1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kıbrıslı Türk sosyalistlerin sahiplenmesi gereken üç temel hedef
Kıbrıslı Türk sosyalistlerin sahiplenmesi gereken üç temel hedef

Kıbrıslı Türk sosyalistlerin sahiplenmesi gereken üç temel hedef

Kıbrıslı Türk sosyalistlerin sahiplenmesi gereken üç temel hedef

A+A-

Celal Özkızan

[email protected]


Kıbrıs'ın kuzeyinde sosyalist politika üretmenin ve bu yönde mücadele vermenin en temel zorluklarından biri, çok farklı ve çeşitli (ama aynı zamanda birbiri ile etkileşimde olan) değişkenleri, üretilecek olan siyasetin denklemine dahil etmek zorunluluğudur. Kıbrıs'ın kuzeyinde üretilecek sosyalist bir siyaset ve bu doğrultuda verilecek mücadele, üç temel noktayı referans almalıdır. Dahası, bu üç temel noktayı kapsayacak bir siyaset yeterli olmamakta, bu üç temel noktanın nasıl ele alındığı da en az bu üç temel noktayı birden göz önünde bulundurmak kadar önemli hale gelmektedir. Daha da ileriye gitmek gerekirse, bu üç temel noktanın birbiri ile etkileşimi ve birbirini koşullandırdığı düşünüldüğünde, bu üç temel noktayı ayrı ayrı ele alıp, onları birbirinden izole edip, bütünden kopuk parçalarda doğru siyaseti arama, çoğu zaman yanıltıcı olabilir. Bunun sebebi, üç parça, birbirinden ayrı düşünüldüğünde, her bir parça kendi içinde doğru görünen siyasetleri ürettiği algısını yaratabilir ancak o parçanın bütünle ilişkisi kurulduğunda, o parça için oluşturulan siyasetin yanlış olduğu ortaya çıkabilir.

Yukarıda sözü edilen üç nokta, ya da başlıkta dile getirildiği şekliyle üç hedef; barış, bağımsızlık ve sosyalizmdir. Bu üçü ayrı başlıklar halinde incelenecek, ancak, yukarıda da değinildiği gibi, bu üç başlığın birbirleri ile olan etkileşiminden dolayı her başlıkta diğer iki başlıktan izlere de değinilecektir. Ayrıca belirtmek isterim ki, başlıkları fazlasıyla ayrıntılandırmak yerine (yani örneğin barıştan söz ederken federalizmi ya da Kıbrıs'ta birleşik ve ortak devletin nasıl şekilleneceğini tartışmak yerine), başlıkların birbirleri ile ilişkisini ortaya koymak amacıyla daha genel yaklaşımlar olacaktır.

Kıbrıs'ın kendine özgü tarihselliği içinde birleşik bir Kıbrıs ve Kıbrıslı Elen ve Kıbrıslı Türk halklarının ortak devlet çatısı altında bir araya gelmesi anlamındaki barışı savunuyor olmak, Kıbrıs'ın kuzeyindeki solun oluşumuna temel etkide bulundu ve bu da -barışın solun en temel özelliklerinden biri olmakla birlikte- , sosyalist mücadelenin diğer temel gerekliliklerini yerine getirmeyen siyasal oluşumların da "solcu" olarak konumlanmasının önünü açtı. Bu da Kıbrıs'ın kuzeyindeki solun hem sosyalist mücadelenin diğer temel gerekliliklerinden uzak kalmasına rağmen solda algılanmayı sürdürmesine, hem de barış ve çözüm yanlısı olmanın çok dar bir çerçeveden yorumlanmasına yol açtı. Şimdi yukarıda anlatılan genel çerçeveyi ayrıntılandıralım:

Barış

Kıbrıs'ta barış denildiğinde sözü edilen şey, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen halklarının ortak bir devlet çatısı altında ve birleşik bir Kıbrıs'ta yaşamalarıdır. Öncelikle bu yaklaşım, temel olarak Kıbrıslı Türk sosyalistlerin sahiplenmesi gereken bir şeydir. Kıbrıs'ta yaşayan halkların, etnik ayrıma göre yaşayagelen iki ayrı devlet temelinde değil, yurttaşlık hakları temelinde ve tek ve ortak bir çatı altında yaşayabilecekleri bir devleti (ya da en genel anlamıyla bir siyasal çerçeveyi) oluşturmak elzemdir. Ancak bunun gerçekleştirilme yöntemi tavandan tabana değil, tabandan tavana ve iki halkın ortak diyaloğu zemininde olursa hem "barış doğurmayan çözüm"den kaçınmak adına (1960 Kıbrıs Cumhuriyeti 'çözüm'ü gibi), hem de ortak devletin yurttaşları olacak olan insanların o ortak devletin nasıl şekilleneceği konusunda söz sahibi olması adına önemli adımlar atılmış olunur. Bu da iki yöntemi gerektirir : Bir; barış denilen şey sadece "çözüm müzakereleri" dediğimiz "kapalı kapılar ardı diplomasisi"ne hapsedilmemeli, sosyalist siyasal örgütler (ister müzakere masası aktif olsun ister olmasın) pek çok yerde düzenli kitle toplantıları (veya farklı türden toplaşmalar) aracılığı ile barışın ve çözümün neden gerekli olduğu ve gerekli olan bu şeylerin nasıl gerçekleştirileceği üzerine etkileşimli (tabandan tavana ve tavandan tabana) diyaloglar oluşturmalıdır. Böylece hem kitleler daha aktif ve somut şekilde barışa katkı koyabilirler, hem de diyaloğun oluşturacağı eleştirel ortam, barışı ve çözümü daha sağlıklı kurgulamaya yardımcı olur. İkincisi ise, birinci yöntemde sözü edilen diyaloğun sadece adanın kuzeyi ile sınırlı tutulmaması ve her ne kadar dil farklılığı ya da diğer pratik/tarihsel/kurumsal/yasal zorluklar bulunsa da, tüm koşullar zorlanıp birinci yöntemin ada çapına yayılmasıdır.

"Barış" başlığının diğer iki başlık ile olan ilişkisi noktasında ise Kıbrıslı Türk sosyalistlere büyük görevler düşüyor. Bunun sebebi, Kıbrıs'ın kuzeyindeki merkez sol iki partinin yönetimlerinin, barışın diğer iki başlıkla ilişkisini kavramamaları ya da en iyi ihtimalle önemsememeleridir. Diğer iki başlık olan sosyalizm ve bağımsızlık, asla birleşik bir Kıbrıs'ta oluşacak olan ortak devletten ayrı düşünülemez. Bunun sebebi, sosyalizmin, barışın en temel boyutlarından biri olan "toplumsal barış"ı, bağımsızlığın ise "dünya barışı"nı içermesidir.

Bağımsızlık

Kıbrıs adası şu an, tarihinin pek çok döneminde olduğu gibi, bağımsız değildir. Bugün Kıbrıs'ın kuzeyinde Türkiye'nin askeri hakimiyeti, Kıbrıs'taki iki tane İngiltere üssü ve ABD'nin dinleme tesisleri, ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nde bulunan Yunanistan askeri alayı, bağımsız olamama halinin en açık göstergeleridir. Sosyalistlerin görevi, merkez sol yaklaşımların "eksik barış"ını tamamlamak adına bağımsızlık mücadelesini sahiplenmeleridir. Barışı sadece Kıbrıs'ın birleşmesi ve iki halkın ortak devlet çatısı altında bir araya gelmesi olarak yorumlayan merkez sol, örneğin kolaylıkla Annan Planı'nı, ya da sadece Kıbrıs'ın birleşmesi ve iki halkın ortak devlet çatısı altında bir araya gelmesini öngören çözüm modellerini "barış planı" olarak kabullenebilir. Hemen önemle belirtelim ki, barışın sadece bu boyutunu sahiplenmek dahi önemsiz değildir ya da barışın sadece bu boyutunu kapsayan çözüm modellerini ve planlarını benimsemek illa ki "ihanet" ya da "emperyalizmin uşaklığı" değildir. Ancak barışın sadece bu boyutunu asli unsur olarak içerecek çözüm modelleriyle yetinmek ve bağımsızlığı da bir çözümün ve barışın asli unsuru olarak kabul etmemek, barış mücadelesini eksik yürütmektir. Bırakın bağımsızlığı asli bir unsur olarak çözümün içerisine yerleştirmeyi, Kıbrıs'ın bağımsızlığından söz bile edilmemektedir. Örneğin Annan Planı'na göre İngiltere üslerine dokunulmayacaktır. Sadece Annan Planı için değil, kısa zaman sonra başlayacak müzakerelerde veya bugüne kadar gerçekleştirilen müzakerelerde İngiltere üslerinin adadaki varlığına son vermek asla temel mesele edilmemiştir. Merkez sol, hiçbir zaman böylesi bir duyarlılığı ciddi ve somut anlamda sahiplenmemiştir. Kıbrıslı Türk sosyalistlerin görevi, bunu gerçekleştirmektir. Bırakın sosyalistleri, savaşların son bulmasını isteyen hangi vicdanlı ve demokrat insan, İngiltere üsleri Kıbrıs'ta varlığını sürdürürken Kıbrıs'ta bir çözüm ve barıştan söz edebilir? Örneğin 2004 yılında Kıbrıslı Elenler de Annan Planı'na evet demiş olsalardı, veya bundan sonra mevcut şekliyle sürdürülecek müzakerelerden bir çözüm çıkarsa, Kıbrıs'ta barış mı olacaktır? Adamızın üzerinden kalkan savaş uçakları başka ülkelerin masum halklarının üzerine bombalar yağdırırken, ABD dinleme tesisleri aracılığı ile Ortadoğu'yu dinlerken, sırf Kıbrıs'ta ortak bir devlet kuruldu ve birleşik bir Kıbrıs oluştu diye hangi barıştan söz edebiliriz? Hatırlayınız, son Irak askeri müdahalesinde hükümette olan solcu CTP ve solcu AKEL, daha ABD'nin talebi gelmeden Kıbrıs hava sahasını savaş uçaklarının geçişi için açtıklarını duyurmuştular... NATO üyesi Türkiye ve Yunanistan'ın orduları -sembolik olarak da olsa- Kıbrıs'ta varlığını sürdürecekse, hangi barışın planından söz edebiliriz? Ortadoğu'da yeni doğmuş çocuklar dahi bizim adamızdan kalkan savaş uçaklarının attığı bombalar ile katledilecekse, sırf birleşik bir Kıbrıs'ta ve ortak bir devlet çatısı altında yaşıyoruz diye "barış yapmış" mı sayacağız kendimizi? Ortadoğu halklarına nasıl anlatabiliriz bu barış anlayaşını? İşte bu yüzden sosyalistler, Kıbrıs'taki bir çözümün ve barışın kurucu unsurları arasına sadece Kıbrıs'ın birleşmesini ve iki halkın ortak devlet çatısı altında bir araya gelmesini koymakla yetinmemeli, buna ek olarak üslerden ve NATO ordularından arındırılmış bir mücadeleyi sokakta ve hayatın her alanında ortaya koymalı ve bu mücadelenin de çözüm planında ve müzakere masasında yer etmesi ve bu mücadelenin de barış mücadelesine dahil edilmesi için çabalamalıdır.

Sosyalizm

Kıbrıslı Türk sosyalistlerin önünde duran en önemli hedeflerden biri de sosyalizmdir. Kıbrıslı Türk merkez solunun "olmadığı" bir alandır sosyalizm. Örneğin ucu bağımsızlığa dokunan söylemler dahi bazen dillendirilebiliyorken (ki bu dillendirmeler sadece bir "değinme" biçiminde tezahür ediyor ve pratiğe dökülmesi bir yana, çoğu zaman aksi yönde siyasetler üretiliyor), sosyalizm "ağza bile alınmıyor". Sosyalizmden ne anladığımız (ki tek bir anlayış yoktur) ve sosyalist mücadelenin ayrıntılandırılması elbette bu yazının sınırlarını katbekat aşar; o yüzden çok genel bir yaklaşımla sosyalizm hedefi açıklanmaya çalışılacaktır. Sosyalizm "ihtiyacı", emek ve sermaye arasında tarihsel olarak kapitalizm ile birlikte kurulan ve kapitalizm var olduğu müddetçe de sürecek olan çelişkinin aşılması gerekliliğinden gelir. Bu bir gerekliliktir çünkü "sermaye düzeni" olan kapitalizm orda durduğu müddetçe, emek kendi değerini ve hakkını tam anlamıyla bulamayacak, bu da, toplumun büyük bir çoğunluğunu emekçilerin oluşturduğu düşünülürse, barışın en önemli bileşenlerinden biri olan "toplumsal barış"ı zedeleyecektir. Zedeleyecektir çünkü Kıbrıs'ın kuzeyi gibi küçücük bir coğrafyada bile sadece son iki yılda 484 işçi yaralanmış 11 işçi de ölmüştür (ya da, sermayenin maliyeti düşürüp kârlarını arttırma amacı ile oluşturduğu güvencesiz çalışma ortamı ve sigortasız iş yaşamı düşünüldüğünde, bunların adı ölüm değil cinayettir) . Buna ek olarak, özel sektördeki acımasız çalışma koşulları ve saatleri, düşük ücretler, sendikasızlık ve psikolojik baskı ortamı da hüküm sürmektedir. Elbette bu olumsuzluk özel sektörde çalışan emekçileri kapsamaktadır; zira emekçiler açısından olumsuzluk hanesine yazılan bu durum, patronların hanesine daha az maliyet ve daha fazla kâr olarak yazılmaktadır. Aynı eğilim, gittikçe kamuda çalışan emekçiler için, özellikle 2008 yılından itibaren kamuda işe girmeye başlayanlar için gözlenmektedir. Ard arda gündeme gelen ve uygulamaya konan neoliberal ekonomik paketler, deyim yerindeyse "orta sınıfları proleterleştirmektedir". Orta sınıfların hala "orta sınıfın yaşam alışkanlıklarından ve alım gücünden" tam anlamı ile kopmamış olması da, kalıcı ve sağlıklı bir gerekçeden değil, bir önceki kuşağın halâ ekmeğini yediği (ve az da olsa yeni kuşakların da kırıntılarından faydalandığı) ganimetten kaynaklanmaktadır. Kalıcı değildir çünkü ganimetin "hazırına dağ dayanmaz", sağlıklı değildir çünkü böylesi bir kaynaktan gelen refah "yozlaştırıcıdır". Tüm bunların sonucunda sosyalizm ve barış arasındaki ilişki, sosyalizmin toplumsal barışı sağlamak konusundaki gerekliliği ile birlikte düşünüldüğünde daha iyi anlaşılmaktadır. İş cinayetleri sonucu emekçilerin yaralandığı ve öldüğü, özel sektörün acımasız koşullarının hüküm sürdüğü ve kamuda günden güne aşınan ve azalan haklar ve ücretlerin (ki başta belediyeler olmak üzere "şirket gibi yönetilen" kamusal kuruluşlar da hesaba katılmalıdır) ortada olduğu bir toplumda, toplumsal barıştan ve dolayısıyla tam anlamıyla bir barıştan söz etmek mümkün değildir. Annan Planı veya buna benzer çözüm modelleri "siyasi eşitlik" ya da "federal devletin niteliği" gibi konulara çözüm bulabilir belki ama hiçbiri, sermayenin emek üzerinde kurduğu sömürü ve tahakküm mekanizmasını sorunsallaştırıp gündeme getirmez. Böylesi bir barış da eksik bir barıştır. Sosyalizm başlığının en başında da değinildiği gibi, Kıbrıslı Türk merkez solu, bu başlıkta derin bir sessizliğe gömülmüştür. "Eski solcular" için sosyalizm ideali artık "torunlara ve gençlere anlatılan heyecanlı bir hikaye"den ibarettir. Kapitalizmi galip ilan eden bu kesimlere göre sosyalizmi ağza almak ancak geçmişi yad ederken yapılacak bir şeydir. Terry Eagleton buna "kapitalizm daha güçlü ve yaygın oldu diye Marksizm'den vazgeçmek, kundakçılar daha kurnaz ve becerikli oldu diye itfaiyecilik mesleğinden vazgeçmek demektir" diye karşı çıkar. Yine de yakınmak fayda etmez çünkü merkez solun zaten böyle bir derdi yoktur. Leo Panitch, "eski sosyalistlerin", "dertsiz liberallere" dönüşmesini, "Globalleşme ve Devlet" makalesinde şöyle açıklar : "Orijinal tutkuları olan başka bir yere varmak, kapitalizmin ötesinde bir sosyal düzene varmak, yani -nasıl algılanırsa algılansın- sosyalizme varmak, yavaş yavaş yerini, kendini kapitalist değişimin dinamiklerine adapte olmaya ve uymaya bırakmıştır. Oysa bu süreçte onlar için tek sonuç şu olmuştur : Onlar, piyasayı evcilleştirme çabalarında gün geçtikçe daha da etkisiz olmuşlar ve bir zamanlar mobilize ettikleri ve adlarına konuştukları sosyal güçler, her zamankinden daha fazla bir şekilde acımasız kapitalist dönüşümün kurbanları olmuşlardır." Kıbrıslı Türk sosyalistlerin görevi, merkez solun esamesini bile okumadığı sosyalizmi, barışın ana kurucu unsurlarından biri yapmak ve bu doğrultuda mücadele vermektir.

Hem Kıbrıslı Türk sosyalistleri, hem de genel anlamda Kıbrıslı Türk solu içindeki farklı yaklaşımlara bakıldığında, hem bu üç noktayı kapsayacak, hem de bu üç parçanın, bir bütünün içindeki parçalar biçiminde kavranmasını sağlayacak siyasetlerin çok da yaygın olmadığı görülür. Pek çok sol/sosyalist siyaset; ya zaten bu üç hedefin hepsini kapsamıyor (örneğin "barış" diyor ama bağımsızlığı önemsemeyip, İngiltere üslerinin Kıbrıs'tan kaldırılmasının çözüm planlarının ana unsuru olması yönünde çaba sarf etmiyor), ya da bu üç hedefi de kapsayacak siyasetler üretiyor ama bu üçü arasındaki ilişkiyi kavrayamıyor (yani örneğin bir yandan sosyalizm hedefini önüne koyup diğer yandan barış ile AB müktesebatı arasında doğrudan bir ilişki kurup, sosyalizm ve AB müktesebatının birbirini -tamamen değilse bile temel referans noktalarında- dışlayan şeyler olduğunu düşünmüyor). Sonuç olarak söylenebilir ki, Kıbrıslı Türk sosyalistler, barış, bağımsızlık ve sosyalizm hedeflerini önüne koymalı ve bu hedefler arasında sağlıklı ve birbirini besleyen (yadsıyan değil) bağlar kurmalıdır.

Bu haber toplam 1757 defa okunmuştur
Gaile 230. Sayısı

Gaile 230. Sayısı