Kıbrıslı Türk Paryalar Neden Konuşmuyor?
Hannah Arendt, dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış devletsiz yaşayan ve aşağılandığı halde başkaldırmayan Yahudi topluluklarını incelerken, Yahudiler arasında ağırlıkla iki kesimin oluştuğunu söyler: “Sonradan Görmeler” (“Parvenu”) ve “Bilinçsiz Paryalar”.
“Bilinçli Parya” diye bir kategori daha var ve bilinçli olarak dışarıda kalmayı tercih edenlere işaret eder.
Paryaların, yaşadığı ülkede hak sahibi olmayan yabancı ve/veya toplumun ve toplumsallığın, haliyle da siyasalın dışında kalanlar anlamına geldiğini akılda tutarsak, “bilinçsiz parya” türünün, yaşadığı esarete itiraz etmeyen, siyasi aktör olmak istemeyen ve hiçbir şeyi değiştirmeye niyeti ve iradesi olmayan kesimlerin kast edildiğini anlarız.
Onlar toplumun dışındadırlar. Kendilerini her şeyden uzak tutarlar.
“Sonradan Görmeler” ise yaşadığı ülkede hakim çevrelere yaranan ve bu haysiyetsiz ilişkiden yararlanan, para veya statü elde edenlerdir.
“Bilinçsiz Parya”, çifte esaret altında yaşar. Bir yandan yaşadığı ülkede hüküm süren muktedirlerin baskısı altındadır, diğer yandan da iktidar ile ittifak kuran işbirlikçi, “Sonradan Görme” Yahudiler tarafından sömürülmektedirler.
Fakat yine de özne olmaya yeltenmezler. Oysa bu çifte sömürüden kurtulmaları ancak başkaldırı ile, özne ve aktör olmakla mümkündür. Gelgelelim, onlar yerinden kımıldamazlar. Paryalığı, dışarıda kalmayı tercih ederler ve kendilerine ne sunulursa, onunla yetinirler.
Arendt’in sözleriyle “beleşçidirler”. Bu beleşçi halleri ister istemez onları dilenciliğe sürükler. El açan bir tabiat geliştirirler ve kopardıklarıyla kani olurlar.
“Sonradan Görmeler” ise doğası gereği bir toplumu yok olmaya sürüklerler. Çünkü onlar statü ve konumlarını kaybetmemek için, kendilerine düşmanca davranan iktidarlara yağ çekerler. Üzerlerine kurulan hakimiyetten rahatsızlık duymazlar, çünkü ancak hakim muktedirlerin işbirlikçisi olarak ayakta kalabilirler.
Bu sömürü ve aşağılanma diyalektiğini bozabilecek bir toplumsal kesim, bilinçsiz paryalar görülüyor. Bilinçsiz paryalar, parya olduklarının bilincine varıp siyaset sahnesine özne ve aktör olarak inerlerse, başkaldırı başlar. Bunu yapmadıkları sürece yaşadıkları baskı ve aşağılanmadan, içlerindeki insanlığın utandırılmasından kendileri de sorumludur.
Eğer Paryalar “Sonradan Görmelerin” peşinden gitmeye devam ederlerse, onları kollayıp, onların koruması altında yaşamayı sürdürürlerse, içine sürüklendikleri el açma huyundan kurtulamayacakları gibi, bizzat kendilerini aşağılayanlardan dilenmek zorunda kalmaya devam edecekler.
Durum böyle olduğu halde Paryalar baş kaldırmazlar. Hannah Arendt bunu şöyle yorumlar: “Sonradan Görmeler” yeniden Parya olmaktan korkarken, Paryalar “Sonradan Görmelerin” konumuna yükselme hayali ile yaşarlar. Bu da, çıkışsız bir durum yaratır...
Kıbrıs Türk toplumu, Parya konumuna ilk defa 1960’lı yıllarda düştü. Kıbrıslı Rumlar Kıbrıs Cumhuriyeti devletine tek başlarını hükmettikten sonra Kıbrıslı Türkler kendi yurtlarında Parya oldular...
Fakat 1974 sonrasında yurt hakkına kavuşamadılar ve Türkiye’nin oluşturduğu hakimiyet ilişkileri içinde kendilerine konum edinmeye uğraştılar. Bu ortamda Kıbrıslı Türklerin büyük bir kısmı “Sonradan Görmelere” dönüştü.
Sonradan Görmeler, 1974 Düzeninin oluşturduğu güç ve iktidar ilişkilerine boyun eğerek kendilerine çıkar sağlıyor, para ve konum elde ediyorlar.
Güç ilişkileri ağının dışında kalanlar ise suskundurlar. Bu suskunluğun iki nedeni olabilir: 1974 öncesine kıyasla, 1974-Sonrasında Paryalar kendilerini “Sonradan Görmeler” sınıfında görüyor ve bu konumlarını 1974 Düzenine borçlu olduklarını düşündüklerinden, dönüştürücü özne olmaya soyunmazlar. İkinci neden ise, suskunluğunu sürdürürlerse, başkaldırmazlarsa, bir gün kendilerinin de “Sonradan Görmeler” sınıfının üst basamaklarına tırmanabileceğini hayal ediyor olmalarıdır.
“Sonradan Görmeler” ile “Sonradan Görme” adaylarının bu kadar yaygın olduğu bir toplumsal ortamda dönüştürücü öznelere ancak “Bilinçli Paryalar” arasında rastlıyoruz. Yani, bilerek ve isteyerek güç ilişkilerinin dışında kalanlar, “Sonradan Görme” sınıfına terfi etme hevesine kapılmayanlar...
“Bilinçli Paryalar” dönüştürücü özne olabilir mi?
Bu sorunun yanıtını başka bir yazıda arayalım...