1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Kıbrıslı Türklerin, “hamaset”e  değil, “ticaret”e ihtiyacı vardır
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Kıbrıslı Türklerin, “hamaset”e  değil, “ticaret”e ihtiyacı vardır

A+A-

Kıbrıs sorununun önündeki en büyük engel Türkiye’dir!

Neden?

Çünkü, “sorunun çözümü ile kazanacak” siyaseti yerine, “bu sorun çözülürse kaybedecek” siyaseti güdülüyor!

Bu siyaset, Türkiye dış politikasına yön verenler tarafından belirlenen ve aslında hiç de haksız olmayan bir siyasettir.

Evet, Kıbrıs sorunu çözülürse, mesela, Türkiye, bölgede KKTC üzerinden iddia ettiği doğal gaz haklarını neredeyse sıfırlayacak!

Dilediği yerde, dilediği mekandaki askeri varlığı hatta demografik etkisi belki de sıfıra yaklaşacak.

Siz olsanız, böyle bir durumda çözüm ister miydiniz?

-*-*-

Bunun da ötesinde, Türkiye’deki 85 milyon nüfus, “Kıbrıs” Adasını, babasının malı sayıyor…

“Kanla aldık”, “eskiden bizimdi, İngiliz haksız sebeplerle elimizden aldı” gibi senaryolar, Kıbrıs Adasına bakışı belirliyor ve ortalama bir Türkiyeli, Kıbrıs’ta olası bir çözümü, iyi anlatılmadığı ve anlatılamayacağı için, “yenilgi” olarak görebilir. Bu da iktidarın işine gelmez!

Kıbrıs üzerinden veya “KKTC” özelinden yürütülen siyaset eğer çökerse; bir yandan ciddi anlamda doğal gaz talebinden geri adım atılır ama bunun da ötesinde ortaya çıkabilecek milliyetçi gaz akımları, Erdoğan’ı kesinlikle yaralar hatta bitirir!

-*-*-

Dolayısıyla Türkiye, Kıbrıs’ta sürekli olarak hamaset pompalayarak, çözümü öteler…

Çözümsüzlükte Rum kesiminin de suçu veya çözümsüzlükte sorumluluğu yok mudur?

Elbette vardır!

Ve elbette Kıbrıs Cumhuriyeti de, elinde tuttuğu büyük avantajları paylaşmak istemez…

-*-*-

Ancak durum Kıbrıslı Türkler için aynı değildir.

Çözümsüzlük, Kıbrıslı Türkleri tarihten silecektir.

Hem de çok kısa bir süre içerisinde.

-*-*-

Kıbrıslı Türklerin, “hamaset”e değil, “ticaret”e ihtiyacı vardır.

Ve bunu en iyi bilenlerden biri, ekonomist – hesap uzmanı Ersin Tatar’dır…

Hatta şöyle söyleyeyim, Kıbrıslı Türkleri hamasetin değil, ticaretin kurtaracağını en iyi bilenlerden biridir Ersin Tatar!

-*-*-

Ancak, öyle ya da böyle sus – pustur!

“Hamaset Ersin bey Hamaset, başka bir şeye karışmayın” talimatını çok iyi uygulamaktadır.

Benzer talimatı çok iyi uygulayabilecek olanların iktidarlarının devamı da şu anda “talimat verenlerin” en belirgin hedefidir.

Ersan Saner’in, “Türkiye ile en iyi ben anlaşırım” gibisinden sarf ettiği sözler; aslında acı bir itiraftır, “talimatları en iyi ben uygularım”ın tescilidir.

-*-*-

Türkiye ile kavga mı edelim?

Elbette hayır!

-*-*-

Ama birilerinin, pandemi de olsa turizm adına harekete geçmesi, Maraş hamlesini ciddi maddi kazanıma çevirmek için hamasi saçmalıklardan uzaklaşması; Ercan ve Mağusa başta olmak üzere, her limandan büyük gelir elde etmenin yollarını araması ve çözüm bulması gerekmektedir.

-*-*-

Çözüm bizim için şarttır.

Türkiye ve Rum tarafı için aynı seviyede şart değildir.

-*-*-

Türkiye bunun farkında mı?

Elbette farkındadır!

Ve bu yüzden de bizimkilere her istediklerinde harçlık verilmektedir.

Bazen kızdıkları da oluyordur ve ihaleleri bizim tarafa bırakmak istememektedirler ama aşımız da, PCR’ımız da sağ olsunlar sağlanmaktadır!

-*-*-

Türkiye’nin şu anda KKTC’ye bakışı, “oturun oturduğunuz yerde, müzakereler konusunda imkansızı talep edin, biz size bakarız, merak etmeyin” modundadır!

Ve Türkiye’ye göre, “Yerimizde oturmak istemiyoruz” diyen de haindir, olmayacak egemen eşit iki devlet önerisine karşı çıkan da haindir!

-*-*-

Ve KKTC’deki görüntüye bir bakalım:

1 - Türkiye ile kavga ederek bu sorunu ortadan kaldırmayı isteyenler vardır.

2 - Türkiye’ye tamamen teslim olmuş, kukla bile olmayan yöneticilerimiz de vardır.

3 - Türkiye’yi ikna ederek, çözümün Kıbrıslı Türkler için elzem olduğunu anlatmaya çalışanlar da vardır.

Asıl çözümsüzlük de buradadır…

Sorunu kendi içimizde çözebilmiş değiliz…

Ve kendi içimizde çözmemiş yani güçsüz olmamız da, çözüm istemeyenlerin işine gelmektedir.

Ülkenin değil, örneğin UBP’nin bile bölünmesinin başlıca sebebi budur!


Ucuz ve kalitesiz!

Hastasıyım…

Sesine kurban…

Küfrettiğinde bile beğenirim…

Esprileri ve şarkıları benim için en önemli eğlenceler arasındadır…

Cinsel yönelimini de cesurca belirlemesi açısından, devrimci olduğuna dahi inandığım zamanlar olur…

-*-*-

Ülkemizde, bizim devletin kontrol ve denetimi dışında olsalar da, mesela casinolarda bile konser vermesi, benim için gururdur.

Ayrıca, başımın üstünde yeri vardır.

Bir kez daha ve sonsuza kadar, sözüne, sesine kurban…

-*-*-

Evet, Bülent Ersoy…

Büyük ses, büyük sanatçı ülkemize gelmiş.

Hoş gelmiş, şeref vermiştir.

-*-*-

Ama saz arkadaşları, PCR testi konusunda “usulsüzlük” yapmış!

Yani “belgede sahtecilik” bile denebilir…

Büyük suç!

En iyi ihtimalle, anlatılanlar doğruysa, “deport” edilmeleri gerekiyor…

Ama girmişler ülkeye…

-*-*-

Bir bakan, “giremezler, geri gidecekler” demiş…

İki bakan, “girecekler” demiş…

Bu durumda Başbakan’ın aslında anahtarı teslim edip, gitmesi gerekir değil mi?

Kesinlikle!

-*-*-

Şimdi, eğer size “bu ülkeyi biz yönetmiyoruz. Tüm kurumlarıyla Türkiye’nin kodaman casinocuları ile mafyasının da etkili olduğu, laçka bir işgal düzeni var ve bu kesindir” dersem; “işgal” kelimesini kullandığım için anında “vay vatan haini vay” demez misiniz?

Dersiniz!

-*-*-

Peki, bütün bu yaşananlar nedir?

Siz adını koyun o zaman!

Mesela, “ucuz ve kalitesiz” bir görüntü değil mi?

Ve ne yazık ki bu ucuzluğu ve kalitesizliği siz yarattınız ki “işgalden” bile beter!

Keşke sadece “işgal” olsaydı!

En azından belki direnirdik!

Kurtulurduk!

Ama bu ucuzlukla, bu şerefsizlikle, bu satılmışlıkla, bu kalitesizlikle nasıl direnelim ki?

-*-*-

En iyisi siz bana sövün; “hain Rumcu” deyin!

“Helal süt emmiş Türk çocukları” bulun; onlar yaptığınızı alkışlasın…

Sorun çözülmüştür!


 

filisitin.jpg

Anastasiadis, son birkaç gün içinde, Avusturya, Romanya, Almanya ve Filistin’in yeni atanan “Lefkoşa Büyükelçileri”nin güven mektuplarını aldı… Büyükelçilerin tümü, “Kıbrıs sorununu BM çerçevesinde çözümünü” savundu. Bunlardan biri de fotoğraftaki Filistin Lefkoşa Büyükelçisi Abdallah Attari’ydi… Bizim başkan mı? Palm Beach’te tatildeydi, sonra bir ilkokul açtı, iki MHP’li vekili kabul etti. Annesi pandemi hastanesinde tedavi görürken doğan bir bebeğe de “hayırlı yaşlar” diledi. Egemen ve de eşitiz… Gandır çocuğu da taksim istesin…

 

Bu yazı toplam 1818 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar