1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Kıbrıslı komutanlar da GKK Komutanı olmalı”
“Kıbrıslı komutanlar da GKK Komutanı olmalı”

“Kıbrıslı komutanlar da GKK Komutanı olmalı”

Bir dönemin tanınmış komutanı, Emekli Kurmay Albay, şimdilerin CTP-PM üyesi Behçet Öznacar askerlikten akademiye ve siyasete uzanan yaşam öyküsünü YENİDÜZEN’e anlattı…

A+A-

Ayşe GÜLER

Bir dönemin tanınmış komutanı, Emekli Kurmay Albay Behçet Öznacar, Kıbrıslı komutanların Güvenlik Kuvvetleri Komutanı olamamasının nedeninin ‘siyasi bir karar’ olduğunu söyledi, bu durumun değişmesi gerektiğini ifade etti, “Biz GKK Komutanlığı yapabiliriz. Yönetebilmeli yetisi kazanan herkes bu işi yapabilmeli" dedi.

Öznacar, Lefkoşa’da daha çok alanın sivilleşmesi gerektiğini, bunun için de ‘irade’ ortaya konmasının şart olduğunu da dile getirerek, “Belki de Lefkoşa Surlariçi’nin askersizleştirilmesi gerekiyor. Bunun kademeli olması gerekiyor. Hep birlikte sivilleşme hareketi olmalı” şeklinde konuştu.

Uzun yıllar Beyarmudu-Pile bölgesinde de komutanlık yapan Öznacar, o dönemde de söz konusu noktalarda ‘kaçakçılık’ yapıldığını hatırlatarak, bu konunun ancak devlet politikası ile çözümlenebileceğini ifade ederek, ekledi: “Kaçakçılık, askeri veya güvenlik sorunu değildir. Ekonomik ve devlet sorunudur. Eğer, bir yerde rant varsa kimse bunun önüne geçemez”

Öznacar, siyasi mekanizmanın çöktüğüne de dikkat çekerek, kişisel kariyerlerin ön planda olduğunu dile getirdi.

 

3 farklı dalda bir yaşam öyküsü… Komutanlık, yüksek öğrenim, siyaset…

Şu anda Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Parti Meclisi (PM) Üyesi de olan Öznacar, anıları, yorumları ve 3 farklı kimliği ile ortaya koyduğu tespitlerini YENİDÜZEN ile paylaştı.

Harbiyede başlayan, akademik yaşama yönelen, şu anda Profesörlük unvanı alabilmek için gün sayan Doç. Dr. Behçet Öznacar, siyasete de yayılan yaşam öyküsünü anlattı.


KOMUTANLIK SERÜVENİ…

“Ne olduğunuzu bilirseniz, kimse beyninizi yıkayamaz”

Emekli Kurmay Albay Behçet Öznacar, askerlik serüveninin ‘Vietnam’ diye bilinen 6’ıncı Tabur, Köprülü’de başladığını söyledi, “Bazıları ‘askerlik beyninizi yıkar’ der ama siz ne olduğunu bilirseniz, siz kendinizi donanımlarsınız. Karakteriniz oturmamışsa farklı noktalara gidersiniz” şeklinde konuştu.

 

İŞTE RÖPORTAJIN TAM METNİ:

▪ Ayşe GÜLER: Harbiye geçmişiniz, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nda ciddi bir yükselişiniz var. Bir dönemin en tanınmış komutanı olarak biliniyorsunuz. Harbiye eğitiminiz nasıl başladı, bu noktaya nasıl geldiniz?

➢ Behçet ÖZNACAR: “Her genç çocuğun, kariyer planlamasında hayalleri var. Gurur duyarak söylüyorum; işçi bir ailenin çocuğuyum. Geçmişimi hiç unutmadım. Güç alarak, kariyerimde zirveye gelirken, hep onlardan güç aldım. Çocuk Behçet ne ise, hep aynıydım. Çizgim oldu. Toplumdan uzaklaşmadım. 1974 savaşının çocuklarıyız. Askere, askerliğe karşı ilgim vardı. Ekonomik şartlar da askeri okula itti beni… Bazı arkadaşlar, meslek seçerken, şovuyla, üniformasıyla seçer. Ama ben yaşam tarzı olarak seçtim. Liseden sonra Harp Okulu’na gittim. Zor bir eğitimdi. KKTC’deki eğitim sisteminin zafiyeti, sıkıntılarını orada yaşadım. Ankara’yı görmediğim aylar oldu. Mecburen oturup, çalıştım. Zor bir süreçti. Eğitim öğretimde maksimum 5 yılda bitirmek gerekirdi. 1 dersten kalsanız dahi yeniden okurdunuz. Okulu, 4 yılda bitirdim. Bu yapı taşlarını eğitim koydu. Bazıları ‘askerlik beyninizi yıkar’ der ama siz ne olduğunu bilirseniz, siz kendinizi donanımlarsınız. Karakteriniz oturmamışsa farklı noktalara gidersiniz. Yaşam tarzı olarak benimser ve hayata böyle bakarsanız, size verilen, yetkiyi, yasal gücü, insanların iyiliği yönünde çalışırsanız, insanların gönlünde taht kurarsınız. Meslek yaşamında bunu sağlamaya çalıştım.”

 

Mert ÖZDAĞ: Ben sizin askerinizdim. Askerleriniz sizi çok severdi ama aynı oranda da disiplin gösterir ve saygı da duyardı. Bu durum, askerliğin getirdiği disiplinin insani yönle bağlanması mı?

Behçet ÖZNACAR: “Hümanist olmak, insanları sevmekle başlar her şey. Harp okulunu bitirdim. Askerlik yaşam serüvenim de halk arasında ‘Vietnam’ diye bilinen 6’ıncı taburda, Köprülü’de başladı.”

 

Ayşe GÜLER: Neden ‘Vietnam’ diye biliniyordu?

Behçet ÖZNACAR: “Seçilenler güzel yerlere (askerliği kolay askeri birliklere) gider, seçilemeyenler oraya gelirdi. İmkanlar sıkıntılı, arazi zordu.”

 

Ayşe GÜLER: Hangi yıllarda oradaydınız?

Behçet ÖZNACAR: “1990’da Harp Okulu’nu bitirdim. Tuzla Piyade’ye gittim. 1991’de adaya geldim. Köprülü’ye gittim. Zor şartlar bana çok şey öğretti. Meslektaşlarımdan farklı olarak, ilk 6 ayda Destek Bölük Komutanı oldum. Öncesinde Gülseren’de de Takım Komutanlığı yaptım. 6’ıncı ayda Destek Bölük Komutanı oldum. Hem ağır Havan Takım Komutanı, Hem Bölük Komutanı oldum Bu süreçler çok hızlı ilerledi… ”

foto-3-046.jpg

Ayşe GÜLER: O dönemde olanak açısından olumsuz şartlar neydi?

Behçet ÖZNACAR: “O dönemlerde istediğiniz malzemeyi bulamazdınız. Askerler eğitim yaparken, arazi şartlar sıkıntılıydı. Başarı üst seviyede aranıyordu. Hem nöbet, hem iş, hem de eğitimi birada götürmek zorundaydılar.”

 

Mert ÖZDAĞ: Siyaseten de gergin bir dönem değil miydi?

Behçet ÖZNACAR: Güneyle gerginlik yaşanıyordu. Sınır olayları vardı. Sürekli sınırda eylemcilerle mücadele etmek zorundaydık. Motorluların eylemleri, diğer eylemler, yürüyüşler vardı.  Hep gergin ve hazır olmak zorundaydık.”

 

Mert ÖZDAĞ:  Peki, o dönemde, sivil bir eyleme, doğrudan askerin temas etmesi doğru muydu? Yoksa bugünkü şartlara bakıldığında bu olayın polisle yapılması daha mı doğruydu?

 Behçet ÖZNACAR:   “Şimdiki tecrübe ile baktığımda, toplumsal olaylara ilk önce polisin müdahale etmesi gerekiyor diye düşünüyorum.  Polis yetersizse asker müdahale etmeli. Hatta polis bile karşı taraf silahsızsa silahsız olmalı. Askerde silah kullanma yetkileri var. Ama buna göre davranmak, uluslararası suç işlememek, insan haklarını ihlal etmemek gerekir. Silah son seçenektir.  İlerleyen yıllarda geldiğimiz noktadaki eğitimler de buna evrildi. O dönemde edindiğimiz tecrübeyi GKK eğitime dönüştürdü. Asker az, insan kaynağı sınırlı. Her şeyi döndürmek zorundasınız. Bir açıdan güzel, sürekli aktifsiniz, orası laboratuvar gibi…Deneyip, öğreniyorsunuz. Genç yaşta bölük komutanı olmak yönetim becerisi açısından bana çok şey kattı”

 

 Ayşe GÜLER: Kaç yaşındaydınız?

 Behçet ÖZNACAR: “22 yaşındaydım.”

 

Ayşe GÜLER:  Kaç yıl görev yaptınız?

 Behçet ÖZNACAR: Köprülü’den sonra Erenköy’e, sonra Gülseren’e, ardından da Beyarmudu’na geçtim. 96-97’ye kadar orada kaldım. Gülseren’de Takım ve Bölük Komutanlığı yaptım. O dönemlerde bölük komutanlığına KKTC’li subaylara verilmezdi, vekillik verildi. Orada hem Takım hem Bölük Komutanı olmak gençleri daha yakınan tanımama neden oldum. Her seviyede asker geldi. Oradaki çocukları yetiştirmek eğitime olan ilgimi artırdı. Gülseren’den Beyarmudu Bölük Komutanlığı’na atandım. Yine Köprülü taburuna geldim.”


TEMAS HATTINDA ASKERLİK… KAÇAKÇILIK SORUNU…

“Kaçakçılık askeri veya güvenlik sorunu değil, ekonomi ve devlet sorunu”

Uzun yıllar Beyarmudu-Pile bölgesinde de komutanlık yapan Öznacar, o dönemde de söz konusu noktalarda ‘kaçakçılık’ yapıldığını hatırlattı, bu konunun ancak devlet politikası ile çözümlenebileceğini ifade ederek, ekledi: Kaçakçılık, askeri veya güvenlik sorunu değildir. Ekonomik ve devlet sorunudur. Eğer, bir yerde rant varsa kimse bunun önüne geçemez.

Mert ÖZDAĞ: Beyarmudu-Pile bölgesi özel bir bölge. O bölgede komutanlık yapmak nasıl bir şeydi?

 Behçet ÖZNACAR: “Pile’de özel bir durum var. Askerdeki çocukların hem güvenliğini sağlamak hem de iaşe yardımı yapmak çok zordu. Beyarmudu’ndaki halkla iç içe olmayı, asker sivil ilişkisinin ne kadar önemli olduğunu gördüm ve hep bunu sağladım.”

 

Ayşe GÜLER: Bölge ‘kaçakçılık’ bölgesi diye de anılıyordu. Neler yaşadınız?

 Behçet ÖZNACAR: Kaçaklık bölgesiydi. Şu anda da ilgili bakanlar bu işi çözeceğini söylüyor. Ama bu bir devlet politikası. Çok gece sabahladık. Kaçakçılığı önlemek devlet politikasıdır. Eğer, bir yerde rant varsa kimse bunun önüne geçemez.”

 

Mert ÖZDAĞ:  Devlet politikası olduğundan bahsettiniz. Bu sorunun çözüm yolu nedir?

 Behçet ÖZNACAR: “Bizim insanımız, sırasında askere para da verdi, onu da yakaladık. Bu para, kaçakçılık yapsın diye verildi. Bu konuda askeri de yakaladık. Kaçakçılık kelimesi yanlıştır. Bahsedilen, ithaline izin verilmeyen malların geçişidir… Beyarmudu’nda söz konusu bölge yarısı KKTC toprağı, yarısı İngiliz üslerinde.  Eğer kaçakçılığın önüne geçmek isteniyorsa cezaların çok ağır olması gerekir. Bu konuda yasal düzenleme yapılmalı… Ancak kaçakçılığı engellemek için sorunun ekonomik olduğunu da tespit etmek gerekiyor. Oradan gelecek olana ihtiyaç varsa, yasal olarak gelmesini sağlayacaksınız. Lokal olarak konunun üzerine ekonomik anlamda gidilmesi gerekiyor. Arzı talebi dengeleyecek adımlar atılmalı. Konu, olayın sebebi ile çözülecek. Fiyat farkı neredeyse oraya kayacak. Öyle yerler var ki sürü geçirseniz, kimsenin ruhu sezmez. Kaçakçılık, askeri veya güvenlik sorunu değildir. Ekonomik ve devlet sorunudur. Kesinlikle askerin, polisin sorunu değil. Bu konuya devlet el atmalıdır.”

 

Mert ÖZDAĞ: Aynı şekilde, yasa dışı geçişler de oluyor. Bu konu nasıl çözümlenecek?

➢ Behçet ÖZNACAR: “İnsan kaçakçılığı da yasa dışı geçişler, düzensiz göç ile alakalı. Uluslararası gündemde olan bir konu. Uluslararası kapsamda çözülecek. Yasalar ona göre düzenlenecek. Yapılması gereken budur. Bu konuda dünya nasıl adımlar atıyor takip etmek ve paralel ilerlemek gerekiyor.

Güneyle kesinlikle temas edilmeli. Teknik komite var, Suç ve Suçları Önleme Komitesi… Ara bölgede, bu mekanizma kurulmuştur. Mutlaka bu komitenin yetkileri genişlemeli, aktif şekilde çalıştırılmalı.”

 

Mert ÖZDAĞ:  Bu konuda güneyle bağlantı sizce yeterli mi?

 Behçet ÖZNACAR: Bağlantılar yeterli değil. Bilgi paylaşımı önemlidir. Suçların önlenmesinde bilgi paylaşımı havuzları kurmak gerekiyor. Kıbrıs sorununun bütünlüklü çözümünden ayrı olarak, ayrı başlık altında konuları ele almak gerekiyor. Güven yaratıcı önlemler kapsamında bu sorunlar ortak akılla ele alınmalıdır.  Teknolojiden de destek alarak yapı kurmak gerekir.”

 

▪ Ayşe GÜLER: Subaylık döneminizden sonra komutanlık serüveniniz var.

 Behçet ÖZNACAR:  “Alt seviyedeki küçük rütbelerden sonra, binbaşı dönemine gelmeden önce çok farklı yerlerde görev yaptım. Beyarmudu’ndan sonra Lefkoşa Dereboyu’na tayin oldum, Bölük Komutanlığı yaptım. Beyarmudu’nda görevli olduğumda Lefke’de işletme yüksek lisansı yaptım. O dönem, askerde ‘master’ kelimesini içselleştirmeyen bir yapı vardı. Bana sürekli, yüksek lisansı neden yaptığımı soruyorlardı.”

foto-2-053.jpg

 

Mert ÖZDAĞ:  Yani subaylıkta yükselirken, akademiye de yönelmeye devam mı ediyordunuz?

➢ Behçet ÖZNACAR:  “Bilimsel alt yapı, yıllar önce askerlik mesleğinden türemiş ve bilime gelmiştir. Bu nedenle kendimizi sadece askeri konularda değil, diğer konularda da yetiştirmemiz gerekiyor. Bilgiye kendimizi kapatırsak kapalı sistemler gibi gelişemeyiz. Bunları geliştirmek lazım. Bu nedenle eğitime yöneldim. 1996 yılında bitir bitirmez Lefkoşa’ya tayin oldum. Görevim esnasında dönemin komutanı beni Beyaz Ev’e seçti. Sosyal tesis yöneticiliği yaptım. Bu yönde geliştim, İstanbul’da eğitimler aldım. 4-4,5 yıl sonra kurmaylığı kazandım. Eşimin de desteği ile bunu başardım. 2 yıl orada eğitim aldım, kurmay subay olarak adaya geldim. Plan ve Hareket Subayı oldum. 3 yıl görev yaptım. Farklı tecrübeler elde ettim. Lefkoşa Dereboyu Tabur Komutanlığı’na atandım.”


“Lefkoşa Surlariçi kademeli olarak askersizleştirilmeli”

Lefkoşa’da daha çok alanın sivilleşmesi için ‘irade’ gerektiğini dile getiren Öznacar,

“Belki de Lefkoşa Surlariçi’nin askersizleştirilmesi, bu hale getirilmesi gerekiyor. Bunun kademeli olması gerekiyor. Hep birlikte sivilleşme hareketi olmalı” şeklinde konuştu.

Mert ÖZDAĞ:  Lefkoşa’da komutanlık yapmak nasıldı?

Behçet ÖZNACAR:  “Lefkoşa’da komutanlık yapmak bıçak üzerinde yürümek gibi. Temas hattında birçok insanın fark etmediği bir şey var, karşı tarafla yüz yüzesiniz. Gençler 18 yaşında, ellerinde silah. Pamuk ipliği gibi bir şey. Çok da yakın. Gençleri burada tutmak, güvenliklerini sağlamak, temas hattında bu sükûneti korumak komutana ait bir  sorumluluk. Çocukların her an komutanına ulaşabilmesi gerekir. Ben askerim uyumadan uyumadım. Onlar yemek yemeden, yemek yemedim. Hatta eşim bana işimle evli olduğumu söylerdi. Ama bu bir gerekliliktir. Çocuklarım sınırda nöbet tutarken ben rahat olamazdım. Ailelerinden aldığımız gibi sağlıklı evlatlar olarak onlar ailelerine teslim etmek birinci görevimizdi. Buna çok önem verirdim”

dsc-0666.jpg

 

Mert ÖZDAĞ: Temas hattında diyalog nasıldır? Ara ara komutanlar düzeyinde güney ile diyalog olur mu?

Behçet ÖZNACAR: “Hayır, olmaz. Barış Gücü aracılığıyla küçük gerginlik olduğunda aradaki sorunu çözmeye çalışır.”

 

Mert ÖZDAĞ:  Bölgede komutanlık yapmış biri olarak, Lefkoşa’da daha fazla alanın askersizleştirilmesi gerekiyor mu?

Behçet ÖZNACAR: “Güven yaratıcı önlemler kapsamında Lefkoşa’nın belirli noktalarında askerlerin geri çekilmesi anlaşmada vardı. Bu bölgeler, askerden arındırıldı. Ama askeri egemenlik olarak iki taraf da kendi bölgesini koruyor. Temas hatlarının güvenliği teknik ekipmanlarla da yapılır. Bu konu, irade meselesi. Hem bizim hem karşı tarafının iradesi gerekir.  İlk etapta polise devredilebilir. Bu ekonomi ile alakalı. Belki de Lefkoşa Surlariçi’nin askersizleştirilmesi, bu hale getirilmesi gerekiyor. Bunun kademeli olması gerekiyor. Adanın bütünün motivesi, dış paydaşların da teşvik etmesi gerekiyor.

Hep birlikte sivilleşme hareketi olmalı.”

 

Ayşe GÜLER: Kendi askerlerinizle sürekli irtibat halinde olduğunuzdan bahsettiniz. Ancak kamuoyu ve medyaya da askerde yaşananlarla ilgili yansıyan birçok konu var. Siz de bu tip bir olaya şahit oldunuz mu? Tanıdık olduğunuz şeyler yüzünden, ‘Keşke burada olmasaydım’ dediniz mi?

Behçet ÖZNACAR: “Bir elin 5 parmağı bir değil. Herkes aynı davranış düzeyinde de değil. Zaman zaman benim birliklerimde de oldu. Üst rütbelerde, diğer arkadaşlarımızın farklı davranışlarımız oldu. Keşke demekten ziyade, aile, asker ve yönetici diyalogunun nasıl geliştirilebileceğine baktım.”

 

Mert ÖZDAĞ: Asker içerisinde de psikolojik bir birim oluşturuldu mu?

Behçet ÖZNACAR:  “Şu anda var. Bizde yoktu, ama şu anda var. İlk yıllarda yoktu. Bu mekanizma sağlıklı çalışıyor ve çok etkili. Geçmişte çok ciddi sıkıntılar vardı, şimdi azaldı. Her birlikte uzman psikologlar var.”

 

Ayşe GÜLER: Dereboyu sonrasında, Sivil İşler Şube Müdürlüğü ile Mağusa’da Gülseren’de görevlendirdiniz..

Behçet ÖZNACAR:  “Kıbrıs olaylarının farklı alanlardaki problemlerini de orada gördüm. Sivil İşler Şube Müdürü, devlet mekanizması ile ilişkileri kuran sivil-asker işbirliğini kurup, komutana işbirliği yapan bir birim gibiydi. Çok farklı konuları bilgi deneyimledim. Ardından Ankara Askeri Ateşeliği’ne gittim. Büyükelçi askeri ateşe diyaloglarına iyi örnekler yaptığımı düşünürüm.  Sonrasında Mağusa Alay Komutanı oldum. Sonrasında insanın gönlünde yatan insanın General olması…”


“Kıbrıslı komutanlar, GKK Komutanı olamıyor, nedeni siyasi”

Öznacar, Kıbrıslı komutanların Güvenlik Kuvvetleri Komutanı olamadığına vurgu yaptı, “Nedenini siyasilere sormak lazım. Biz GKK komutanlığı yapabiliriz. Yönetebilmeli yetisi kazanan herkes bu işi yapabilmeli" değerlendirmesinde bulundu.

Mert ÖZDAĞ: Kıbrıslı komutanların GKK Komutanı olup olamaması konusunu yılladır neden tartışıyoruz? Sizde ne yaşandı?

Behçet ÖZNACAR:  “Mevcut komutan görev süresini 1 yıl uzatmak istedi. Konu bu şekilde kapandı. Terfi için bir karar verilirken,  Cumhurbaşkanı, Başbakan, GKK Komutanı, Komutan Yardımcısı  toplantıya girer. 4 kişilik kurul var, 1 kişi düşük not verirse, general olamazsınız.”

 

Mert ÖZDAĞ: Kıbrıslı komutanları GKK Komutanı neden yapmıyorlar? Bu şekilde kaç komutan GKK Komutanı olamadı?

Behçet ÖZNACAR: “Kıbrıslı komutanlar, GKK Komutanı olamıyor. 5 Kıbrıslı general, GKK komutanı olamadı. Nedenini siyasete sormak lazım. Çünkü konu siyasi bir karardır.”

 

Mert ÖZDAĞ: Peki, Kıbrıslı komutanlar GKK Komutanı olmalı mı?

Behçet ÖZNACAR: “Tabii ki olmalı. İnsanlara vizyon vermek gerekir. 47 yaşında emekli oldum. Biz GKK komutanlığı yapabiliriz. Yönetebilme yetisi kazanan her kes bu işi yapabilmeli."


SİYASETTEKİ BEHÇET ÖZNACAR…

“Generalliği kendi elimle ittim. Doktoramı bitirdim, Tufan Erhürman ile siyasete yöneldim…”

Ayşe GÜLER: Gelelim siyasete… Siyasete nasıl yöneldiniz?

Behçet ÖZNACAR: “4’lü hükümet kurulduğunda Tufan Erhürman beni aradı. Askeri ve güvenlik konularında danışmanı olup, olamayacağını sordu. Ben de kabul ettim. Generalliği kendi elimle ittim. Doktoramı bitirdim. Hizmet etmek her noktada olur. Farklı bir deneyim oldu. Tufan hocayla başladım, ardından Ersin Bey ile devam ettim. Üniversitedeki görevlerim de devam ediyordu. Ardından da teknik konularda Ulaştırma Bakanlığı’nda danışmanlık yaptım. Tüm bu tecrübelerim bana kamuyu gösterdi. Askerdeki yönetim tecrübelerim akademideki bilimsel bilgi ve kamudaki deneyimlerim sonucunda Meclis’e de katkı gerekliliğini düşündüm. Kendime, düşünceme, pırıl pırıl bir başkana olan inancım nedeniyle CTP’ye yöneldim. Vekil adayı oldum. Şu anda da CTP- PM üyesiyim. Profesörlük dosyamı verdim bekliyorum. Aktif siyasette yer almaya devam edeceğim. Benim yaşam öyküm birçok meslektaşım için rol model oldu. İlk yüksek lisansı bitiren, komutan düzeyinde danışmanlık yapan ilk benim mesela…”

 

Ayşe GÜLER: Memlekete baktığınızda ne görürsünüz? Siyaseten yorumunuz nedir?

Behçet ÖZNACAR: “Siyaset mekanizması çöktü. Siyasilerin maalesef kişisel kariyerleri ön planda. Takım çalışmasının olmadığını görüyorum. Devlet kültürünün oturmadığını görüyorum.

Siyasi kaygıların bir noktada bırakılıp, bilimsel alt yapı ile yönetim şekli benimsenmeli. Siyasi kuruma olan güven yeniden canlanmalı. Denetim şart. Planlama şart. Siyasi kaygı düşünmeden adım atılmalı.”

yd-destek-gorseli-2-914.jpg

Bu haber toplam 4734 defa okunmuştur