Kıbrıs tarihinden yapraklar… 1
“Kıbrıs tarihinden yapraklar yazısına başlarken…”
Dr. Derviş ÖZER
“Yaşlılık başlayınca, iş yapacak gücü kalmaz insanın, işte o zamanda diline vurur, durmaksızın konuşur” derdi dedem. Kendisi için söylerdi bu sözü. Bizi oturturdu ve başlardı anlatmaya; eskilerden bahseder, duyduklarını, gördüklerini, yaptıklarını anlatırdı. Biz de ağzımız açık her gün bir hikâye dinlerdik. Aradan yıllar geçti, dedem öldü. Memleketten uzakta yaşam kurdum. Şimdi çocuklarım sorar oldu Kıbrıs’la ilgili hikâyeleri. Daha doğrusu sormasalar da ben anlatmaya başladım, dedemden babamdan duyduklarımı.
Küçük kızım bir gün “Bunlar çok güzel, güzel olduğu kadar da acı hikâyeler baba, yazsana bunları” dedi. Yazmaya karar verdim ve araştırmaya başladım. Kıbrıs’tan onlarca kişiyle görüştüm, telefonlaştım. Ve dedemin anlattığı hikâyelerin Kıbrıs’ın gerçekleri olduğunu gördüm ve aklımda kalanları, biraz da araştırarak, süsleyerek, başkaları ile de konuşarak, çoğaltarak yazmaya, sizlerle paylaşmaya çalıştım.
Eminim bu yazılar okununca düzeltmeler ve eklemeler çok gelecektir, bu katkılar beni mutlu edecektir. İnanıyorum ki siz de bunları okuyunca birçoğunu hatırlayacaksınız ve yüzünüzde bir gülümseme oluşacak, yeni hikâyeleri bekleyeceksiniz veya yeni hikâyeleri çocuklarınıza gülümseyerek anlatacaksınız.
Saygı ve sevgi ile kalın.
Dr. Derviş Özer.
Kıbrıs tarihinden birinci yaprak:
“Üzümlü ekmek…”
Yıl 1940 savaş yılları, Kıbrıs adası hastalıktan ve açlıktan kırılıyorken, İngilizler yaygın anemiye (kansızlığa) çare bulmak ve kaybolan emeğin önüne geçmek için, tembelleşen Kıbrıs halkını biraz olsun çalıştırıp ellerindeki zahireyi almak için ve savaşa yiyecek yetiştirmek için adadaki herkesin kuru üzümlü ekmek yemesi için zorunluluk getirir. Kuru üzümlü ekmek yapılacaktır. Her eve bir torba kuru üzüm verilir ve ekmeğin bununla yapılması şart koşulur.
Köylüler biraz İngiliz'e tepki biraz da kuru üzümün torbanın içinde bozulmasından dolayı pek rağbet etmezler bu olaya ama İngiliz ani baskınlar yapıp denetlemektedir evleri. Bu yüzden halk fırına ekmek saldığında her zaman da iki tane kuru üzümlü ekmek yapıp fırına koyar. Bunu pişirir ve evde saklar. Denetlemeye gelen İngiliz askerlerine kesip bir dilim verir. Daha sonra da bu iki ekmeğin içinden üzümler çıkartılıp yenilir. Biraz zengin olanlar bu iki ekmeği keçilere veya öküzlere yedirirler.
Eskiler bu üzümlerin o kadar kötü olduğundan ve o kadar kötü koktuğundan bahsederlerdi ki anlatırken bile yüzlerini buruştururlardı.
Kıbrıs tarihinden ikinci yaprak:
“Avroşillo”
Yıl kuraklık ve savaş zamanı. Kıtlık devam eder, olan iki dönüm tarla ekilir veya ekilmez. Elde edilen iki torba buğdayın birini İngilizler, halkın elinden almak için her türlü vergiyi koyarlar. Halk vergiyi ve cezayı veremezse bedava çalışmaya ve hapse girmeye razı olur. Bazıları kurtuluşu İngilizlerin yapmış olduğu propagandaya uyarak askere yazılmakta bulur ve gider asker olur. Geride kalanlar aç ve susuzdur. İki güne yetecek unu, dört güne çıkarmaya çalışır. Ovalarda gezerler ve soğanlı bitkilerin köklerini toplarlar, fırında pişirip kuruturlar, dövüp un yaparlar ve arpa ununa karıştırıp eldeki unu çoğaltırlar. İçindeki nişastayı ve proteini kullanmaya, çocuklarını bir gün daha açlıktan korumaya çalışırlar. Bu acı soğanın (avroşillo) kökleri acıdır ve yiyenlerin ağzı yüzü şişmektedir ama bu yöntem yıllarca yapılır, yani avroşillo soğanı unla karıştırılır ve açlık için çözüm bulunmaya çalışılır.
HANİ SÖZÜM KİME:
Sözüm Kıbrıs'ın halkını besleme olarak nitelendirenlere. Aç kalıp acı soğan kökü yiyen bir milletin, İngiliz'e satılmasına rağmen ayakta kalmayı başarıp adada yaşamaya çalışan kanaatkar halkımın çektiklerinin bilinmemesine. Kıbrıs'ın halkı rahattır, rahatlığa alışmıştır ve Türkiye üzerine bir kamburdur diyenlere.
Kıbrıs halkı acı soğan yiyerek yaşamış bir halktır ve bugün yine acı soğan yiyerek yaşar ama onuruna ve ahlakına laf söyletmez. Böyle biline.
Pazartesi devam edecek...