Kıbrıslıların kaderi mi bu?
Güney Kıbrıs’ta yaşanmakta olan ekonomik ve finansal kriz toplumsal bir travmaya dönüştü.
Oluşan belirsizlik ortamının nasıl bir noktada duracağını kestirmek kolay değil.
Alınan tedbirler çok acıtıcı...
Ancak bunlarla kalınacak mı?
Yoksa daha da acı önlemler mi gerekecek?
AB ve IMF ile varılan uzlaşı, bir umut mudur kurtuluş için, yoksa daha da kötüye gidişin başlangıcı mı?
Bu sorulara yanıt vermek için zaman çok erken...
**
Kıbrıslı Rumlar büyük bir travma yaşıyor.
Bu sadece basına yansıyan açıklamalarda değil, kişisel temaslarda da görülüyor.
İnsanlar bir gecede yitirdiklerinin şokunu yaşıyor.
Bir sabah kalkıyorsunuz ve bankadaki paranıza ulaşamayacağınızı öğreniyorsunuz!
AB’ye üye olmuş bir ülkede yaşıyorsunuz üstelik...
Yani bireysel hakların el üstünde tutulduğu bir sistemde...
Banka gibi ‘muteber’ kuruluşlarda sakladığınız, nemalandırmak üzere emanet ettiğiniz paranız bloke edilmiş.
Mevduatınızdaki hesap duruyor, ama ona dokunamıyorsunuz.
O mevduattan size sorulmadan, onayınız alınmadan, tepeden inme bir kararla vergi alınacağı –popüler söylemle tıraşlanacağı- söyleniyor.
Tam bir şok hali!..
**
Kıbrıslı Rumların mevduat şoku nasıl sonuçlanacak, bu bile kesin değil...
İlk yapılan açıklamadan sonra işler epey değişti. Şimdi 100 bin Euro altındaki mevduatlara dokunulmayacağı söyleniyor.
Ancak bazı bankaların kapanacağı ya da küçültüleceği bilgisi veriliyor.
Bu bankalarda parası olanlar ne yapacak? O mevduatlar ne olacak? İnsanlar biriktirdikleri paralarına ne kadar zamanda ve hangi yolla ulaşabilecek?
Anlaşılan, mevduatlar şimdilik bloke edilecek. Peki ya sonra? Ne kadarını, ne zaman çekebilecekler?
Vergi alınmasa bile, 100 bin Euro’nun altındaki hesapların mudilere dönüşü nasıl sağlanacak?
Acaba mevduat fonunda garanti edilecek de aylık ufak taksitler halinde mi ödeme yapılacak?
Soru çok... Belirsizlik çok...
**
Kıbrıslı Türkler bu belirsizliğin, bu şokun, bu travmanın ne anlama geldiğini çok iyi biliyor.
Çünkü benzerlerini yaşadı.
Hem de iki defa!..
İlki, Kıbrıs Liraları’nın 36 TL ile eşitlendiği 1975 sonrasında...
Diğeri, Türkiye’deki krizle birlikte KKTC’de yaşanan batan batışlarında...
Dolayısıyla Kıbrıslı Rumları en iyi anlayan Kıbrıslı Türkler olsa gerek...
Böylesi kötü dönemlerde şovenizm yerine empatiyle yaklaşmayı denemeli toplumlar birbirine...
Ve şunun düşünmeli Kıbrıslılar: Kaderimiz değil bu...
Peki ne?