Kıbrıs Türk toplumunu yok etmekten başka hedefi olmayan algı operasyonu!
Algı operasyonu?
Nedir algı operasyonu?
Mesela gündemdeki bir konuya bakalım…
Elektriklerimiz neredeyse 19 saat gitti…
Hükümet, ihaleciler, ganimetçiler ve beceriksiz Kıb-Tek yöneticileri dedi ki; “Kesintilerin sorumlusu El – Sen!”
-*-*-
Bir çok vatandaşımız, El – Sen Başkanı Çağlayan Cesurer’i bulsa linç edecek!
Zaten sanal alemde de linç edilmedi değil!
-*-*-
Oysa EL- Sen’in sorumluluğu kesinlikle yok!
Efendim arızaya müdahale etmemiş olabilirler, yavaş davranmış da olabilirler!
Ama “dava” haksız bir dava değil!
El – Sen, yerden göğe haklıdır!
Ve yasa tasarısı bugün “yasalaşırsa”, El – Sen’in haklı eylemleri çok daha “etkili” olacaktır!
Bu da biline!
-*-*-
Peki AKSA haksız mı?
Kesinlikle değil!
Kapitalist vahşet içerisinde, ganimet düzeninde hangi şirket olsa, AKSA gibi davranır…
Çünkü sistem budur…
Yedireceksin, içireceksin, ödeyeceksin ve mammayı kapacaksın!
Evet, gerçekten sistem budur!
Ve AKSA’yı yönetenler bunu gayet iyi yaptı!
Yaptıklarını da inkar etmiyorlar!
Kıb – Tek Yönetimi ve hükümete “ne istediniz de vermedik?” diye kızabiliyorlar!
-*-*-
Peki suçlu ya da sorumlu kimdir?
Hükümet mi?
Kesinlikle hükümet de suçlu değildir çünkü onlar da sistemin parçasıdır!
Yiyorlar, içiyorlar, çok üzgünüm ama ödeniyorlar ve mammayı kapanlarla bir miktar bölüşüyorlar!
-*-*-
Sonuca gelelim:
Sorumlu, içinde yaşadığımız katakulliden devlettir!
“İşgaldir” diyeceğim, kızacaksınız ama işte bu gerçeği kabul etmeyip kızıyor olmanız da suçludur!
-*-*-
Bu iğrenç durumun sorumlusu, uluslararası hukuk dışı kalmaktır!
Uluslararası hukuk dışında kalmak için siyaset gütmek ve bunu milli dava olarak satmaktır!
Her açıdan çökmüş olmak ama “muhteşem gidiyoruz, hastane yapıyoruz, havaalanı açıyoruz, 7 G’ye geçiyoruz” gibi saçmalıklarla sevindirilmektir!
-*-*-
Rüşvetten deliye dönmektir ve örneğin ihale sistemimizin kokuşmuş olmasıdır!
Hatta o kokuşmuş sistemin dahi yetmemesi, değiştirilmeye çalışılmasıdır!
Tam anlamıyla rezil olmaktır anlayacağınız!
-*-*-
Sorumlu, mutlak bir “Corrupt sistem”de – çirkef içinde boğulmaya ramak kalmaktır!
TC Lefkoşa Büyükelçisi’nin aracı olarak davranıp, “AKSA’ya vereceksiniz ya da gideceksiniz” diye hükümeti tehdit etmesidir…
Hükümetin de buna sessiz kalmasıdır!
-*-*-
Ve bu “kötülüğün” tek ilacı, “Kıbrıs sorununu çözümdür”…
Dünya devleti olmaktır, uluslararası hukuk içerisinde yer alıp, el alemin yalanlarıyla kandırılan milliyetçi salaklar olmamaktır!
-*-*-
Var olan algıyı iyi okumalıyız ve federal çözüm dışındaki her öneri ya da düşüncenin, Kıbrıs Türk toplumunun tamamen yok olmasını hedeflediğini gayet iyi görmek lazım…
Ramiz Manyera
“Öyle milliyetçiydi, şöyle TMT’ciydi” diye mesajlar yazılıyor Ramiz bey için…
Yakın dostları, yaşamayı çok seven, çağımızın ve toplumumuzun ilerisinde bir yaşam tarzı olduğundan söz ediyor…
Çok başarılı bir iş insanı olduğundan bahsedenler de var…
-*-*-
Ramiz Manyera’yı kaybettik…
Çok değerli bir insandı…
Ama hepsinden öteye, Ramiz bey, “saplantılı bir ganimetçi milliyetçi” değil; geleceği gören ciddi bir kapitalistti…
-*-*-
Londra’dayım…
Yarım yamalak İngilizcemle, her sabah İngiliz gazetelerini karıştırmak, hem “gazetesever” bir insan hem de “gazeteci” olarak hayatımın en keyifli anlarıydı…
Annan Planı öncesi günler…
The Guardian ya da O’nun Pazar gazetesi olan Observer’deydi sanırım…
“Kıbrıs sorunu” çok geniş bir haber olmuştu…
-*-*-
Ve o haberde Ramiz beyden bahsediliyordu…
Daha doğrusu Ramiz bey konuşuyordu ve özetle diyordu ki; “… Kıbrıs sorunu çözülmelidir… Annan Planı fırsattır… AB tam üyeliği geleceğimizdir… Geçmiş unutulamaz elbette ama affedilmelidir…”
-*-*-
Bugün O’nun arkasından komutanlığı, TMT’ciliği, milliyetçiliği ile ilgili övgüler düzenler gerçekten O’nun gibi ileriyi görebilenler olsaydı; durumumuz çok değişik olurdu…
Mesela mı, “mutlak çözümsüzlük çabasından başka hiçbir şey olmayan ‘Egemen, eşit devlet’ diye” olmayacak duaya amin çekilmezdi…
Modern ve demokrat bir Türk aydını!
TC Lefkoşa Büyükelçisi, Lefkoşa Kabristanlığı’nda bir anma törenine katıldı…
1962’de “bizimkiler” tarafından öldürülen Avukat Ayhan Hikmet’in kabrinin fotoğrafını çekti ve sosyal medya hesabından, “… Rumlar tarafından katledilen bir meslektaşımın kabri” diye paylaşım yaptı.
-*-*-
Büyükelçi bunu neden yaptı?
1 - Propaganda amacıyla yaptı…
2 - Cahil yani bilgisiz olduğu için yaptı…
3 - Kandırılmış olduğu için yapmış olabilir…
-*-*-
Sonuçta “yalan” yazdı…
Peki ne yapması lazımdı?
Kıbrıs Türk toplumundan ve Ayhan Hikmet’in ailesinden özür dilemesi gerekirdi…
Bir modern ve demokrat Türk aydını bunu yapardı…
İsrail’in, Filistinlilere karşı geçtiğimiz akşam Mescid-i Aksa'da gerçekleştirdiği insanlık utancı saldırı kabul edilebilir değildir… Şiddetle lanetliyorum…