Kıbrıslı Türklerin Sessiz Başkaldırısı ve Lüzumsuz Siyaset Erbabı
Tarihsel süreç içinde şekillenen bu sentezde “Kıbrıslı” vurgusu Türkiye karşısında durmak istedikleri yere, “Türk” vurgusu da Kıbrıslı Rumlar karşısında durmak istedikleri yere işaret ediyor. Kıbrıs Türk toplumunda önümüzdeki süreçte siyasi ve toplumsal yaşama yön verecek olan işte bu kimlik sentezi ve temsil ettiği duruştur.
Geçen haftaki yazımda, Kıbrıslı Türkler tarihsel bir süreç sonucunda öyle bir noktaya savruldular ki, bir yandan Kıbrıs’ta “Eşit-Toplum” olma, diğer yandan da Türkiye’nin ataerkil siyasi yapısı ve izlediği soy-kütükçü milliyetçilik karşısında “Eşit-Kardeş” olma mücadelesi vermek durumunda kaldıklarını ileri sürdüm.
Bu mücadele sessiz bir feryat ve sakin bir başkaldırı olarak kendini ortaya koyuyor. Bunu Kıbrıslı Türklerin bazı şeylere sistematik olarak “hayır” demelerinden anlıyoruz.
Albert Camus, Rebel (Başkaldırı) adlı kitabında “başkaldırı nedir” diye sorar ve sorusunu “hayır diyen insan” olarak yanıtlar.
Fakat bu toptan bir reddetme değildir. Hayır diyen kişi evet de diyebilir.
Yaşamı boyunca emir kulu olan bir köle, artık yeni emirler almak istemediği için hayır diyordur. Aslında “bu işi çok uzadı”, “buraya kadar, yeter” veya “çok ileri gittiniz” demeye getiriyor.
Yani, belli sınırlar vardır ve onların ötesine geçemezsiniz diyor...
Bir yere kadar katlanan insan, sonunda hayır demeye başlıyorsa, kendinde olan bazı meziyetleri korumak istediğindendir. Daha doğrusu, bu meziyetlerinin, örneğin kişiliğinin, saygı görmesini istiyordur.
Bunca zaman pek çok şeye boyun eğdi diye her şeye boyun eğeceği sanılmamalıdır.
Albert Camus’nün başkaldıran insanı hakkaniyetin kendinden yana olduğunu düşünür ama topyekûn bir başkaldırıdan yana değildir.
Kıbrıs Türk toplumu devrimci bir toplum hiç olmadı. Topyekûn başkaldırıya soyunmadı. Pek çok şeyi sineye çekti ve boyun eğdi.
Fakat beklediği saygıyı görmedi.
Artık iş öyle bir noktaya vardı ki, ne Türkiye’nin “yavrusu” olarak emir almaya, ne de Kıbrıs Rum toplumu karşısında eşitlik talebinden geri adım atmaya tahammülü vardır. Çünkü biliyordur ki, hem varlığı, hem kimliği, hem de kişiliği tehlike altına girmiştir.
Öte yandan, Kıbrıslı Türkler ne Türkiye’yi, ne de Kıbrıslı Rumları topyekûn reddetmiyorlar. Fakat, yine geçen yazımda yazdığım gibi, “Kıbrıslı Türk” sentezini baskın kimlikleri olarak benimsemişlerdir ki, bu kimlik sentezinde hem “Eşit-Kardeş”, hem de “Eşit-Toplum” olma talebi gizlidir.
Tarihsel süreç içinde şekillenen bu sentezde “Kıbrıslı” vurgusu Türkiye karşısında durmak istedikleri yere, “Türk” vurgusu da Kıbrıslı Rumlar karşısında durmak istedikleri yere işaret ediyor.
Kıbrıs Türk toplumunda önümüzdeki süreçte siyasi ve toplumsal yaşama yön verecek olan işte bu kimlik sentezi ve temsil ettiği duruştur.
UBP ve Ersin Tatar, ne Kıbrıslı Türklerin “Eşit-Toplum”, ne de “Eşit-Kardeş” olma mücadelesinde yer almıyorlar.
Yani, toplumun en önemli iki meselesinde yokturlar. Bu yüzden, kifayetsiz, mesnetsiz, hiçbir meziyeti ve vasfı olmayan, kişiliksiz bir görünüm çiziyorlar. Toplumun gerçek sorunları bakımından adeta lüzumsuzdurlar.
Bu boşluğu dolduracak olan siyaset, yukarıda sözünü ettiğim kimlik sentezinin bileşimindeki vurguları ve içinde barındırdığı duruşu, toplumun derinlerinden akan ölçülü, sessiz ama bir o kadar da vakur başkaldırıyı doğru okuyan siyaset olacaktır.
CTP’nin yükselen trendi ve Mehmet Harmancı’nın popülaritesi tesadüf değildir. Başarılarının sırrı, duruşlarının Kıbrıs Türk toplumunun iç dinamikleriyle örtüşmesinde gizlidir.
Fakat bilinmesi gereken önemli bir nokta vardır: Bu hassas kimlik sentezinde vurgunun nereye yapılacağı fevkalade önemlidir. “Türklük” vurgusu “Kıbrıslılık” aleyhine veya “Kıbrıslılık” vurgusu “Türklük” aleyhine güçlendirilirse, başarısız olmak kaçınılmaz olacaktır. Kıbrıs Türk toplumunun içinden geçtiği tarihsel ve siyasal süreç buna işaret etmektedir.
Öte yandan, Kıbrıs Rum toplumu ve Türkiye’nin tavırlarının da etkileyici, hatta yönlendirici olduğunu belirtmeliyim.
Kıbrıslı Türklerin kimlik sentezini oluşturan unsurların nasıl bir seyir izleyeceği, tutumlarıyla Kıbrıs Türk toplumunu her zaman etkilemiş olan bu iki Önemli Öteki’nin tutumuna da bağlı olacaktır...
FOTO: Bu mücadele sessiz bir feryat ve sakin bir başkaldırı olarak kendini ortaya koyuyor. Bunu Kıbrıslı Türklerin bazı şeylere sistematik olarak “hayır” demelerinden anlıyoruz. Albert Camus, Rebel (Başkaldırı) adlı kitabında “başkaldırı nedir” diye sorar ve sorusunu “hayır diyen insan” olarak yanıtlar. Fakat bu toptan bir reddetme değildir. Hayır diyen kişi evet de diyebilir.