Kıbrıs, Türkler ve Rumlardan ibaret değil… Kıbrıs’ın yeni ve ahir toplum ve toplulukları
Kıbrıs, Türkler ve Rumlardan ibaret değil… Kıbrıs’ın yeni ve ahir toplum ve toplulukları
Ulaş Gökçe
[Giriş]
Öğrenci arkadaşlarla sohbet ederken her ülkeden bir öğrenciye memleketlerindeki milletleri sıralamasını rica ettim. Sıra Kıbrıslı öğrenciye geldi. Kıbrıslı “Adada Rumlar ile Türkler yaşar. Başkalarını bilmiyorum. Biraz da İngilizler var” dedi. Önce inanamadım, sonra diğer Kıbrıslılara aynı soruyu yönelttiğimde bunun yaygın bir durum olduğunu gördüm. Hâlbuki küçük de olsa bu memleket pek çok milli topluma veya topluluğa sahip. Biz ne zaman başka milletleri görmez olduk? Hangi günahı işledik de çocuklarımız ülkemizi tanımaz, Türk ve Rum’dan başkasını görmez oldu? Demek ki Adamızın sadece Kıbrıslı Türk ve Rumların vatanı olmadığını zaman zaman hatırlatmakta fayda vardır. Ülkemizin milli çeşitliliğini anlamak ülkemizi sevmenin diğer bir yoludur. Bu bir barış, karşılıklı anlayış, hoşgörü yoludur.
KIBRISLI ERMENİLER
Kıbrıs’a “Uygarlıklar beşiği” deniyorsa bunda sadece Osmanlıların-Türklerin ve neredeyse tarih kadar eski Yunanlıların-Rumların payı yoktur. Bu unvana aynı zamanda Kıbrıslı Ermeniler sayesinde sahibiz. Çünkü adamızda Ermeniler, Hititliler kadar ahir ve derin bir uygarlığın temsilcileridirler. Hemen yanımızdaki Anadolu ve Kafkasların yerlisi bu halk milattan önceki dönemde adaya gelmeye başlasa da yoğun olarak 11. ve 14. yüzyıllarda, bugünkü Alanya ile Antakya arasındaki bir bölgeye hükmeden Kilikya Ermeni Krallığı zamanında Ada’ya yerleşmeye başlamıştı. Bu dönemde yaşayan Ermenilerin en azından kilise ve manastır gibi dini izlerini hem Lefkoşa, hem de Mağusa’da bugün dahi, her türlü tahribata rağmen görmek mümkündür. Ada 16. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin eline geçtikten sonra devlette özyönetim hakkına sahip Ermeniler ülkemizde kendilerini Katolik Hıristiyanlara göre güvende ve koruma altında hissetmişlerdi. Adada Ermeni nüfusu bazen on binlere ulaşsa da çoğu zaman sadece binlerle ölçülebiliyordu. 1915 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nda kıyım yaşamalarının ardından Ada’ya pek çok sığınmacı Osmanlı Ermeni yerleşir. Bu dönemden sonra Kıbrıs’a gelen Ermeniler Türkçe de biliyorlardı. Bu ahir milletin Hint-Avrupa dil ailesinden dilleri 1600 yıllık bir alfabeye sahip. Kıbrıslı Ermeniler, sadece alfabeleriyle değil aynı zamanda Hıristiyanlıktaki ayrı yerleriyle de farklılık gösteriyorlar. Kıbrıslı Ermenilerin de mensup olduğu Ermeni Apostolik (Havari) Kilisesi dünyanın en eski kiliseleri arasında sayılıyor. Bu kilise Roma Katolik ile İstanbul (Konstantinopolis) Ortodoks kilise geleneğinden farklılıklar içeriyor ve Oryantal Kiliseler (Ahir Doğu Kiliseleri) içerisinde değerlendiriliyor. Tarih boyunca Anadolu’dan Kırım’a, buradan Polonya’ya Türki halklarla en yakın hangi milletler yaşadı diye sorsanız ilk akla gelen mutlaka Yunanlılarla birlikte Ermeniler olacaktır. Kırım’da ve bizzat Ermenistan’da Kıpçak dilinde konuşan Ermeniler kendi alfabelerini de kullanarak büyük bir uygarlık yaratmışlardı. Aynı şekilde Türkiye’de yaşayan ve bugün Hemşinliler olarak isimlendirilenler de Türkçeyi anadil olarak kabul etmişlerdi. Ermenilerin Türkçeyi bu kadar özümsemeleri Kıbrıs’ta da izlenebilir. Kıbrıslı Ermeniler 1974 öncesine kadar evlerinde dahi Türkçe konuşmaya devam etmişlerdi. Bu dili yaşatabilmeleri biraz da Kıbrıslı Türkler sayesindeydi. Çünkü Kıbrıslı Türklerle konuşulan, kendini ifade imkânı bulan bu dilin Ermenilerin hayatından çıkmasına imkân yoktu. Kıbrıslı Türkler ile Ermeniler Ada’da barış içinde, Türkiye’de yaşanan acıları buraya yansıtmayarak, genellikle bir dilin etrafında, yani, birbirlerini aracısız anlayarak çok uzun süre yaşadılar. Bugün Ada’nın güneyinde 3500 kadar Kıbrıslı Ermeni yaşamaktadır.
KIBRISLI MARUNÎLER (MARONİTLER)
Lübnan’ın yerlileri ile Aramiler gibi pek çok Sami halkın Arapça içinde yarattığı bir toplum olan Marunîler daha 5. yüzyılda Hıristiyanlaşmış bir halktır. 14. yüzyılda Roma Katolik Kilisesi’ne bağlanan ancak muhtariyet sahibi olan Marunî Kilisesi’nin kurucusu olarak Aziz Maron görülür. 13. yüzyıldan itibaren Kıbrıs’ta on binlerce Marunî yaşar. Ancak bu sayı Osmanlıların Ada’yı fethinden sonra çok ciddi azalma gösterir. Çünkü Osmanlı için Ermeni ve Ortodoks Kiliseleri asil ve yerli unsurdur ama Katolik Kilisesi tam tersi, “düşmanın” temsilcisidir. Osmanlı öncesi dini açıdan epeyce horlanan Kıbrıslı Rumlar Osmanlı döneminde Ada’da Hıristiyanlar üzerinde egemen bir kiliseye sahipti. Ancak Marunîler hem Osmanlı’dan, hem de “rakip” Kıbrıs Ortodoks Kilisesi’nden pek bir şefkat görmemişlerdi. Marunîlerin Osmanlı döneminde azalan yerleşim birimlerinin son dört tanesinin tümü de kuzey Kıbrıs’ta bulunuyor. Ancak Ada’daki 6 bin Marunî’nin sadece birkaç yüzü Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşıyorlar. Marunîlerin konuştuğu Kıbrıs Marunî Arapçası bugün yok olmakla karşı karşıya bulunuyor. Bu eski dil bugün sadece 900 kişi tarafından konuşuluyor.
KIBRISLI LATİNLER
Lüzinyan ve Venedik yönetimde Kıbrıs’a yerleşen Roma Katolik Kilisesi’nin Avrupalı (Venedik, Fransız, İtalyan, Maltalı vs.) mensuplarından oluşan bu Kıbrıslı toplumu atalarının mirasının özellikle Osmanlı döneminde Rumlar ve Osmanlılar tarafından Ada’da paylaşılmasına şahit olmuşlardı. Çünkü Osmanlı, Latinleri Kıbrıs Ortodoks Kilisesi’ne mensup olmaya veya İslam’ı seçmeye zorlamıştı. Daha düne kadar ülkemizin en büyük ve en görkemli kiliselerinin ve manastırlarının sahibi bu halkın pek çok mensubu zamanla Ortodoks (Rum) ve Müslüman (Ardından Türk) olmuşlardı. Kıbrıslı gizli Hristiyan olarak bilinen, aslında Katolik Hıristiyan olan, fakat Müslüman gibi görünmek zorunda bırakılan topluluk Latinlerden oluşmuştu. Linobambaki olarak isimlendirilen bu gizli Hristiyan toplumunun önemli bir kısmı 20. yüzyılın ilk yarısından itibaren tamamen Türkleşmiş sayılmaktadır. Ancak Müslüman ve Ortodoks olmayı reddeden Latinler kültürlerini, dinlerini bugüne taşımayı başarmışlar. Özellikle son yüzyılda Ada’ya gelen Avrupalılarla evlilikler yapan bu toplumun mensuplarının tam sayısı bilinmese de Kıbrıs’ta yaklaşık 5 bin civarında Kıbrıslı Latin olduğunu söyleyebiliriz.
KIBRISLI ROMANLAR (CİNGANELER, ÇİNGENELER)
Hiç şüphesiz Romanlar, Kıbrıs’ın en ilginç tarihine sahip halktır. Bilindiği gibi Romanların ataları Hindistan’dan İran’a, Bizans’a göçlerle ve diğer bazı nedenlerle gelen, buralardan tüm dünyaya yayılan, yer yer göçer, çoğunlukla yarı göçer bir halktır. Yazar Dr. Mete Hatay’ın araştırmalarına göre Kıbrıs’ta Romanlar, Lüzinyan döneminde de varlıklarını sürdürüyorlardı. Ancak Romanların yoğun olarak Osmanlı zamanında adaya geldikleri de biliniyor. Kıbrıslı Romanların Ortodoks olup Yunanca konuşanlarına Mandi, Müslüman olup Türkçe konuşanlarına Gurbet deniyor. Ancak bu toplum neredeyse her zaman Kıbrıslı Türklerin parçası sayılmışlardır. Çünkü yaygın olarak Türkçe konuşmaktadırlar ve Müslüman geleneklerine bağlıdırlar. Kıbrıslı Romanların özellikle yeni nesli artık kendi dillerinden ve göçer geleneğinden neredeyse tamamen uzaklaşarak yerleşik bir hayata geçmişler ve tamamen Türkçe konuşur hale gelmişlerdir. Bugün çoğunlukta Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan Romanlar, geçmişe göre azalsa da, yine de önyargıların ve dışlanmışlığın kurbanı olmaya devam etmektedirler.
KIBRIS’TA BULGARİSTAN TÜRKLERİ
Balkanlarda ve Bulgaristan’da Türki topluluklar, Osmanlı’nın kuruluşundan çok önce varlık gösterseler de bugün Bulgaristan Türkleri olarak nitelendirdiğimiz halk, Anadolu’dan buraya göçen Türkler, bu bölgede İslam’a geçen Slavlar ve diğer halkların bir bütünüdür. Bulgaristan Komünist Partisi lideri Jivkov ülkede yaşayan Türkleri Bulgarlaştırma siyasetine tabi tutmak istediği zaman Bulgaristan Türklerinden yüz binlercesi 1989 yılından itibaren kaçarak Türkiye’ye sığınmıştı. Sığınanların bir kısmı daha sonra Kıbrıs’a gelmişlerdi. Ne yazık ki Kıbrıslı Türkler, aynı Türkiye gibi, oldukça eğitimli ve kültürlü bir halk olan Bulgaristan Türklerini layıkıyla değerlendirmeyi bilememiştir. Bu nedenle Bulgaristan Türklerinin Ada’da, Kuzey Kıbrıs’a yerleşen diğer topluluklardan daha zorlu ve acılı bir adaptasyon süreci yaşadığını söylemek mümkündür.
KIBRIS’TA KÜRTLER
Hint-Avrupa Din Ailesine mensup İrani bir halk olan Kürtler geleneksel olarak Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin sınır bölgelerinde yaşarlar. Kıbrıs’a Kürtler, yoğunluklu olarak 1974 sonrasında gelmeye başlamışlardır. Bugün Ada’nın özellikle kuzeyinde binlerce Kürt yaşamaktadır. Kıbrıs’a Türkiye’den gelen Kürtler, bu ülkedeki din-dil farklılıklarını aynı milli topluluk içinde ülkemizde de sergilemektedirler. Buna göre Adamız’da hem Zazaca konuşan Sünni ve Alevi Kürtler, hem de Kurmanci konuşan ve yine Sünni ve Alevi olan Kürtler mevcuttur.
KIBRIS’TA PONTUSLULAR
Türkiye’nin doğusunda Rusya İmparatorluğu’na sığınan Pontuslu Grekler, yoğunluklu olarak Gürcistan’ın Tsalka şehri bölgesine yerleşirler. Osmanlı İmparatorluğu’ndan göçen Pontuslular hem Yunanca, hem de Türkçe biliyorlardı. Ancak Gürcistan’da, Kafkaslarda ve İmparatorluğun diğer bölgelerindeki Türki halklarla iletişimde Türkçe kullanan bu halk zamanla Yunancadan, Azak Denizi ve diğer yörelerdeki Greklerden uzak düşmeleri nedeniyle de uzaklaşmışlardır. SSCB’nin dağılmasının ardından Yunanistan üzerinden veya doğrudan Kıbrıs’a en az 20 bin Pontuslu yerleşmişti. Çağdaş Türkçeye çok yakın bir dil (Bizimce, bizim dilce, Musurmance) konuşan Pontuslular Kıbrıs’ta (Yunanistan’da olduğu gibi) doğal asimilasyona uğrasalar da yoğunlukla Türkçe konuşmaya devam ediyorlar.
[Sonuç]
Neden Ermeniler Kıbrıs’ın kuzeyini terk ettiler? Hiçbir zaman kavga etmemiş, aynı dilde derdini anlatan bu toplum neden birbirinden ayrı düştü? Şu veya bu nedenle ayrı düşsek de neden Ermenilerin kiliselerini, manastırlarını ahıra çevirdik? Neden onları unuttuk? Neden hala bu halkın tarihi mabetlerini esir tutuyoruz? Kimden intikam alıyoruz? Neden dostlarımızı düşman yapıyoruz? Neden bir avuç kalmış, tarihte Müslümanlardan ve Ortodokslardan çok çekmiş Marunilerin köylerini, evlerini, kiliselerini hala onlara geri vermiyoruz? Rumlarla Türklerin talihsizce kavgasının acısını neden başka hemşerilerimizden çıkarıyoruz? Artık bu Ada’nın kalıcı bir unsuru olan Pontusluları neden hala daha görmezden geliyoruz? Hala Romanlara yönelik özel bir kalkındırma ve koruma programımız yok. Neden? Bu ülke sadece Türklere ve Rumlara ait değil. Bu ülkede sadece Rumlar ve Türkler yok. Hakkını vererek bunu anlamak bize hem sorumluluk yükleyecek, hem de ne kadar zengin bir ülkede yaşadığımızı anlamamızı sağlayacaktır.