1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Kıbrıslı Türklerin çıldırma anı!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Kıbrıslı Türklerin çıldırma anı!

A+A-

Ailemin bazı büyüklerini dinleseydim; 30 sene önce devlet memuru olsaydım; iyi iş yapanları elbette tenzih ederim ama biraz da yalakalık etmeyi becerseydim; aha şu anda karşınızda bütün gün dağ – ova – bayır, ayrelli, mangallo toplayan biri vardı…

Ve ne yazık ki benim bu ülkede emekli olmak “yaşarsam” 70’li yaşlarımda belki göreceğim bir şey!

-*-*-

Haliyle, bu ülkede aklı gayet normal çalışan herkes, bir şekilde kapağı devlete atmaktan yanadır!

-*-*-

Efendim, “sistem değişti, artık herkes sosyal sigorta ve ihtiyat sandığı emeklisi olur, 2011’den sonra işler aynı olmamaya başladı” deseniz de, “devlete girmek”, insanımızın yaşam garantisi gibi görülür…

-*-*-

Okullarda temizlik işçisi olarak çalışan yaklaşık 260 kişi de aynen böyledir…

Bu insanlara, ahlaksız bir şekilde seçim rüşveti olarak “gelin sizi devlette işe alıyoruz” denmiştir…

Sakın, ama sakın inkara kalkmayın!

Ve hala aynısını söyleyenler vardır!

-*-*-

Oysa bu insanlar, haklarını dahi tam olarak ödemeyen bir özel şirkete “düz işçi” olarak kayıtları yapılmış, o özel şirketin elemanlardır…

-*-*-

Haklı olarak sendikalar devreye girmiştir…

Ve yeni bir şirket ihaleyi kazanmıştır…

-*-*-

Yeni şirket, anladığım kadarıyla bahse konu 260 kişiyi işe almayı kabul etmiştir ancak işin içine sendikanın girmesini reddetmektedir.

Sendika ve 260 işçinin büyük çoğunluğu ise “sendikalı çalışmaktan” yanadır!

Ve iş çıkmaza girmiş durumdadır!

-*-*-

Çözmesi gereken mi?

Elbette hükümet çözmelidir!

Peki hükümet ne yapıyor?

Hükümet, kendisine Ankara’dan dayatılan “bazı kirli işleri ve demokrasi utançlarını” örtmeye çalışıyor!

Hükümet, hala bu sömürülmüş, kandırılmış, aldatılmış, kurban edilmiş işçilerin bazılarına “sizi işe alacağız, kadrolayacağız” vaadi veriyor

-*-*-

Hükümet, Kıb – Tek’e elektrik alımı konusunda, tüm toplumun açıkça tecavüze uğramasını seyrediyor…

Hükümet, kendi partilerinin genel başkanının açıkça ortadan kaldırılmasını sadece izliyor, umursamıyor, kimse sesini çıkarmıyor…

Ve aynı hükümetin elemanları ve artık her davranışı ile şaka konusu olan cumhurbaşkanı, hala hiç utanmadan, hiç çekinmeden üzerinde yaşamak zorunda kaldığımız bu hırsızlık, yalancılık, dolandırıcılık alemine “eşit egemen devlet” diyor!

İşte o anda çıldırıyorum!

-*-*-

Hani dört erkek kişi Fransa’da bir cafede sohbet ediyormuş…

Fıkra bu ya…

Konu, “eşinizi nasıl çıldırtıyorsunuz?” sorusuna gelmiş…

Fransız olan erkek kişi demiş ki, “işten çıkarım, eve gelirim, şömineyi yakarım, çok güzel bir biftek pişiririm, kırmızı şarap açarım, karım gelir, onu kapıda karşılarım, boynuna sarılırım, kulak arkasını öperim, omzuna azıcık masaj yaparım, masaya otururuz, bifteğimizi yavaş yavaş yerken, birer – ikişer bardak şarap içeriz, sonra kalkar, şöminenin önüne geçeriz, elimizde bardaklar, içmeye devam ederken, karımın kulağına güzel ve seksi şeyler fısıldarım, o anda çıldırır…”

-*-*-

Alman olan erkek kişiye gelmiş sıra…

O da Fransız gibi eve geliyor, sosis pişiriyor, şarap açıyor, karısına bin bir türlü hizmet ediyor, birlikte yiyorlar falan…

Sonra kanepeye uzanıyorlar, adam, karısının ayak bileklerine masaj yaparken, zaman zaman daha yukarılara da uzanıyor, çok güzel sözler de üzerine eklendiği anda, “karım çıldırıyor” durumu başlıyor…

-*-*-

Sıra Jamaikalı kardeşimize geliyor…

O da kibar…

Ve tabii ki başka özellikleri de var ki ırkçılık gibi olmasın ama beyaz erkek cinsine göre, ağırlıklı bir özellik…

Ama ne kibar, ne kibar…

Masa hazır…

Masaj yerinde…

Karısını yatağa attığı anda, zaten kadın çılgına dönmüştür…

-*-*-

Ve sıra Türk’te…

Hemen kızmayın canım…

Doğru değil diyorsanız, siz doğru olanı yapın, yeter!

Ve Türk anlatıyor:

“… İşten yorgun dönerim – karı sofrayı hazırlıyor, açarım televizyonu maç varsa izlerim, yoksa o kanal bu kanal bakarım, bu arada yemek pişerken, karım elinde bir leğen sıcak su ile gelir, ayaklarımı yıkar, bir güzel ovar, sonra boynuma masaj yapar, azıcık kavun – beyaz peynir getirir, rakıya devam ederim, tek başıma yemeğe otururum, karım bu esnada çocukları yıkar, uyutur, sonra yatırız, soyun derim, soyunur, çok kısa bir sürede işimi bitiririm, çarşafa olmazsa perdeye şeyimi tam silerken, karım çıldırır!

-*-*-

Bu fıkra ile “Kıbrıs sorunu”nu ilişkilendirmek ister misiniz istemez misiniz bilemem ama kimse kusura bakmasın, Kıbrıs Türk toplumunun durumu, Paris’teki cafede hikayelerini paylaşanlardan Türk olanının“ karısının” durumudur?

-*-*-

Yetti gayrı!

Açık ve de seçik bir şekilde, her açıdan tecavüze uğruyoruz ve bunun adına “siyaset” diyoruz!

Çözüm mü?

Tabii ki modern, medeni, çağdaş, insanca yaşam!

Evet sonuçta sevişilecek ama okşanalım da be gavollem bireccik!

Bu kadarı olmaz!

-*-*-

CMIRS’in son anketinden üç sonuç vermek istiyorum sizlere…

1 - Kıbrıslı Türklerin yüzde 35’i fırsat olsa ülkeyi terk etmek istiyor.

2 – Kıbrıslı Türklerin yüzde 94’ü gidişatı kötü buluyor.

3 – Geleceğe umutla bakan Kıbrıslı Türklerin oranı yüzde 20…

Ne diyordunuz?

Eşit ve de egemen devlet miydi?

Hade be o yanı!


Karanlığa, kötüye ve çirkine doğru giden bir Türkiye

nesimi.jpg

Türkiye’de, çok ciddi bir kalabalık İstanbul’da toplandı ve özetle şunları dile getirdikleri bir gösteri gerçekleştirdi:

“… Kimse insan haklarından bahsetmesin. LGBTI meşrulaştırılamaz. LGBTI iblisin insan soyunu kurutma planıdır. Bunun reklamını yaparak küçücük çocukları, gençleri cinsel kimlik bunalımına sokma provokasyonlarında yer alanlar hakkında gerekli soruşturmalar açılmalıdır… Bunu toplumda yaymak, reklamını, propagandasını yapmak suç teşkil etmelidir… LGBTI faaliyetleri terör kapsamında değerlendirilmelidir.”

-*-*-

İran'da saçı görünüyor diye genç bir kadını döverek öldürenlerle bu yürüyüşe katılanların “kafası” aynıdır…

Afganistan’daki Taliban, Orta Doğu’daki IŞİD kafası da tıpatıptır…

-*-*-

Uzun uzadıya yazmaya hiç gerek yok…

Bu karanlıktır, faşizmdir, nefret suçudur…

Türkiye’yi “iyiye ve güzele” değil, “kötüye ve çirkine” götürecektir…

Üzülüyorum!

Utanıyorum!

-*-*-

Fotoğraftaki kişi mi?

“Nesimi”…

Bilirsiniz canım…

Haydar Haydar!

“… Nesimî'ye sordular ki / Yârin ile hoş musun / Hoş olayım olmayayım / O yâr benim kime ne…”

Bu yazı toplam 2597 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar