Kıbrıs’ın eşekleri ve eşşekleri!
Sevgili Cenk Mutluyakalı’nın Güney Kıbrıs’taki bir gıda fuarında, Türk – Rum evliliği ile aile kuran bir çiftin eşek sütünden ürünler yarattığı yazısını yazdığı gün, yani geçtiğimiz Pazartesi günü, Taşkent Doğa Park, Karpaz’da 14 hür eşeğin vahşi bir şekilde, yakından ateş edilip katledildiklerini duyurdu.
-*-*-
Ülke ayağa kalktı…
-*-*-
Arada birkaç kişi, “çiftçilere ciddi zarar veriyorlar” gibisinden çıkışlarla, bu vahşeti yumuşatmaya çalıştıysa da, ülke geneli, güzel gözlü eşeciklerin katline resmen lanet okudu…
-*-*-
Kimse bu ahlaksızlığı – bu kötülüğü kabul edemez…
Bu cinayetlerin hafifletici sebebi olamaz…
-*-*-
Eşekler tarlana mı giriyor?
Tel çek!
Çit ek!
Devletten destek iste!
Öldüremezsin!
-*-*-
Öldüren ya da öldürenlerin yakalanıp cezalandırılması, bu vahşeti ortadan kaldırmayacak…
-*-*-
Ama inanın, tüm Dünya’ya rezil olmuş durumdayız…
Yarın “Barbarlar” denirse, sakın kızmayın!
Çünkü bunu yapan evet “barbar”dır!
-*-*-
1974 sonrası yaratılan Kuzey Kıbrıs siyasi sitemi içerisinde, her şeyde olduğu gibi eşeklerden faydalanmayı da başaramadık…
Savaş sonrası sahipsiz kalan beş on eşeğin, bugün binlerle ifade edilen sayıya ulaşmasını ve evet ekili alanlara zarar vermesini kesinlikle önleyemedik…
-*-*-
Bölgeyi telleyemedik, eşekleri tellerin arkasına “kışılayamadık”…
-*-*-
Haaaa sunulan hiçbir projeyi veya destek önerisini de dinlemedik, kabul etmedik…
Bir tek eski yılarda Tarım Bakanlığı yapan Kenan Akın, bu konuyla ciddi şekilde ilgilendi ama bakanlıktaki siyasi ömrü iş yapmaya yetmedi…
-*-*-
Güney Kıbrıs’ın Skarinu köyünde, Avrupa’nın en büyük eşek çiftliğini yöneten Kıbrıslı Rum girişimci de, bir Kıbrıslı Türk arkadaşı aracılığı ile Dipkarpaz’a geldi, yardım önerdi, “siz de çiftlik kurun” dedi; sonuç çıkmadı…
-*-*-
Neden sonuç çıkmadı?
Çünkü 1974 sonrası Kuzey Coğrafya’da kurulan düzen ne toprağı, ne insanı, ne de doğayı, ne de hayvanları sevdi!
Hırsız yetiştirdik, rüşvetçi yetiştirdik; eşek katili caniler yetiştirdiğimiz de bu olayla kanıtlandı…
-*-*-
Güney Kıbrıs’taki Skarinu köyünde, 200 civarındaki eşekle çiftlik çalıştıran işletmenin internet sitesindeki “giriş” yazısının bazı cümleleri bile aramızdaki farkı anlamaya ve anlatmaya yeter…
-*-*-
Golden Donkey Farm adlı bu işletme, gerçek bir turizm faaliyeti yürütüyor…
Hedef mi?
“… Kıbrıs geleneklerini sürdürme sevgimiz ve özenimiz”le başlayan; “… Kıbrıs'ın mirasının korunmasına gerçekten yardımcı olmak”la devam eden cümlelerle anlatılan bir hedef…
-*-*-
Bu eşeklerin, “… Kıbrıslıların dostları ve Kıbrıslılara yüzyıllarca sadık bir şekilde hizmet eden çalışkan hayvanlar” olduğu da giriş yazısında hatırlatıyor…
-*-*-
Biz mi?
Başlarına silah dayadık ve tetiğe çektik!
-*-*-
Aramızdaki fark, her şeyi açıklıyor…
Onlar eşek diyor sahip çıkıyor; biz eşşek bile değiliz!
Corrupt düzenin yaratıcısı ve savunucusu milliyetçiler!
Lapta Alsancak Çamlıbel (LAÇ) Belediyesi, yıllardan beridir Lapta’ya bir marina ve otel içeren tesis yapmaya çalışıyor…
Yanılmıyorsam şu andaki Başkan Fırat Ataser, konuyla ilgilenen üçüncü yerel yöneticidir…
-*-*-
Ve ortada bir sıkıntı var…
Konu mahkemelik…
Mahkeme ara emri verdi…
Ve bugün bu konuda yeni bir karar beklentisiyle yeniden toplanacak…
-*-*-
Bir çevre örgütümüz, ara emrinin alınması için başvurmuştu…
Çevre örgütünün endişesi doğayla ya da doğanın tahrip edilmesiyle alakalı…
-*-*-
Başkan Ataser ise olaya “dev bir yatırım” gözüyle bakıyor ve çok kızgın…
Çevre ile ilgili çok duyarlı olduğunu da söylüyor…
Ve Kıbrıs Gerçek’e verdiği demeçte, “herkesi bize destek için mahkeme önüne bekliyoruz” çağrısını da yapıyor…
-*-*-
Bence olayın bu noktaya gelmesinin sebebi nedir biliyor musunuz?
Kokuşmuş siyaset ve yönetim boşluğu…
-*-*-
Başka ülkelerde bu veya buna benzer dev yatırımlar nasıl yapılır?
Önce bölge halkı toplanır, herkese bu konu anlatılır, halkın onayı istenir…
-*-*-
Çevre dostu olacağı konusunda garantiler verilir…
Yazılı şikayet edenler olabilir; “manzaram bozulacak” diyenler olabilir, trafik allak bullak olacak diyen de çıkabilir…
Devletin ilgilileri; konu mahkemedeyse yargısı oturur ve en kısa sürede, en sağlıklı ve en toplumsal kararı üretir…
-*-*-
Peki bizde bu iş nasıl olur?
Bizde bu iş duyulduğu anda, kimin ne kadar, kaç para komisyon alacağı, kimin ne tür rüşvetler vuracağı dedikoduları ortalığa yayılır…
-*-*-
İşin içine jet skandalları falan girer…
Kimin eli kimin cebinde belli değildir…
-*-*-
Yatırımı yapacak olan şirket de kime ne kadar rüşvet vereceği konusunda ciddi bunalımlar yaşamaya başlar…
-*-*-
Herkes, herkes medya önünde suçlar!
Ve asla hayır etmeyiz!
-*-*-
Toplum, yönetenlere güvenini yitirmiştir…
Ve siyasilere duyulan bu güven bunalımı, devlete güveni de sıfırlamıştır…
Hiçbir vatandaş, hiçbir yöneticiye asla güvenmez…
“Bu işin arkasında kesin rüşvet vardır, komisyon vardır” diye düşünür…
-*-*-
İşte bunun adına “corruption” denir ve mesela Başkan Fırat Ataser, ne kadar dürüst, ne kadar çalışkan, ne kadar haklı olsa da; vatandaşın ya da çevrecilerin kendisine inanmasını, hele hele de güvenmesini sağlamakta çok zorlanır!
-*-*-
Peki bu ülke neden böyle oldu?
Çünkü 1974 sonrası kurulan düzenin ağababaları öyle istedi!
Tam anlamıyla çöküntü…
Ve bu çöküntüyü kendi elleri ile yaratanlar; “devletimize sahip çıkıyoruz, onu yaşatacağız, sonsuza dek” gibi nutuklar atıyor!
Ama bahsettiğim konuda kimse kılını kıpırdatmıyor!
-*-*-
Bu ülkenin fanatik milliyetçileri, en önde yürüyen KKTC’cileri, bugüne kadar yaşadığımız hiçbir yolsuzluk – usulsüzlük olayında, tek bir laf etmemişlerdir!
-*-*-
Hatta en çok yaptıkları; belki de bu corrupt düzenin devamı için, olası her siyasi çözüme karşı çıkmak olmuştur!