Kıbrıslılar’ın sözlü tarihi… (16)
Kıbrıs’ta iki toplumlu ilk sözlü tarih projesi, araştırma enstitüleri İKME ve BİLBAN tarafından gerçekleştirilmişti. “Kıbrıslılar’ın Sözlü Tarihi” başlıklı bu çok değerli röportajlar dizisi, özetleriyle İKME’nin web sitesinde okunabiliyor, röportajların orijinallerini isteyenler de İKME’den temin edebiliyor.
Bu röportajlardan özetler yayımlamaya devam ediyoruz…
“Piskobu’da verimli topraklar Kıbrıslıtürkler’e aitti…”
Piskobulu Mihalis Eftimiu, şöyle anlatıyor:
“Piskobu’nun kooperatif sekreteri olarak köylüm Kıbrıslıtürkler’le çok temasım olurdu…
İlişkilerimiz uyumluydu köyde, buna tek istisna 1963-64’te ve daha sonra 1974’te Kıbrıslıtürkler’in Piskobu’dan ayrılarak İngiliz üslerine, sonra da işgal bölgelerine gitmeleri oldu.
Piskobu’da iki toplumun mesleki ve sosyal ilişkileri vardı. Düğünlere her iki toplumdan da insanlar davet edilirdi. Piskobu’nun bir futbol takımı vardı ve bu takım, her iki toplumdan futbol takımlarıyla karşılaşmalara çıkardı. Takımımız ortaktı, hem Türk, hem Rum oyuncular vardı.
Her iki toplumdan da Piskobulular, Fasur çiftliklerinde çalışırlardı. Tarla kime ait olursa olsun, Türk ve Rum işçiler o tarlalarda işçi olarak çalışırdı. Pek çok insan da bölgedeki arkeolojik kazılara işçi olarak katılıp çalışırdı.
Toplumlarımız ticaret de yapardı. Geçmişte Piskobu’da bir köy kooperatifi vardı ki sekreteri Kıbrıslıtürk’tü, üyeleri de her iki toplumdandı. 1963-64 sonrası ikinci bir Kıbrıslırum kooperatifi kurulmuştu Piskobu’da.
1957-58 olayları iki toplumun ayrılmaya başlamasına neden oldu ancak aralarındaki ilişkiler tümüyle kopmamıştı. 1963-64 olaylarıyla birlikte ilişkiler kötüleşti ve bir tür güvensizlik atmosferi yaratıldı.
Piskobu karma köylerden biriydi ve köyün karma İyileştirme Konseyi kanlı olaylar meydana gelmiş olmasına karşın yine de sorunsuz çalışıyordu.
Ayios Ermoyenus panayırına her iki toplumdan insanlar katılırdı. Köyde karma evlilik olduğunu hatırlamıyorum, önyargılar yüzünden belki…
Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar arasındaki temasta daha çok Rumca konuşulurdu. Her toplum, ötekinin dini inançlarına saygı gösterirdi.
Piskobu’da verimli toprakların çoğu Kıbrıslıtürkler’e aitti. Okullar ayrıydı ancak ben bazı Kıbrıslıtürk öğrencilerin Rum okullarına gittiğini de hatırlıyorum…”
“Başka bölgelerden gelenler köye yerleşince ilişkiler soğudu…”
Piskobulu Kiriakos Gavriel şöyle anlatıyor:
“Köyümüz Piskobu karmaydı ve iki toplum birbiriyle sosyal ilişkiler kurar, kutlamalara ya da oyunlara birlikte katılırdı.
Bir zamanlar polis idim ve bir de Kıbrıslıtürk meslektaşım vardı fakat bu adamın okuma yazması kıttı, resmi dökümanları dolduracağı zaman ona yardımcı olurdum. Birlikte görev yapardık.
Çoğu Kıbrıslıtürk Rumca konuşurdu fakat benim Türkçem biraz zayıftır.
1974 sonrası köyümüzden ayrılmayan ve kuzeye geçmeyen Ayşe yani Maria’ya barikatlar açıldıktan sonra insanlar gelerek onu işgal bölgelerine gitmesi için ikna etmeye çalıştılar. Fakat o köyden ayrılmayı reddetti. Eğer Ayşe yani Maria köyden ayrılacak olsaydı, buna ağlardım…
Köyümüzde çoğunluk Kıbrıslıtürkler’di. Ben bir taksici idim ve genellikle Kıbrıslıtürk köylülerimizi taksimle Kıbrıslırum hekimlere götürürdüm.
1963-64 olayları ardından birkaç hafta boyunca iki toplum arasındaki ilişkiler donmuş, kuşkuların yeşermesi için ortam oluşmuştu fakat ondan sonra zamanla bu ilişkiler gene iyileşmişti. 1960’lı yıllarda İngilizler, Kıbrıslıtürkler’i silahlandırmaktaydı.
Piskobu’ya başka bölgelerden Kıbrıslıtürkler gelip yerleşince, köydeki Türkler’le Rumlar’ın ilişkileri soğumuştu…”
“Oğlum Kıbrıslıtürk esirlere yardım etmişti…”
Leymosunlu Andreas Hacımiltis, şöyle anlatıyor:
“1930’lu yıllarda bazı Kıbrıslıtürkler, Kıbrıslırum okullarına giderdi… Leymosun’da Kıbrıslırumlar her zaman Kıbrıslıtürkler’e ait lokantalara giderdi ta ki 1974 işgali esnasında iki toplum arasında çatışmalar çıkıncaya kadar…
Çarşıda Kıbrıslıtürk tüccarlar da vardı, bandabuliyada – sadece alışveriş yapmazlar, Kıbrıslırumlar’la sosyal ilişkiler de kurarlardı.
Ben emektar bir gazeteciyim, bir zamanlar bir Kıbrıslıtürk gazetenin Leymosun muhabirliğini de yapıyordum ve bir Kıbrıslıtürk basın fotoğrafçısıyla çok dostane ilişkilerim vardı.
İki toplum arasındaki dostluğa rağmen, karma evlilikler enderdi. Ancak düğünlere mutlaka birlikte katılırdık.
Türk mahallesine yakın Ayandon Kilisesi’nde bir zamanlar bazı Kıbrıslıtürk kadınların dua etmeye gittiklerini de hatırlarım.
Türkler’le Rumlar birlikte gece kulüplerine, eğlence yerlerine giderdi. Dini kutlamalar esnasında – ki bu kutlamalar ayrı ayrı yapılırdı – yine de öteki toplumdan insanlar bu kutlamalara katılmak üzere davet edilirdi.
İlişkilerimiz yakındı, her tür sorunu tartışırdık – bir tek aile içinde sorun varsa, çok özel şeyleri tartışmazdık.
1963 olayları ardından Türkler’le Rumlar’ın ilişkileri yine de iyiydi fakat eskisi kadar yakın değildi artık.
1974’te esir düşen Kıbrıslıtürkler’e, aileleriyle temas kurabilmeleri için oğlum çok yardım etmişti.
Pek çok Kıbrıslırum da kendilerini Kıbrıslıtürk doktorlara emanet ederlerdi. Ticari ilişkiler bakımından Türk-Rum ayırımı yoktu…”