Kıbrıslılar’ın sözlü tarihi… (10)
Kıbrıs’ta iki toplumlu ilk sözlü tarih projesi, araştırma enstitüleri İKME ve BİLBAN tarafından gerçekleştirilmişti. “Kıbrıslılar’ın Sözlü Tarihi” başlıklı bu çok değerli röportajlar dizisi, özetleriyle İKME’nin web sitesinde okunabiliyor, röportajların orijinallerini isteyenler de İKME’den temin edebiliyor.
Bu röportajlardan özetler yayımlamaya devam ediyoruz…
“Lefke’de Kıbrıslıtürk çocuklarla birlikte oynardık…”
Lefke Ayyorgisi’nden olan Hriso Nikolau, şöyle anlatıyor:
“Lefke’de biz Kıbrıslırumlar azınlıktık. Kıbrıslıtürkler’le çok iyi ilişkilerimiz vardı, ta ki EOKA mücadelesi başlayıncaya kadar. İlk huzursuzluklar işte o zaman başlamıştı…
Komşumuz bir Kıbrıslıtürk hakim vardı. Ailesiyle çok yakın ilişkilerimiz vardı. Birbirimize yiyecek, tatlı verir, birlikte yerdik yemeklerimizi. Bu hakimin çocuklarından birisini annem emzirmişti çünkü hakimin karısının sütü gelmemişti. Çocuklarıyla tüm komşu çocuklarla oynadığımız gibi birlikte oynardık. Aramızda herhangi bir ayırım yoktu…
Bir Kıbrıslıtürk yorgancı düzenli olarak evimize gelir, yorganlarımızı, şiltelerimizi dikerdi. Öğle olduğunda bizimle birlikte masaya otururdu, birlikte yemek yerdik, hatta domuz eti bile yerdi. Kendi tarlalarında çalışan Kıbrıslıtürk dostlarımız bize büyük sepetlere, köfünlere doldurdukları mevsim meyvaları getirirdi. Biz de onlara kendi ürettiklerimizden verirdik yahut da Paska zamanı pilavuna sunardık kendilerine.
Lefke’deki Kıbrıslıtürkler, son derece dindardılar. O zaman kıbrıslıtürk kadınlar siyah çarşaf örtünürlerdi. Yalnızca Türkiye’ye gidip gelmiş olanlar çarşafı atardı. Ve çarşafı atanlar, bir daha çarşaf giymezdi. Lefke’deki Hoca babamın ahbabıydı, aynı zamanda komşumuzdu. Her Pazar kiliseye gidip bir mum yakardı. Kendi katlanan, açılıp kapanan tabureciği bile vardı bu Hoca’nın.
İngiliz gizli polisine çalışan bir Kıbrıslıtürk vardı ki bu adam çok fanatikti ve EOKA mücadelesi başladıktan sonra, çıkan fasariyaların kaynağı da çoğunlukla bu adamdı. Ancak köyün sakinlerinin büyük çoğunluğunun bize yönelik davranışları değişmemişti.
1958 yılında Lefke’deki Kıbrıslırumlar’a karşı pek çok şiddet olayı meydana gelmişti – bu şiddet olaylarını yapanlar genç fanatikler ve bölgedeki başka köylerden bazı Kıbrıslıtürkler’di. Bir gece, bazı Kıbrıslıtürk komşularımız bizi korumak için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı. Ancak bu çatışmalar sonun başlangıcıydı. Lefke bölgesinin tüm Kıbrıslırumlar’ı evlerini terk ederek başka yerlere gittiler çünkü kendilerini güvende hissetmiyorlardı.”
“Kıbrıslıtürkler babamın kahvesine gelirdi…”
Değirmenlik (Kitrea-Cirga) köyünden Stilyanos Bedasi, şöyle anlatıyor:
“Kıbrıslıtürkler’le pek çok tarlada pek çok ortaklığım vardı. Onlarla şahane ilişkilerim vardı. 1963-64 olaylarının içinde, yakındaki bir Kıbrıslıtürk köyünde bir düğüne davet edilmiştim. Gittim, yedik, içtik, eğlendik, tıpkı eski günlerde yaptığımız gibi…
Kıbrıslıtürkler, sık sık babamın kahvesine gelirdi, babamın kahvesi aynı zamanda meyhane olarak da çalışıyordu. Bazı Kıbrıslıtürkler bu meyhanede aşk şarkıları söylerler, biz de bunları zevkle dinlerdik.
Kahvehaneye yolu geçip gelen bir başka Kıbrıslıtürk oturup dillidüdük çalardı. Askerde subay olarak bölgede görevlendirildiğim emri gelmişti bir gün. Bir zamanlar kahvemizde dillidüdük çalan bu Kıbrıslıtürk’le karşılaştık, koşup bana sarıldı…
Bazı Kıbrıslıtürkler’e ödünç para verirdik. Bugüne kadar bize borcu olanlar vardır ve tarlaları hala ipotektedir!
Beşparmak sıradağlarının kuzeyinde küçük bir Kıbrıslıtürk köyü vardı, Trapezu (Beşğarmak) köyü… Bu köyde benim bazı arazilerim vardı ve Trabezalı pek çok Kıbrıslıtürk arkadaşım vardı. Bir zamanlar bu köyden bir Kıbrıslıtürk köy ileri geleni, Hristiyanlığa geçmiş, bir süre sonra tekrar Müslümanlığı seçmişti.
Bu köyden başka bir Kıbrıslıtürk arkadaşım, karısını hastaneye götürmemi istemişti. Ben Milli Muhafız Ordusu’nda bir subaydım.
1963-64 olayları esnasında bir Kıbrıslıtürk arkadaşım Türkiye’ye gitmiş ve döndüğü zaman bana şöyle demişti: “Türkiye’den bizim gençliğimizi, Yunanistan’dan da sizin gençliğinizi fanatize ediyorlar. İçimde korkunç şeyler olacakmış gibi bir his vardır, hepimizin başına da korkunç şeyler gelecek ve bunun bedelini ödemek zorunda kalacağız…”
O dönemde Trapezu köyünde bir düğüne davet edilmiştim. Davetiye, bir mum ve bir lokumla gelmişti, Kıbrıslırumlar da böyle davet ederlerdi düğünlerine insanları. Bazı Kıbrıslırumlar bana düğüne gitmememi söylemişlerdi çünkü ortalık gergindi. Buna rağmen gittim, yüksek derecede alarmda olmamıza rağmen düğüne gittim, hatta üstümde revolver silahım bile vardı. Düğünde yedik, içtik, eğlendik, tıpkı eski günlerde olduğu gibi…”
“Nenemle Türkçe konuşurduk…”
Lefkoşa’dan Despoina Stefanu şöyle anlatıyor:
“Benim nenem Küçük Asya’dan göçmendi ve Rumcası çok azdı. Türkçe konuşuyordu. Bu yüzden bana da Türkçe öğretmişti ki kendi aramızda konuşabilelim. Ben de nenemden öğrendiğim Türkçe’yi, Kıbrıslıtürk komşularımla günlük yaşamda iletişim kurmak için kullanıyordum, Rumca konuşmayı bilmeyenlerle yani…
Dini bayramlarda yemekler, tatlılar paylaşırdık, birbirimizi ziyaret ederdik. Komşu kadınlar birşeye ihtiyaç duyduklarında bize gelirlerdi, biz de onlara gider bir şeyler isterdik…
Babamın Sarayönü’nde fırını vardı ve hiçbir sorun olmaksızın pek çok Kıbrıslıtürk müşterisiyle iyi ilişkileri vardı, gelip fırından alışveriş ederlerdi. O yıllarda günlük yaşamımızda hiçbir sorun yoktu. Birbirimizin dinine saygı gösterirdik, dinlerimizin farklı olması, günlük yaşamımızda herhangi bir sorun yaratmazdı.
EOKA mücadelesinin başlamasıyla birlikte İngilizler oksilları (yardımcı) polis gücü oluşturmuşlardı, seçtikleri yardımcı polisler de daha çok Kıbrıslırumlar’a düşmanlık duyan Kıbrıslıtürkler arasındandı. EOKA mücadelesinin bir diğer sonucu da her iki toplumdan gençlerin giderek daha fanatik olması, bunun da kardeşlik ilişkilerimizin yavaş yavaş kırılmasına yol açmasıydı…
7 Haziran 1958 Cumartesi günü çatışmalar patlak verdi – çatışmaları çıkaran başka bölgelerden getirilen fanatiklerdi. Üç gün içerisinde Aykasiyano’daki Kıbrıslırumlar, bölgeyi terk ettiler. Bizler bu bölgeden ayrılan son Kıbrıslırum ailelerden biriydik. Kıbrıslıtürk komşularımız mahalleden ayrılmamamız için bize yalvarıyordu. Ancak dışarıdan buraya getirilmiş bazı Kıbrıslıtürkler, sürekli bizi tehdit ediyordu ve burayı terk etmeye zorlanmıştık. Birkaç gün içerisinde evlerimizi, mallarımızı, babamın işini kaybetmiştik…”