“Kıbrıs’ın Hurdaları”
Dağdoğan Sadrazam’ın uzun yıllara dayanan çalışması olan “Kıbrıs’ın Hurdaları” sergisi 24 Nisan’da Lefkoşa Sanat Merkezi M. Necati Özkan Sergi Salonu’nda açıldı.
Açılışına katılamadığım sergiyi önceki gün ziyaret etme şansını yakaladım ve Kıbrıs’ın birçok noktasından Sadrazam’ın objektifine takılan hurdaların fotoğraflarıyla, tarihte bir yolculuğa çıktım.
Arabalar, tarım araçları, otobüs, uçak, hatta tank…
Her birinde yaşanmışlıklar, hayatlar, an(ı)lar saklı.
***
Dağ başında terk edilmiş bir arabanın fotoğrafı da asıldı bu sergi salonunun duvarına. Bu araba kim bilir kimleri ağırlamış, kimlere yoldaşlık etmiştir.
Ya da bir tarla içinde kaderine terk edilmiş otobüsün yolcuları arasında kimler kimler vardı? Nice hüzünlü gözler bakmıştır pencerelerinden memlekete, nice özlemler barındırmıştır koltukları arasında, belki de sevgilileri buluşturmuştur, gizliden gizliye. Kaç yolcu başını dayayıp koltuklarına, ufuklara dalmıştır. Ya direksiyonunun başına oturan şoförler.
Raylar üzerinde CMC’nin ağır yükünü taşıyan tren de girdi sergiye, savaşın en can yakıcı yüzü olan Lurucina’daki tank da. Ne ağır işlere, ne acılara girişmişlerdir.
Lefkoşa Havaalanı’nın pisti üzerinde yalnızlığa gömülmüş uçak da tüm hüznüyle yer buluyor kendisine, bu hurdalar arasında. Halbuki motorlarının çalıştığı dönemlerde, nice hasretlikleri sonlandırmıştı, Lefkoşa semalarında süzülürken.
***
Diğer ziyaretçilerini bilemem ama hüzünlendirdi beni “Kıbrıs’ın Hurdaları”. Yaşanmışlıkları düşürdü usuma, yalnızlık hissi verdi.
***
Bir paragraf da ilk fotoğraf sergisini açan Dağdoğan Sadrazam’a açmak gerekiyor. Çok başarılı fotoğraflardan oluşturulmuş bir sergiyi bizlerle buluşturdu Sadrazam.
Serginin tanıtım kitabında fotoğraf çekmeye başlamasını ve serginin oluşmasını şu satırlarla anlatıyor Dağdoğan Sadrazam:
“Bu sergi benim ilk kişisel fotoğraf sergimdir. Fotoğraf tutkumun nasıl başladığını anlatmam gerekir. Yıllar önce lise yıllarımda, 1988’de abamın bana verdiği harçlıkları biriktirerek kendime Lefkoşa’daki Girne Kapısı’nda bulunan bir fotoğraf makinesi satıcısından markası Franka olan bir makine aldım ve gördüğüm ilginç şeyleri fotoğraflamaya başladım.
Bu makine o yıllarda filmli idi ve film tükenmesin diye çok az fotoğraf çekerdim. Eğer çok fotoğraf çekersem tekrar para bulup film almak zorunda kalacaktım ve her çekilen filmi bana göre maddi açıdan büyük zorluklarla temizletmem gerekecekti.
Yıllar içerisinde bu merakım çocukluğumdan kalma merakımla birleşerek güçlenip büyüdü ve bugünkü duruma geldi.
Günümüzde fotoğraf çekmek benim için bir zevktir, fotoğraf bir ışık oyunudur ve fotoğraf anı yakalamaktır.”
***
Ülkemizin fotoğraf çekmek için zenginliklerle dolu olduğuna da vurgu yapan Sadrazam, “Ülkemiz fotoğraf çekmek için ya da konu bulmak için çok zengindir. KKTC; tarihi geçmişi, kültürü, insanı, doğa, bitki örtüsü ve ağaçları ile çok güzeldir” diye yazdı sergi kitapçığına.
***
Ve üretmek…
Üreterek mutlu olunacağının altını çiziyor Sadrazam.
“Herkes bir şeyler üretip mutlaka yaratıcı olmalıdır. Bunu yaptığımız sürece mutlu ve huzurlu olacağımızı ben biliyorum. Bu yüzden boş durmamamız, devamlı üretmemiz gerekir ki ülkemiz daha çok tanınsın, gelişsin ve kalkınsın.”
***
Kaçırılmaması gereken bu sergi, 15 Mayıs’a kadar LESAM’da olacak.
Sanat merkezlerinin önemi
Lefkoşa’da Ay. Luka Kilisesi’nde açılan Lefkoşa Sanat Merkezi (LESAM)’nde 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı’nda düzenlenen konserde Arda Gündüz ile birlikte sahne aldık ve “Direniş” şarkıları ve şiirleri seslendirdik. Yıltan Taşçı Hoca’nın da yer yer şarkıları ve şiirleriyle bizlere katıldığı, salonu dolduran dinleyicilerin coşkuyla eşlik ettiği konserimiz, iki saate yakın sürdü.
Memleketin farklı noktalarında açılan sanat merkezlerinin önemini bir kez daha gözlemledim bu konserle. Lefkoşa’nın farklı bölgelerinden birçok dinleyici, konseri dinlemek için Ay. Luka’ya gelirken, bölge halkının da bu etkinliğe katılım gösterdiğini gözlemledik.
Bunun için sanat merkezlerini çoğaltmalıyız, yaşatmalıyız, ayakta tutmalıyız. Daha fazla çoğaltmalıyız ki, sanatı daha geniş kitlelere ulaştırabilelim.
Kitaplar
Kendimi bildim bileli karşıma çıkan her kitabı okumak gibi bir hevesim var. Edebiyat dergilerini (son dönemde dijital dergileri de) takip ederken, karşıma çıkan her bir yeni kitabı, not defterlerime not edip, kitapçıların yolunu tutuyorum.
Sonrası, sayfalar arasında gezinme, bir kıyıdan bir kıyıya vurma ve kitap kahramanları arasından rol kapma heyecanı.
***
Türk edebiyatının devlerinden Murathan Mungan, “Hayat Atölyesi” (Metis Yayınları, 2009) kitabına da aldığı 20 Haziran 2002 tarihli yazısında yeni çıkan kitaplarla ve yeni açılan kitabevleriyle ilgili şöyle yazar:
“Şimdiden seçilecek kitaplar, kitaplar, kitaplar- Kitabın ülkemizde yaşadığı birçok ciddi soruna karşın, gene de çeşitli yayınevleri kuruluyor, birçok yayınevi büyüyor, kurumsal nitelik kazanıyor, büyük şehirlerde ardı ardına birçok kitapçı açılıyor, gazeteler yazarların yapıp ettiklerine eskisinden daha fazla ilgi gösteriyor, televizyonlar kitaplardan daha fazla söz ediyor. Kitap bir nesne olarak hem dolaşımda hem hayatımızda bir değer olarak varlığını kabul ettiriyor, yayıncılık sektörleşiyor, yazar imgesi önemli ölçüde değişiyor. Dahası kitap olmak için yeni yazı bünyeleri çıkıyor ortaya. Kitap yazmak kadar kitap yapmak düşüncesi de önem kazanıyor.
Şu sıralar neredeyse hemen her ay yeni bir roman yayımlanıyor; yazarlar çeşitli verimleriyle okur karşısına çıkıyorlar. Yaz geliyor. Yazın okunacak kitaplar yavaş yavaş seçiliyor. Kimi kitaplar yaz tatilinde okunmak üzere bir kenara ayrılıyor. Ama edebiyat yalnızca roman değil biliyorsunuz. Kitap deyince de aklımıza yalnızca şiir, hikâye gelmesin.”