“Kıbrıslıların demokrasi, özgürlük ve hukuk devleti olma mücadeleleri ortadan kaldırılıyor”
DEMOKRASİ, İRADE, MÜDAHALE | Aysu Basri Akter'in yazı dizisinde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Eski Milletvekillerinden, Türkiye Eski Devlet Bakanı ve TBMM Susurluk Komisyonu Üyesi Fikri Sağlar, Türkiye-KKTC ilişkilerini anlattı.
Aysu Basri AKTER
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Eski Milletvekillerinden, Türkiye Eski Devlet Bakanı ve TBMM Susurluk Komisyonu Üyesi Fikri Sağlar, Kıbrıs'ı yakından takip eden siyasetçilerden biri. Kültür Bakanlığı döneminde kuzey Kıbrıs'ta ortak projelere de imza atan Fikri Sağlar, Susurluk kazasının ardından TBMM'de kurulan Susurluk Komisyonu üyeliği de yapmış bir isim. O yüzden adada işlenen Yazar Kutlu Adalı cinayeti başta olmak üzere, birçok kirli ilişki iddialarına da aşina.
Fikri Sağlar ile geçmişten günümüze Türkiye-KKTC ilişkilerini, Adalı cinayetini ve böyle bir ortamda yapılabilecekleri konuştuk.
Erdoğan, Kıbrıslıların mücadelesini ortadan kaldıran bir siyaset güdüyor
Son 19 yıldır iktidarda olan bugünkü AKP hükümetinin KKTC ilişkilerini doğru bir anlayış içinde sürdürmediği düşüncesinde olduğunu söyleyen Fikri Sağlar, Türkiye’yi de yöneten bu anlayışı da şöyle tarif ediyor;
"Bu düşünceler laik, demokratik bir cumhuriyeti kabul etmiyor. Sadece halifeliğin gelmesini ve Amerikan'ın ılımlı İslam diye nitelendirdiği ama İslam devletine dönüştürdükleri ya da bu fırsatı bu şekilde değerlendirmeye çalıştıkları bir düzeni kurmaya çalışıyorlar.
Öncelikle Recep Tayyip Erdoğan, Arap yarımadasında karizmatik bir lider konumuna geçirildi. Türkiye'nin varolan kaynaklarını onlara veriyor. Arap yarımadasındaki Arap devletlerinin büyük bir çoğunluğu zaten kendi nüfuslarından daha fazla yabancıların çalıştırıldığı, her şeyleriyle emperyal güçlerin önde olduğu ülkeler. İsrail ise bekçilik yapıyor. Sonra Arap Baharı dönemi geldi. Bu dönemden önce Suriye ile ‘kardeşim Esat’ söylemi üzerinden iyi ilişkiler kurulmuştu ama Irak meselesinde Türkiye parlamentosunun büyük bir çoğunluğu, başka bir ülkenin, özellikle Amerikan emperyalizminin, hemen yanı başımızdaki ülkeye müdahale etmesine karşı çıkmıştı. O nedenle Türkiye bu işin içine sokulmadı. Ama onun arkasından Recep Tayyip Erdoğan Başbakan yapıldı. Maalesef CHP'nin o zamanki genel başkanı Deniz Baykal da bu işin içindeydi. Sonraki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da zaten gizli bir anlaşma içindeymiş gibi daha çok Recep Tayyip Erdoğan'ın kalıcı olması için siyaset güder konumunda. Bunlara genel olarak baktıktan sonra Kıbrıs'ta da ‘ver kurtul’ zaman zaman da emperyal güçlerin Türkiye'ye karşı taleplere tehdit olarak kullanıldığı bir politika güdüyorlar ve bu da beni, çok rahatsız ediyor. Özellikle KKTC'de yaşayan yurttaşların, Kıbrıslıların, demokrasi, özgürlük ve her şeyden önce hukuk devleti olma yolundaki mücadelelerinin ortadan kaldırılması gibi bir konuma giriyor Erdoğan siyaseti. Bu Kıbrıslıları üzdüğü, sıkıntıya soktuğu kadar Türkiye'yi de aslında sıkıntıya sokuyor."
Kıbrıs'ı Başka Türlü Kullanmak İstiyorsunuz Demektir
Erdoğan’ın Anayasa mahkemesinin Kur’an kurslarıyla ilgili kararına müdahalesi ve müjde vereceğim diye Kıbrıs'a yaptığı ziyaretin şeklinin aslında şu andaki yönetimin KKTC'yi egemen bir devlet olarak görmediğinin göstergesi olduğuna işaret eden Sağlar, "oysa Türkiye Cumhuriyeti'nin mücadelesi KKTC'nin egemen ve bağımsız bir devlet olmasıdır” diyor.
Fikri Sağlar, Türkiye'nin Kapalı Maraş'ın açılmasıyla ortaya çıkacak birçok sorunu göğüsleyeceğini düşünmediğini de ifade etti. Türkiye'nin bu hamleyle birlikte başka pek çok sorunla karşı karşıya kalacağını anlatan Sağlar, “Kıbrıs'ı kullanarak Türkiye içindeki emperyal güçlerin taleplerini de böylelikle yerine getirilecekler” diyor.
Kıbrıs Konusunda Gelmiş Geçmiş En Kötü Siyaset
Fikri Sağlar şöyle konuşuyor;
"Aklı başında olan insanlar, hadi devletin adını değiştirelim, Tükiye'de olan ne varsa Kıbrıs'ta da olacak diyerek bir külliye yapalım demez. Hele hele özgür, bağımsız ülke olduğunu, dünyaya anlatmaya çalıştığınız, bunun için mücadele verdiğiniz bir ülkeyi, sizin buyruğunuz altında göstermek böyle tanınmasına vesile olmak, son derece yanlış."
Fikri Sağlar'a göre, Erdoğan siyaseti Kıbrıs konusunda gelmiş geçmiş en kötü siyaseti yürütüyor.
Zorunlu Eğitim 12 Yıl ama Ortalama Eğitim Süresi 4.9 Yıl
Bu kadar eleştirilen bir yönetimin neden değiştirilemediğini soruyorum bu kez Fikri Sağlar'a ve daha iyi bir yönetim için yapılabilecekleri anlatmasını istiyorum. Özellikle Türkiye ile ilgili söylediği oldukça çarpıcı konular var.
"Türkiye'deki siyaset aktörleri giderek dizginlenen bir noktada... Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına bakarsanız, ortalama eğitim süresi 4.9 yıldır. Oysa Türkiye'de 50 yıldan fazla 5 yıllık eğitim zorunluydu. 1997 yılından itibaren de 12 yıla geçilmiş olmasına rağmen, hala kişi başına düşen eğitim yılı 4.9! Demek ki Türkiye'de eğitimsiz insanların sayısı hayli fazla. Özellikle bugün 2 milyon okuma çağındaki kız çocuklarının eğitim alamadıklarını biliyoruz. Ama 19 yıllık AKP döneminde 4+4+4 gibi ucube bir sistem getirildi. Prof lakabı da olan ve ‘insanlar eğitildikçe AKP'ye oy vermiyorlar, o yüzden cahil insanlardan korkmamak lazım’ diyen bir kişiyi, eğitim politikalarını uygulamak için eğitim sisteminin başına getiriyor. Eğitimsiz bir toplum kendi çıkarlarının farkında değildir. Sömürüldüğü ve ucuz iş gücü olduğunun farkında değildir."
Türkiye'de bilinçli olarak işsizliğin artırıldığını söyleyen Fikri Sağlar, bunun pandemi döneminde daha da arttığını, tarım ve sanayi sektörünün geriletildiğini ve ekonominin çöküşe geçtiğine işaret ederek, böyle bir ortamda bulunan toplumların algısını yönetmenin kolay olduğuna işaret ediyor.
Muhalefet de Tek Adam
Bu algı yönetimine muhalefetin de katıldığının altını çizen Sağlar, "bu kadar uzun bir süre içinde iktidarın yarattığı iklim, iktidar partileri gibi, muhalefet partilerinin de tek adamlarla yönetilmesidir" diyor.
Sağlar şöyle konuşuyor:
“Hiçbir muhalefet partisi, üreten ciddi bir ekonomiyi, daha kaliteli iyi bir eğitimi, işsizliğe çare olma konusunda yatırım yapmayı, istihdam geliştirici faaliyetler ortaya koymayı dile getirmiyor. Yani AKP ne söylerse, ona karşı olan tartışmalarla siyaset yapıldığı gösteriliyor."
Türkiye Eski Devlet Bakanı Fikri Sağlar, "ucube" olarak nitelendirdiği yeni başkanlık sistemini ise şöyle anlatıyor;
"Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı hükümeti denilen ucube sistemde, %50 artıyla iktidara geliyorsunuz. Genel anlamda, yasama, yürütme ve yargı gücünü kendi elinde tutuyor, dolayısıyla tek adam konumunda. Yargıyı istediği gibi yönlendiriyor, yasama organında istedikleri yasayı çıkarıyor; bir zaman sonra, yasa çıkarmaya gerek kalmıyor, kendisi kararname çıkarıyor. Yürütme zaten elinde. Bakanlar sekreterler gibi. Orman Bakanı bile orman yangınlarını durdurmak için ‘Cumhurbaşkanımız talimat verirse uçak alacağız’ diyor, yani kendisinin orman bakanlığıyla ilgili bir inisiyatif göstererek havadan kurtarmanın en etkili yol olduğunu düşünmüyor, Cumhurbaşkanı talimat verirse yaparım diyor.
Savcılar, hakimler bile ‘soruşturma aç’ deyince açıyor, ‘açma’ deyince açmıyorlar.”
"Tek adam rejiminde yargı, yürütme ve yasama da elinde olunca mafyalaşma çok doğal" şeklinde konuşan Sağlar, bir süre önce uyuşturucuyla yakalanan eski "ATA uçağıyla ilgili de şunları söylüyor;
“Cumhurbaşkanlığı uçağı olarak kabul edilen ATA uçağını satın alan adamın, Brezilya'da 1.3 ton kokain taşıyan bir adam olduğu ortaya çıkıyor. Tansu Çiller de Başbakan iken Kanada'da uyuşturucu tacirlerinin Başbakanlık makamlarına mesajlar çektiklerini de biliyoruz. Böyle bir mafyalaşmanın önüne geçebilmek için çok ciddi bir hukuk devleti olmanız gerekiyor.”
Kıbrıs'taki Tarikatlar Cemaatler El Altından Besleniyor
Bu noktada Türkiye ile Kuzey Kıbrıs'ı benzeştiren Fikri Sağlar, buna ek olarak," 99 yıl önce demokratik, laik ve eşitlik, özgürlük, barış üzerine çağdaş uygarlık üzerine kurulan bir Cumhuriyetten İslam Cumhuriyetine ‘Taliban ile aramız ters değil’ diyerek de o kadar geriye doğru gitmeyi düşünen bir iktidar var başımızda. Bu iktidar Kıbrıs'ı da zehirliyor. Kıbrıs'taki tarikatları, cemaatleri, el altından besleyerek, güçlendirerek, Kıbrıs'ın varolan demokratik, özgür, çoğulcu yapısını yok etmeye çalışıyor" ifadelerini kullanıyor.
Kıbrıslı Siyasetçiler Bağımsız Bir Ülke Gibi Davransınlar
"Kıbrıs'taki siyasetçilere çok ciddi şekilde varolan misyonları ve vizyonlarını, Türkiye'den gelen iklime uydurmamaları gerektiğini söylemek isterim. Eğer bağımsız bir ülke olduklarını kendileri de içselleştiriyorlarsa, o zaman bağımsız bir ülke gibi davransınlar" diyen Fikri Sağlar, daha demokratik bir yönetim ve seviyeli ilişkiler için hukukun bağımsızlığına, ekonomik gelişmeye barışı sağlayabilecek karşılıklı diyalog kurulmasının öneminin altını çiziyor ve ekliyor;
Türkiye'ye Yanlış Olduğunu da Söyleyebilecek Siyasetçiler Seçin
Güney Kıbrıs'ın da off shore bankalarıyla, Rus ve Amerikan mafyalarının kara parasının aklandığı bir yapı içinde olduğunu göz ardı etmeyerek davranması gerektiğine işaret eden Sağlar, "Kuzeyi ve güneyiyle Kıbrıs'ın demokratik, insan haklarına saygılı ve insanın mutluluk, refah ve barış içinde yaşayacak bir düzene kavuşması gerektiğini anlatmak gerekiyor ve oradaki siyasetçilere de bu doğrultuda siyaset yapmalarını salık veririm" diyor.
"Doğrudan doğruya Türkiye'ye bağımlı değil, yeri geldiğinde yanlış olduğunu da söyleyebilecek siyasetçileri seçerek, ya da parlamentosuyla bazı çizgileri ortaya koyarak siyaset yapılması, bağımsız bir ülke nasıl siyaset yapıyorsa öyle siyaset yapılması gerektiğini düşünüyorum" diyen Sağlar, "ancak o zaman dünyada kendilerini kabul ettirebilirler" ifadelerini kullanıyor.
Fikri Sağlar, İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve Dördüncü Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı dönemlerinde daha bağımsız bir siyaset uygulandığını gördüğüne işaret ederken, "Cumhurbaşkanı Tatar'ın siyasi özgürlüğü yok, tam bir bağımlı konumunda diye düşünüyorum" diyor ve kurulan hükümette de bunun böyle olduğuna işaret ediyor. "Bu döneme kadar hiç bu kadar baskıcı ve bağımlı bir yapı hiç olmadı" diyen Sağlar, kendi Kültür Bakanlığı döneminde dönemin eğitim bakanları Mehmet Ali Talat ve Eşber Serakıncı olmak üzere KKTC'de iki eğitim bakanıyla çalıştığını, birçok destek ve proje gerçekleştirdiklerini ancak bunu hiçbir zaman açıklama ihtiyacı duymadıklarını, bunların sadece bakanlar arasında kaldığını anlatıyor.
Susurluk Çetesi ve KKTC
Susurluk kazası sonrasında TBMM'de kurulan Susurluk Komisyonu üyeliği de yapan ve o dönemle ilgili birçok önemli bilgiyi de paylaşan Fikri Sağlar, Susurluk çetesinin Güney'deki off shore bankaları ve burada akladıkları paraları görünce benzer bir yapıyı Kuzey Kıbrıs'ta da kurmak istedikleri ve bunun için de Vatikan'ın bile kara parasını aklayan biri off shore banka kurduklarını anlatıyor.
Kutlu Adalı cinayetiyle ile ilgili de konuşan Fikri Sağlar, Adalı'nın cinayet faillerinin belli olduğunu ve bunun için yargı devreye girmediği, faillerin üzerine gidilmediği sürece yeni Kutlu Adalı cinayetlerinin de işlenebileceğine vurgu yapıyor.