bugün Rumlardan çok görüşme zeminini yaratma amacını taşımaktadır. Tabi sağın bu istekli olma halleri, gerçekten barış olması için midir, meselenin 50. yılında imzayı atan taraf olup tarihe geçmek için midir yoksa Rumlara bir hayır daha dedirtip Kıbrıs’ı kalıcı olarak bölmek için midir bilinmez. Emparyalist güçlerin Kıbrıs’ta egemen olduğuna vurgu yapanlar ve üniter devleti savunanlar ise 2004 referandumunda aniden çark edebilmiş ve AB ve BM’nin desteklediği Annan Planına evet diyebilmişlerdir. Denktaşların kurduğu DP ise, bugün bir hükümet ortağı olarak -kısa çaplı bir direniş sergilese de- federal çözüme hükümet programında yer verebilmiştir. Buraya kadar yazdıklarımla hiçbirini beğenmez bir duruş sergilediğim hissine kapılabilirsiniz. Oysa kesinlikle böyle bir niyetim yok. Kıbrıs sorununda yukarıdakilerden farklı olarak hiçbir çözümü beğenmeyen, sorunu salt Türkiye karşıtlığı ya da işgal üzerinden okuyan belli bir kesimin olduğunu da söyleyebilirim. Ancak böylesi bir duruşun halk tarafından destek bulmadığını ve yalnızlaştığını düşünüyorum. Özetle denilebilir ki, Kıbrıs sorunu temelinde adanın kuzeyindeki zemin epeyce kaygandır ve sağ ile solun tutarsız politikaları Kıbrıs’ta ciddi anlamda ideolojik bir çöküntü yaratmaktadır. Doğruyu söylemek gerekirse lafı şuraya getirmeye çalışıyorum; hiç hazzetmediğim ancak son zamanlarda çok fazla duyduğum(uz) “Sağ ve sol mu kaldı yahu?” söylemini kullananları sanki haklı çıkarırcasına bir durumdur Kıbrıs sorunu. Bu kadarı da olmaz dedirtir insana. Günün sonunda sağın kaygan zemindeki hareketleri (manevraları) açıkçası çok da ilgilendirmiyor beni. Esas mesele, sol’un Kıbrıs sorunu bağlamında (sadece Kıbrıs sorunu da değil ya!) sağ ideolojiye yakın söylemleri(dir) ve bu söylemler mide bulandırıcıdır, umutların, güvenin ortadan kalkmasına yol açmaktadır.
Kıbrıs sorununun çözümünde gelişmelerin yaşanacağı ve olası bir referandumun olacağının konuşulduğu bu günlerde içinde bulunduğumuz siyasi tablo ortadadır. Şöyle ki, toplum lideri ile hükümetin küçük ortağının hangi gelenekten geldiği aşikardır. Kıbrıs meselesine yaklaşırken etnik ayrışmayı ön plana çıkaran, meseleye kendi gibi bakmayanı kışkırtıcı ya da hain ilan eden, biat etmeyeni (elbette Türkiye’ye) eleştiren, ötekiyle sürekli kavga/çatışma halinde olan ve savunma, güvenlik gibi konulara değinerek militarizme vurgu yapan hamasi bir politik duruş olarak tanımlayabiliriz Kıbrıs’ın kuzeyindeki sağı. Ancak geçmişten farklı olarak bugün, Kıbrıs’ın kuzeyindeki hiçbir siyasal yapı doğrudan doğruya Kıbrıs sorununda çözümsüzlüğü savunur bir pozisyonda değildir. AKP’nin politikaları bu konuda etkili olmuştur ve çözümsüzlük politikalarını açıkça savunma cesaretini gösteren biri(leri) (en azından Rauf Denktaş’tan sonra) kalmamış gibidir. O halde, içinde bulunduğumuz süreçte sol, Kıbrıs sorunu bağlamında ne yapmalıdır?
Yukarıda yazdığım ve sağın nasıl bir gelenekten geldiğini anlatmaya çalıştığım konuların (militarizm, etnik ayrım, milliyetçilik) tam da karşısında olmalıdır/durmalıdır. “Federal çözüm”ün hedef alındığını ortaya koymak da yetmiyor artık! Söylemlerinde, politik duruşunda ve tüm uygulamalarında federal kültürü içselleştirebilmek gerekiyor. Aradan geçen zamanı düşündüğümüzde, yaşanan umutsuzluk-güvensizliği ortadan kaldırmaya yönelik çözümün içini nasıl doldurduğunu (yani federasyonun ne olduğunu, ne olmadığını ve neden olması gerektiğini) tekrardan hatırlatmalı ve son seçimlerde propaganda döneminde önemini yitirmiş gibi görünen Kıbrıs sorunu konusunda umutları yeniden canlandırabilmelidir. Türkiye’den esen rüzgar(lar)a göre konumunu belirleyen, kendi yol haritasını ve politikalarını oluşturmaktan uzak bir anlayışta kesinlikle olmamalıdır. Dış odaklı güçlerden fazlasıyla medet uman, sadece ekonomi odaklı bir siyasetle ve doğal kaynakların etkisiyle çözümün gelebileceğini varsayan bir konumda hiç olmamalıdır. Peki, solun bu saydıklarımı başarması mümkün müdür? Sanırım sonuçları görmek için çok da fazla beklemeyeceğiz!