“Kıbrıslı Türklerin nabzı barıştan yana"
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, çözüm iradesini defalarca kanıtlayan, dostane ilişkilerin savunucusu Kıbrıslı Türklerin nabzının her zaman barıştan, çözümden, işbirliğinden yana attığını kaydederek, “Çözüm hedefine varılamamışsa sorumlusu biz değiliz” dedi
50 yıldır devam eden çözüm arayışlarının neden sonuç vermediğini başta Birleşmiş Milletler olmak üzere tarafların ciddiyetle sorgulamasının vakti geldiğini hatta geçtiğini belirten Akıncı, “En başta Kıbrıs Rum tarafının ciddi bir fikir dönüşümüne ihtiyacı vardır. Bunu söylediğim zaman rahatsızlık duyanlar oluyor. Ama bu bir gerçek” dedi.
Kıbrıslı Türklerin sürekli ‘çözüm’ bekler durumda hareketsiz kalmayacağını da vurgulayan Mustafa Akıncı, her şeyi çözüm sonrasına erteleyerek bekleyişe geçmenin gerçekçi bir anlayış olmayacağını söyledi.
Akıncı, “Dilerim ki Rum tarafında önümüzdeki dönemde yeni bir anlayış hakim olsun ve kalıcı adil bir çözümün yolunu açabilelim. Bu olur ya da olmaz hiç ihmal etmememiz gereken ise kendi içimizde ekonomimiz ve demokrasimizle, daha üst bir seviyeye çıkmak yönünde canla başla çalışmak olmalıdır” dedi.
“Kıbrıs’ın kaderini değiştiren tarihi gününün üzerinden 44 yıl geçti”
Cumhurbaşkanı Akıncı, Türkiye'nin Kıbrıs'a yönelik askeri müdahalesinin 44'üncü yıldönümü nedeniyle Lefkoşa Dr. Fazıl Küçük bulvarında düzenlenen törende konuştu. Akıncı, halkın bayramını kutlayarak, şehitleri rahmetle, gazileri saygıyla andıklarını belirtti.
Kıbrıs’ın kaderini değiştiren tarihi gününün üzerinden 44 yıl geçtiğini kaydeden Akıncı, o gün doğan çocukların bugün 44 yaşına bastığını söyledi.
Devlet Planlama Örgütü verilerine işaret eden, 0-44 yaş kuşağının toplumun yüzde 62’sini oluşturduğunu belirten , “O gün hayatta olmayanlara 20 Temmuz’un ne anlama geldiğini anlatmak, yaşı büyük olanlara da o günü anımsatmak görevimizdir” diyen Akıncı şunları kaydetti.
“20 Temmuz 1974 günü yer alan askeri müdahale durup dururken meydana gelmiş değildir. Rum tarafı Kıbrıs’ın yakın tarihini hep 20 Temmuz 1974’ten itibaren yazmak istese de gerçek durum böyle değildir. Bu tarihin bir de 5 gün öncesi vardır. 15 Temmuz günü Yunanistan’daki Faşist Albaylar Cuntası Kıbrıs’ta yapmış olduğu darbe ile Makarios’u devirmiş, yerine de Kıbrıslı Rum faşist Nicos Samson’u getirmişti. Kıbrıs Rum Televizyonu Yunan milli marşı eşliğinde Enosis’e gidilmekte olduğunun müjdesini vermekteydi. Eğer Türkiye gecikmeden bu adımı atmasaydı, darbe kökleşecek ve kısa süre sonra dünyada da kabul görmeye başlayacaktı. 20 Temmuz’da gerçekleşen askeri harekat adanın Yunanistan’a bağlanmasını engellediği gibi, Rum toplumunun kendi seçtiği liderlerin yeniden görevlerine dönmesine ve Yunanistan’da da cuntanın devrilmesine, sivil yöneticilerin işbaşına gelmesine vesile olmuştur.”
“Ortaya çıkan fırsatlar cömertçe harcandı”
“Kuşkusuz o günden bu yana geçen 44 yılda Kıbrıs’ta tüm tarafların rızasıyla adil bir çözüme ulaşmak en iyisi olurdu” şeklinde konuşan Akıncı, şunları söyledi:
“Ne var ki yıllar içerisinde ortaya çıkan fırsatlar cömertçe harcandı. Rum yönetiminde Dışişleri Bakanlığı yapmış ve eski Rum lider Kiprianu ile anlaşmazlığa düşerek istifa etmiş olan Sayın Rolandis çeşitli yazılarında Rum tarafının yanlış tutumu nedeniyle yitirilen fırsatların oldukça kabarık olan listesini yayınlamaktadır. Bunun ötesinde 2004 yılında Annan planı referandum aşamasına kadar gelmişken, çözümün nasıl engellendiğini bilmeyen yoktur. Kıbrıs Türk halkının yüzde 65 oranında plana verdiği destek Rum toplumunun yüzde 75 ret oyu ile karşılıksız kalmıştır.”
“Çözüme kimin destek, kimin köstek olduğu görüldü ama BM raporuna yansıtılmadı… Aynı derecede sorumlu gösterilmemiz haksızlık”
Bir yıl önce Crans Montana’daki konferansta yaşananları tekrarlamaya gerek olmadığını da kaydeden Cumhurbaşkanı, “Orada da çözümü hangi tarafın istediği, kimin destek, kimin köstek olduğu gerek BM gerekse diğer taraflarca görülmüştür. Ancak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; bu gerçek görüldüğü, bilindiği halde konferans sonrasında Birleşmiş Milletler raporuna yansıtılmaması, Rum tarafı ile Kıbrıs Türk tarafının sonuçtan aynı derecede sorumlu gösterilmesi tam bir haksızlık oluşturmuştur” dedi.
“Komite çalışmaları Rum tarafının talebiyle askıya alındı… Bunun hiçbir mantıklı izahı yok”
Crans Montana konferansının olumlu sonuç üretmeden kapanmasının üzerinden bir yıl geçtiğini belirten Akıncı, şöyle devam etti:
“Bu geçen süre içerisinde ne yazık ki Rum tarafının olumsuz yaklaşımları devam etmiştir. En başta Kıbrıs Türk toplumunun Avrupa Birliği normlarına uyumunu sağlamak için oluşturulan komitenin çalışmaları Rum tarafının talebi ile askıya alınmıştır. Bu komite çalışmaları çerçevesinde Avrupa Birliği’nden teknik uzmanlar gelmekte ve bizim kurumlarımızla eğitici çalışmalar yapmaktaydı. Bu çalışmaları durdurmanın hiçbir mantıklı izahı yoktur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımasalar da kurumlarının AB standartlarına ulaşmasının kimseye zararı yoktur. Tersine tüm taraflar için yararlı bir gelişme olur. Bu noktada Rum tarafının talebine boyun eğen AB Komisyonu’nun bu yanlış tutumunu da eleştirmek gerekir. Bu tavırlarının Avrupa’nın değerleri ile bağdaşan hiçbir yanı yoktur.”
“Onca emek heba oldu”
“Kıbrıs’ta çözüm olsa da olmasa da, müzakere yapılsa da yapılmasa da, iki toplum arasında iletişimin önemi yadsınamaz” diyen Akıncı, şunları söyledi.
“Bu bağlamda cep telefonlarının her iki tarafta da çalışabilir olması konusunda yapılan tüm teknik çalışmalar olumlu bir noktaya ulaşmış olmasına rağmen, Rum liderliğinin son aşamada ortaya attığı sözde yasal engel mazereti yüzünden onca emek heba olmuştur.
İki tarafın elektrik şebekelerinin kalıcı olarak birbirine bağlanması üzerinde mutabık kaldığımız diğer bir önemli husustu. Böylece sistem genişleyecek, yakıt giderleri ve dolayısıyla masraflar azalacak, fiyatlar düşecekti. Bir tarafta zorunlu elektrik kesintisi olduğunda otomatik olarak diğer taraftan beslenecek, sisteme daha çok güneş enerjisi bağlanabilecek, bu gelişmeden her iki taraf da kazançlı çıkacaktı. Uzlaşmamız bu olduğu halde bunu da çözüm sonrasına ertelemeyi tercih ettiler. Çözümün kendiliğinden gelmeyeceğini, bu gibi işbirliği projeleri yaşam buldukça çözüm şansının artacağını görmek istemediler.”
“Bu konuşma, Rum tarafını suçlamak için yapılmış değil”
“Bu konuşmamın, Rum tarafını suçlamak amacı ile programlanmış bir konuşma olarak değerlendirilmesini istemem” şeklinde konuşan Akıncı, “Bazı gerçekleri sizinle paylaşmamın zorunlu olduğunu düşünüyorum” dedi.
“Önyargıyla peşinen karşı çıkma yerine, diyalogun gelişmesine fırsat vermek daha doğru olmaz mıydı?”
Cumhurbaşkanı şöyle devam etti:
“Bu adada birlikte var olabilmenin koşullarını yaratmanın başında karşılıklı güveni sağlamanın geldiğini anlamak gerekiyor. Bunun için Rum tarafında gerçekten bir zihniyet dönüşümüne ihtiyaç vardır. Bu durumu yeri geldikçe vurguluyorum. Ama ne yazık ki anlamak istememekte direniyorlar.
İki yıl önce Kuzey Kıbrıs’tan patates alıp Güney’de satmak isteyen Rum tüccara yapılan saldırıyı, birkaç ay önce buradan yeşil hat tüzüğü çerçevesinde giden karo mozaiklerin kullanıldığı yerden sökülmesini izah etmek olanaksızdır. Fiyat farkı nedeniyle Kuzeyden alınan akaryakıta karşı getirilen çağdışı yasaklamayı da, ‘eğer gelirsek okullarınızı tanımış oluruz’ diyerek öğretmen ve öğrencilerine Kıbrıs Türk okullarını ziyaret etmeyi yasaklayan anlayışı da onaylamak mümkün değildir.
Son olarak AGİT çerçevesinde iki toplumdan gazetecilerin birlikte gerçekleştirmeye çalıştığı bazı sözcük alternatiflerine karşı takınılan olumsuz tavırdan da söz etmek gerekir. Önyargı ile peşinen karşı çıkmak yerine, bu konu hakkında bir diyalogun gelişmesine fırsat vermek daha doğru olmaz mıydı?”
“Lute yeni bir daimi özel danışman olmayacağı söyledi”
Crans Montana sonrasına işaret eden Akıncı, şunları da belirtti:
“Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guteres tarafların bir durum değerlendirmesi yapmasını ve eğer taraflar istekliyse kendisinin yardımcı olmaya hazır olacağını belirtmiştir. Tarafların düşüncelerini ve bundan sonraki yol haritasını saptamak açısından bir yetkiliyi geçici bir misyonla görevlendirmiştir. Yeni bir daimi özel danışman, yani yeni bir ‘Espen Eide’ olmayacağı söylenen Sayın Lute 23 Temmuz’da Kıbrıs’ta olacak ve bizimle görüşecektir. Sayın BM yetkilisinin tarafların nabzını tutmak için Kıbrıs’ta iki liderin yanı sıra garantör ülkeleri de ziyaret edeceği bilinmektedir.”
“Nabzımız her zaman barıştan, çözümden, işbirliğinden yana attı… hedefe varılamamışsa sorumlu biz değiliz”
“Bilinen ve aslında kanıtlanmış bir gerçektir ki bizim nabzımız her zaman barıştan, çözümden, işbirliğinden yana atmıştır. Biz her zaman halklar arasında barış içinde, dostane ilişkilerin savunucusu olduk” diyen Akıncı, şunları da ifade etti:
Savaşların, kan ve gözyaşı demek olduğunu, toplumların ancak barış ortamlarında gelişebileceğini ve kalkınabileceğini iyi biliyoruz. Önceki gün Kıbrıs açıklarında mülteci gemisinin batması ile yaşanan son trajedi savaşın ne demek olduğunu herkese yeniden hatırlatmış olmalıdır. Biz Adamızda karşılıklı kabul edilebilir bir anlaşmayla kalıcı barış koşullarını yaratmak için her türlü çabayı harcadık. Kıbrıs Türk halkı olarak, 2004 referandumunda da, Crans Montana konferansında da ve nihayet Rum liderliğine 30 Nisan 2018 tarihinde yapmış olduğum çağrı ile de çözüm irademiz defalarca kanıtlanmıştır. Çünkü bizim çözüm hedefimiz, taktiksel bir manevra değil, stratejik bir tercih anlamında olmuştur.”