Kıbrıslı Türklerin Melankolisi ve AP Seçimleri
Melankoli, baş edemediğimiz kayıplar sonrasında ortaya çıkan bir ruh halidir. Özellikle de kayıplarımızın yasını tutamadığımız zaman melankoli ciddi bir rahatsızlık olarak yaşanır. Keder en baskın his olur ve benliğimizi kuşatır. Kara bir umutsuzluk içine sürüklenip küskün, kederli insanlar oluruz. Daha iyi bir gelecek tahayyül edemezsek, melankoli insanı sakatlayan kapkara bir maraza dönüşür. Geleceğe açılan bir yol bulmak melankolinin tedavisinde esastır.
Kıbrıs Türk toplumunun ciddi kayıpları olduğuna şüphe yoktur. Uzun süren etnik çatışma ve uyuşmazlıklar nedeniyle toplum maddi ve manevi alanda çok şey kaybetmiştir. Fakat kayıpların en büyüğünün görünmeyen bir topluma dönüşmek olduğunu söylersek abartmış olmayız.
Kıbrıs Türk toplumu tarihin farklı aşamalarında görünür olmak ve “ben de varım” diyebilmek için çeşitli biçimlerde kendini ortaya koymuştur. Örneğin varlığını yok sayan Enosis Mücadelesine karşı “beni yok sayamazsınız” diyerek harekete geçmiştir. 1964-1974 arasında tutunabilmek için büyük çabalar sarf etmiştir.
Bu mücadele dönemlerinde yenilgiler almış, büyük kayıplar yaşamıştır ama melankoliye kapılmamıştır. Çünkü kayıplarıyla baş edebiliyordu ve geleceğe açılan yollar arıyordu.
Paradoks bir biçimde Kıbrıs Türk toplumu kazandığını düşündüğü 1974 sonrasında derin bir melankoliye kapılmıştır. Çünkü dünyadan bakıldığı zaman en az görünür olduğu dönem 1974 sonrası olmuştur.
Silahların gücüyle güçlendiğini düşündüğü dönemdir bu. Ve bu sahte özgüven döneminde toplum öyle bir istikamete yönlendirilmiştir ki, gidilen yolun sonunda varlığı ne adanın bütününde ne de dünyada not edilmiştir.Ayrı devlet hevesiyle atılan maceraperest adımlar toplumu adeta adanın yarısına hapsetmiştir. Avrupa ile sürdürdüğü ilişkiler KKTC damgası yüzünden sonlandırılmıştır, Avrupa Adalet Divanı’nın kararıyla Avrupa ile ticaret yapabilme imkanı ortadan kalkmıştır. Kıbrıslı Türk gençler Avrupa üniversitelerine gidemez olmuşlardır. Olsa olsa Avrupa’da kaçak işçi olarak dolaşabiliyorlardı.
Bu gidişat karşısında bir kez daha harekete geçen Kıbrıs Türk toplumu 2002-2004 arasında büyük bir kalkışma başlattı. Avrupa Birliği üyesi olabilmek için seferber oldu ve toplumu AB’ye taşıyacak Kıbrıs trenine binmek için can havliyle çalıştı. Ne var ki, 2002-2003 arasında Türk Ret Cephesi, 2004’te de Kıbrıs Rum Ret Cephesi Kıbrıs Sorununun çözümünü engelleyerek Kıbrıslı Türklerin Avrupa trenine binmesine mani oldular.
Büyük bir düş kırıklığı yaşayan toplum o tarihten sonra adeta kapılarını ve pencerelerini kapattı ve içe kapandı. Her gün biraz daha fazla umutsuzluğa kapılan Kıbrıslı Türkler geleceğe açılan bir yol göremediklerinden ağır bir melankoliye kapıldılar.
Oysa büyük kayıpların yaşandığı bu dönemde Kıbrıslı Türklerin bazı önemli kazanımları da olmuştu. Fakat nedense bu kazanımlar pek dikkate alınmadı. Daha doğrusu, siyasi elitlerin kabileci yaklaşımı bu kazanımları dikkatlerden uzaklaştırdı.
Kazanımların en büyüğü, Kıbrıslı Türklerin Avrupa Birliği yurttaşı olmalarıydı. Avrupa yurttaşlar topluluğunun üyesi olan ve Avrupa Birliğinin yurttaşlar tarafından seçilen tek kurumu olan Avrupa Parlamentosunun oluşturulmasında söz sahibi olan Kıbrıslı Türkler, maalesef bu kazanımın kıymetini bilemediler ve yüzlerini başka tarafa çevirdiler.
Benzer biçimde, Avrupa Birliğinin Kıbrıslı Türklere dair 26 Nisan 2004 tarihinde aldığı tarihi karar da dikkatlerden kaçırıldı. Oysa bu son derece önemli bir karardır ve geçerliliğini hala koruyor:
“Kıbrıs Türk toplumu, geleceğini AB içinde gördüğüne dair net bir irade sergiledi. Konsey, Kıbrıslı Türklerin izolasyonuna son vermeye, ekonomik kalkınmalarını teşvik etmeye ve adanın birleşmesine yardımcı olmaya kararlıdır. Konsey, Komisyona bu amaca dönük bütünlüklü önerililer sunmayı telkin eder ve adanın ekonomik entegrasyonu ve iki toplumun kendi aralarında ve de AB ile yakınlaşmasını teşvik etmesini salık verir.”
Yeşil Hat tüzüğü ve Kıbrıs Türk toplumuna AB’nin yaptığı maddi katkılar bu kararın sonucudur. Ayrıca, bu kararın potansiyel getirileri oldukça fazladır. Ne var ki, siyasi elitler bunun peşine düşmediler. Kıbrıslı Türklerin AB nezdindeki kazanımlarını küçümsediler ve Kıbrıslı Türklerin bağımlı bir “soydaşlar topluluğuna” indirgenmesine göz yumdular.
Şimdi de Mayıs ayında yapılacak AP seçimlerine AB yurttaşı Kıbrıslı Türklerin katılımını ya engellemeye çalışıyorlar ya da kayıtsız kalıyorlar.
Neymiş Efendim? Gün gele KKTC tanınacakmış ve Kıbrıslı Türkler o zaman kendi devletlerinde yapacakları seçimle Parlamentoya iki temsilci göndereceklermiş.
Neymiş Efendim? Kıbrıslı Türklerin AP’de iki sandalyesi varmış ve bu sandalyeler Kıbrıslı Türklere verilene kadar seçime katılmak doğru değilmiş!!!
Demagoji kokan bu söylemler küskün, melankolik, içe kapalı, marazi söylemlerden öte bir şey değildir. Kıbrıslı Türkleri görünmezliğe iten siyasetin devamından başka bir şey önermiyorlar.
Oysa Kıbrıslı Türklerin görünür olmaya ihtiyacı vardır. Ve bu imkana da sahiptirler. Hem de dünyanın en önemli parlamentolarından biri olan Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılabilirler ve orada yer alabiriler.
Gerisi lafı güzaftır...
Evet, kayıplarımız vardır ama hem yas tutabilmeli hem de mücadele edebilmeliyiz. Aksi halde ruhumuzu ve aklımızı sakatlayan melankoliden arınamayız...