“Kıbrıs Türk tarafı tutarsız”
YENİDÜZEN’e konuşan İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Dışişleri eski Bakanı ve eski baş müzakereci Özdil Nami ile siyaset bilimciler, Kıbrıs Türk tarafının Kıbrıs sorunu konusunda tutarsız davrandığına dikkat çekti, “iyi niyet” çağrısı yaptı.
Aygün Bahar ÖKMEN
Güneydeki basın tarafından ortaya atılan iddialara göre BM, müzakere masasının yeniden kurulmasını teşvik etmek için yeni bir formül geliştiriyor.
Formüle göre; masayı dağıtan Kıbrıs Rum tarafı olursa, Kıbrıs Türk tarafına “Doğrudan Ticaret, Doğrudan Uçuşlar ve Doğrudan Temaslar” hakkı verilecek.
Masanın Kıbrıs Türk tarafı yüzünden dağılması halinde, Kıbrıs Rum tarafına; “Tek Egemenlik, Tek Vatandaşlık, Tek Uluslararası Kişilik” güvencesi verilecek…
Söz konusu formülü dillendiren Ersin Tatar ise masaya dönüş için teşvik amacı barındıran ‘3-D’nin, Kıbrıs Türk tarafı için bir “ön şart” olduğunu dile getirdi.
Tatar, NTV’de katıldığı bir programda, “Doğrudan ticaret, doğrudan uçuş ve doğrudan temas olmadan” resmi müzakere sürecinin olmayacağını söyledi.
YENİDÜZEN, Kıbrıs sorununun “buzdolabından” çıkarılmasına ilişkin sinyallerin gelmeye başladığı şu günlerde, söz konusu formülün olası etkilerini; İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Dışişleri eski Bakanı ve eski baş müzakereci Özdil Nami ile siyaset bilimcilere sordu.
İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Dışişleri eski Bakanı Özdil Nami, DAÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen ve UKÜ Öğr. Gör. Dr. İpek Borman, mevcut politikaların sürdürülebilir olmadığını ve "3D" formülü olarak bilinen doğrudan ticaret, doğrudan uçuş ve doğrudan temas taleplerinin çözüm için yetersiz olduğunu ifade ettiler.
Talat, bu taleplerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin onayını gerektirdiğini ve mevcut politikaların uluslararası prestiji zedelediğini vurguladı. Nami, yeni bir müzakere sürecinin gerekliliğini belirtti ve 3D formülünün yeterli olmayacağını söyledi. Sözen, doğrudan uçuş ve ticaretin mevcut durumda mümkün görünmediğini dile getirirken, Borman Kıbrıs sorununun çözümünde iyi niyetli bir yaklaşımın önemini vurguladı ve BM Genel Sekreteri’nin önerileri doğrultusunda müzakerelerin nasıl ilerleyeceğini Eylül ayında göreceğimizi belirtti.
‘3-D’ ve ‘3-T’ formülü nedir?
Güneydeki basın tarafından ortaya atılan iddialara göre BM, müzakere masasının yeniden kurulmasını teşvik etmek için yeni bir formül geliştiriyor.
Formüle göre; masayı dağıtan Kıbrıs Rum tarafı olursa, Kıbrıs Türk tarafına “Doğrudan Ticaret, Doğrudan Uçuşlar ve Doğrudan Temaslar” hakkı verilecek.
Masanın Kıbrıs Türk tarafı yüzünden dağılması halinde, Kıbrıs Rum tarafına; “Tek Egemenlik, Tek Vatandaşlık, Tek Uluslararası Kişilik” güvencesi verilecek.
Söz konusu formülü dillendiren Ersin Tatar ise masaya dönüş için teşvik amacı barındıran ‘3-D’nin, Kıbrıs Türk tarafı için bir “ön şart” olduğunu dile getirdi. Tatar’ın açıklaması, “süreci baltalama girişimi” olarak yorumlandı.
Ersin Tatar “ön şart” dedi
Öte yandan söz konusu formülü dillendiren Ersin Tatar ise masaya dönüş için teşvik amacı barındıran ‘3-D’nin, Kıbrıs Türk tarafı için bir “ön şart” olduğunu dile getirdi.
Tatar, NTV’de katıldığı bir programda, “Doğrudan ticaret, doğrudan uçuş ve doğrudan temas olmadan” resmi müzakere sürecinin olmayacağını söyledi.
Tatar’ın açıklaması, “süreci baltalama girişimi” olarak değerlendirildi.
İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat:
“Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının sürdürdüğü politika sürdürülebilir bir politika değildir”
İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Tatar’ın 3D açıklamalarını değerlendirerek “Doğrudan ticaret AB’nin bir meselesidir. Doğrudan uçuş, uluslararası hukukun bir meselesidir. Doğrudan temas da ne anlama geliyorsa zaten o temaslar vardır.” dedi.
Talat, “Şu anda Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının sürdürdüğü politika sürdürülebilir bir politika değildir” ifadelerini kullandı. Egemenliğin tanınması veya “KKTC” ’nin tanınması koşullarından Tatar’ın 3D olarak tanımladığı doğrudan uçuş, doğrudan ticaret ve doğrudan temas şartlarının kabulü koşuluna geçildiğini ifade eden Talat, “Bu talepler de kolay kabul edilebilecek talepler değil.” açıklamasında bulundu. Doğrudan temasların zaten var olduğunun altını çizen Talat, “Hangi temaslardır sözü edilen bilmiyorum ama eğer siz dünya ile dünyanın anlayabileceği politikalar güderseniz temaslarda zaten bir sorun olmaz.” ifadelerine yer verdi. Doğrudan uçuşlar konusunu değerlendiren Talat, “Benim görev dönemimde İngiltere’de açtığımız bir davanın sonucu olarak hem ilgili mahkemenin hem de İngiliz Yüksek Mahkemesi’nin kararlarıyla bu yetki tanınan devlete aittir kararı çıkmıştı. O devlet de tabi Kıbrıs Cumhuriyeti’dir” dedi. Aslında talep edilen 3D’nin muhatabının Kıbrıs Cumhuriyeti olduğunu ifade eden Talat, “Kıbrıs Cumhuriyeti izin verirse bu konularda adım atılabilir” şeklinde konuştu.
Bunu elde edebilmenin kolay olmadığının altını çizen Talat, “Egemenliğimizin tanınması KKTC’nin tanınması taleplerinin ardından 3D talepleri yumuşatılmış talepler olarak karşımıza çıkmaktadır. Biraz geri adım atmadır.” ifadelerini kullandı, “Bunun da sağlanabilecek bir talep dizisi olduğunu düşünmüyorum” şeklinde konuştu.
Talat, farklı bir tabloya doğru yol alınmaya çalışılmasının zorunlu olduğunu belirterek “Görünen odur ki esas konu Türkiye’nin tatmin edilmesidir. Türkiye gerek Avrupa Birliği ilişkileri, gerek dünya ile olan ilişkileri bakımından tatmin edilirse, o zaman bir ilerleme kaydedilebilir.” dedi. “Ancak bu Sayın Tatar’ın talepleri doğrultusunda değil müzakerelerin bir şekilde başlaması çerçevesinde olabilir. Şu anda Kıbrıslı Türklerin Türkiye ile birlikte yürüttüğü politika nedeni ile Kıbrıslı Türklerin uluslararası prestiji yerle bir olmuştur. O nedenle bu politikalar devam ettiği sürece elde edilecek ciddi bir kazanım beklemiyorum.” yorumunda bulundu.
Talat, “Crans Montana’da sürecin çökmesine yol açan önemli aktörlerden biri de Hristodulidis’ti. Kıbrıs Türk tarafının uzlaşmaz tutumu nedeni ile Kıbrıs Cumhuriyeti sanki uzlaşma isteyen taraf gibi görünüyor.” dedi, müzakerelerin başlaması istenirse Kıbrıslı Rumlara da baskı yapılacağını ifade etti.
Dışişleri eski Bakanı ve Baş müzakereci Özdil Nami:
“Genel Sekreter’in de yardımıyla karşılıklı kabul edilebilecek bir formül geliştirilebilir”
Dışişleri eski Bakanı ve Başmüzakereci Özdil Nami, Türkiye-Yunanistan yakınlaşmasının ardından AB ile de genişleyen bir sürecin başladığını belirtti. Nami, Türkiye ve AB arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesinin her iki tarafın da ihtiyacı olduğunu vurguladı ve Kıbrıs konusunun bu süreci engelleyen önemli bir faktör olduğunu ifade etti.
Nami, “Uzun bir aradan sonra Kıbrıs konusuna yeniden bakma zamanı geldi” dedi. Kıbrıs meselesinde herkesin mevcut pozisyonlarından geri adım atması gerektiğini vurgulayan Nami, Türk tarafının “KKTC” ’nin ayrı egemen devlet olarak tanınması talebinden esneklik gösterebileceğine dair işaretler verdiğini belirtti. Bu bağlamda, Türk tarafının "3-D formülü" olarak bilinen doğrudan uçuş, doğrudan ticaret ve doğrudan temas gibi ön şartlar öne sürdüğünü söyledi.
Nami, mevcut “3-D formülü”nün Kıbrıs sorununa çözüm getiremeyeceğini düşündüğünü dile getirdi. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin limanların doğrudan ticarete açılması ve doğrudan uçuşlara izin verilmesini, dolaylı bir tanıma olarak görmesinden endişe ettiğini belirten Nami, “Rum tarafı büyük bir direnç gösterecek ve bu durum ilişkileri daha da gerilimli bir hale getirebilir” şeklinde konuştu.
Nami, “Önce izolasyonları kaldıralım” yaklaşımının da çıkmaz sokak olduğunu ifade etti. Yeni bir müzakere sürecinin gerekliliğine işaret eden Nami, Crans Montana'da yaşanan sorunların tekrar yaşanmaması için daha somut ve takvimli bir süreç önerdi. Nami, “Eylül ayında bir araya gelinirse, Genel Sekreter’in de yardımıyla karşılıklı kabul edilebilecek bir formül geliştirilebilir” dedi.
Açıklamalarda çelişkili ifadelerin bulunduğunu belirten Nami, Kıbrıs Türk tarafının tutarlı ve anlaşılır bir politika izlemesi gerektiğini vurguladı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kapsamlı bir çözümden uzak durduğunu ve mevcut statükodan memnun olduğunu söyleyen Nami, Türk tarafının uluslararası destekle güneyi konfor alanından çıkaracak yeni bir yaklaşım geliştirmesi gerektiğini ifade etti.
“Bunlar aylar süren süreçler sonucu ortaya çıkar. Şimdi yapılması gereken, o noktaya varmak için bir yol haritası oluşturmak ve adım adım ilerlemektir” diyen Nami, bölgenin bu konuda başarılı olmak için elverişli olduğunu ancak fırsatların iyi kullanılmaması durumunda mevcut statükoya devam edileceğini sözlerine ekledi.
DAÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen:
“Ercan Havaalanı’na doğrudan uçuş beklemek, neredeyse sonsuza kadar beklemek demek”
DAÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen, doğrudan ticaret konusunun ilk olarak 2004’te Annan Planı sürecinde gündeme geldiğini hatırlatarak, “Bu aslında Kıbrıslı Türklerin Annan Planı’na ‘evet’ demesi sonrası AB’nin bir ödülü olarak ortaya çıktı. Ama işte o zaman Kıbrıs Cumhuriyeti AB üyesi olduktan sonra bu tüzüklerin uygulanmasını engelledi” dedi. “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyesi olduktan sonra bu tüzüklerin uygulanmasını engellemesiyle, doğrudan ticaret hiç gündeme gelmedi. Kıbrıslı Rumlar buna karşı çıktıkça, AB ile doğrudan ticaretin mümkün olduğunu sanmıyorum” şeklinde konuştu.
Doğrudan uçuşlar meselesine de değinen Sözen, “Ercan Havaalanı’na doğrudan uçuş beklemek, neredeyse sonsuza kadar beklemek demek. KKTC tanınmadığı sürece, bu gerçekleşmeyecek” ifadelerini kullandı. Sözen, “Geçmişte, 1993’te Lefkoşa Uluslararası Havaalanı’nın BM kontrolünde açılması önerilmişti. Bir kapı kuzeye, bir kapı güneye açılacaktı. Ama Kıbrıs Türk tarafı da Rum tarafı da buna sıcak bakmadı ve işte bu yüzden gerçekleşmedi.” dedi.
Direkt temas konusunu da ele alan Sözen, “Hangi ülkelerin devlet başkanları veya dışişleri bakanlarıyla doğrudan temas kurulacak? Kıbrıs Türk liderleri, bu süreçte daha önce birçok uluslararası yetkiliyle görüştü. Ama sonra ayrılıkçı bir söyleme geçilince bu zemin ortadan kalktı” şeklinde konuştu.
Sözen, Türkiye ile AB arasındaki yakınlaşmanın Kıbrıs sorununa olumlu etkide bulunabileceğini belirterek, “Türkiye ve AB arasında bir irade ve istek varsa, bu Kıbrıs meselesinde bir değişim getirebilir. Türkiye’nin AB ile entegrasyon isteği ve AB’nin Türkiye’yi içine çekme çabaları, Kıbrıs sorununun çözümüne yardımcı olabilir” dedi. Sözen, “Bu noktada, Kıbrıs Türk tarafının adım atması ve Kıbrıs Rum Liderinin siyasi eşitliğe dayalı bir çözüm isteyip istemeyeceği önemli” ifadelerini kullandı.
UKÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğr. Gör. Dr. İpek Borman:
"İki taraf da iyi niyet gösterirse, müzakereler başlayabilir ve aşamalı olarak sonuçlandırılabilir"
UKÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğr. Gör. Dr. İpek Borman, "Geldiğimiz aşamada Kıbrıs sorunu ekseninde bir sıkışma olduğu aşikârdır" diyerek, hem iç hem de dış etkenlerin bu sıkışmayı derinleştirdiğini belirtti. İçsel olarak, tarafların pozisyonları arasındaki uçurumun genişlediğini ve Holguin’in bu uçurumu kapama girişimlerinin şimdilik bir sonuç vermediğini ifade etti.
Borman, taraflar arasında yaşanan güvensizliklerin arttığını ve karşılıklı ilişkileri geren söylem ve eylemlerden kaçınılmadığını vurguladı. "Kıbrıs Türk tarafının iki egemen devlet çerçevesindeki pozisyonu Rum tarafınca kışkırtıcı bulunuyor. Kuzeydeki inşaat projeleri büyük rahatsızlık yaratıyor ve buna misilleme olarak güneyde bazı kişilerin tutuklanması gündemde," dedi.
Sıkışmanın nedeninin tarafların iyi niyetle çözüm arayışında olmamalarından kaynaklandığını belirten Borman, "Taraflar sadece kendi haklılıkları üzerinden tek taraflı siyasi kazanç sağlamaya çalışıyor. Çözüm arayışının veya diyalogun olmadığı bir ortamda, sıkışıklığın baskısını hissetmeleri ve olumlu gelişmeler yaşanması zor görünüyor." ifadelerini kullandı.
Dış etkenlere de değinen Borman, "Ukrayna savaşının ve diğer uluslararası krizlerin etkisiyle jeostratejik dengeler değişti. Kıbrıs, bu karmaşık dengelerin merkezinde yer alıyor," dedi. Son AB Konsey kararlarında Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin rayına oturtulabilmesi için Kıbrıs konusunda da ilerleme kaydedilmesi şartı getirildiğini hatırlatan Borman, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın AB Dışişleri Bakanları Toplantısı’na katılmasının bu bağlamda önemli bir gelişme olduğunu belirtti.
Borman, "Türkiye’nin AB ile ilişkileri iyileşirse, Kıbrıs sorunu bağlamında diyalog ve çözüm arayışları da olumlu bir ivme kazanabilir," diyerek, Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesinin de bölgesel ilişkilere olumlu katkı sağlayacağını kaydetti.
Eylül ayında BM Genel Sekreteri'nin liderleri bir araya getirme niyeti olduğuna dair haberler olduğunu belirten Borman, "Kıbrıs Türk tarafı, doğrudan uçuş, doğrudan ticaret ve doğrudan temas konularında açılımlar yapılmasını istiyor. Ancak bu konuların BM çözüm müktesebatı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum," dedi.
Borman, "Eylül ayında BM Genel Sekreteri’nin önerileri doğrultusunda müzakerelerin nasıl ilerleyeceğini göreceğiz. BM’nin paket yaklaşımında Guterres çerçevesinin aşamalı olarak ele alınması değerlendiriliyor," şeklinde konuştu. "Kıbrıs Türk tarafı ve Rum tarafı iyi niyet gösterirse, müzakereler başlayabilir ve aşamalı olarak sonuçlandırılabilir," yorumunu yapan Borman,
"Eylül itibarıyla gelişmelerin nasıl şekilleneceğini göreceğiz. Ancak, perde arkasındaki istişarelerin ve tarafların siyasi iradesinin sürecin yönünü belirleyecek.” dedi.