Kıbrıslılar’ın sözlü tarihi… (8)
Kıbrıs’ta iki toplumlu ilk sözlü tarih projesi, araştırma enstitüleri İKME ve BİLBAN tarafından gerçekleştirilmişti. “Kıbrıslılar’ın Sözlü Tarihi” başlıklı bu çok değerli röportajlar dizisi, özetleriyle İKME’nin web sitesinde okunabiliyor, röportajların orijinallerini isteyenler de İKME’den temin edebiliyor.
Bu röportajlardan özetler yayımlamaya devam ediyoruz…
Leymosunlu Hristoforos Diamantides şöyle anlatıyor:
“Çok zengin bir Kıbrıslıtürk vardı, adı O…. idi, çok sayıda Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk’e yardım ederdi, çok parası vardı. Gizli bir Hristiyan’dı. Herkesin çok değer verdiği, çok saygı gösterdiği bir şahıstı bu Kıbrıslıtürk.
Kıbrıslıtürkler’le bizim yaşamlarımız tek ve birdi. Bizi birleştiren şey yoksulluktu… Dini ya da ırksal herhangi bir farkımız ya da herhangi bir düşmanlığımız yoktu… O günlerde İsa’ya ya da Allah’a inanmak bir sorun değildi, bizim için kimin neye inandığı fark etmezdi.
Kış aylarında çamurlarda yalınayak koştururduk, ayakkabımız yoktu, ayakkabısı olanlar da bunları bayramları için saklardı.
Kıbrıslıtürk okulu çok uzaktaydı, bu yüzden pek çok Kıbrıslıtürk bizim okulumuza gelirdi. Kıbrıslıtürk dostlarımız karnavallara ve diğer kutlamalara katılır, birlikte eğlenirdik.
Sefil yaşamlarımızı unutmak için sahil boyunca birlikte yürürdük, birer bardak konyak ya da bira içerdik. Yoksulluk çok büyük bir sorundu ama hayat gene da çok güzeldi…
Kıbrıslıtürkler bizim adayımıza oy verirdi, adayımız onlar arasında da popülerdi. Bir keresinde birisi bizim düzenlediğimiz bir mitingi dağıtmak için bazı şahıslar göndermişti – serserilerdi bunlar. Kıbrıslıtürk dostlarımızın yardımlarıyla bu serserileri kovalamış, onları mosmor etmiştik!
Ayios Tihonas’tan bir Hristiyan kadınla Leymosun’dan bir Müslüman erkek 1930 yılında evlenmişlerdi. Onları daha sonra Londra’da tanıdım. İkinci Dünya Savaşı’na katılan birliğimizde pek çok Kıbrıslıtürk vardı, onlarla ilişkilerimiz çok iyiydi…”
“Ancak kötüyle iyi arasında ayırım yapardık…”
Leymosun’dan Hristos Profitu, “Ancak kötü bir insanla iyi bir insan arasında ayırım yapardık, Hristiyan ya da Müslüman diye ayırım yapmazdık. Kişi olarak kimin hangi dine inandığı beni çok ilgilendirmez” diyor ve şöyle anlatıyor:
“Leymosun’daki Kıbrıslıtürkler’in çoğu yoksul insanlardı. Gündelik bir iş için hiçbir fırsatı kaçırmamaya çalışırlardı. Ancak Kıbrıslıtürkler arasında bazı zenginler de vardı.
Benim fotoğrafçı dükkanıma pek çok Kıbrıslıtürk müşteri gelirdi, onlarla çok iyi ilişkilerim vardı. Bir de Kıbrıslıtürk meslektaşım vardı, adı Hasan Berkant idi, onunla güzel bir işbirliğimiz vardı. Daha sonra eniştesiyle de tanışmıştım, Türkiyeli’ydi ve bir süreliğine Leymosun’da yaşamıştı. Çok iyi bir insandı ve bizler çok iyi dost olmuştuk.
Evleneceğim zaman Kıbrıslıtürk arkadaşlarım gumbarom olmak istemiş ancak kent belediyesi buna izin vermemişti. “Bu bir Hristiyan düşünüdür, burada Müslümanlar’ın işi yoktur” demişlerdi. Ancak daha sonra Kıbrıslıtürk arkadaşlarım düğüne katılmış, yemiş içmiş, eğlenmişlerdi.
Bölge liginde bölgenin Kıbrıslıtürk futbol takımına karşı futbol oynardık. Benim futbol kulübüm olan AEL’de Kıbrıslıtürk futbocu takım arkadaşlarımız vardı. Leymosun’dan Hristis adlı çok ünlü bir adam Apollon için de oynardı. Aslında Müslüman’dı fakat vaftiz olmuş, din değiştirmişti. Kaynı Selim AEL’de bizlerle oynardı.
Berkant 1974’te Leymosun’dan son ayrılan şahıslardan biriydi. Onunla ne zaman buluşsam, bazı Kıbrıslırumlar’ın kendisini taciz ettiğinden bahsederdi. Ona ait bazı şeyleri çalmışlar, malına zarar vermişlerdi. Alel acele, bir hoşçakal bile diyemeden işgal bölgelerine gitmişti…”
“Annem öldüğünde Kıbrıslıtürk süt kardeşleri çok ağlamıştı…”
Aşşalı Gregoris Konstanti şöyle anlatıyor:
“Benim annem Afanyalı’ydı. Çok iyi Türkçe konuşuyordu. 1900 yılında annem dünyaya geldiği zaman, bir Kıbrıslıtürk komşuları çocuğunu neneme getirirmiş çünkü kadının sütü yokmuş, nenem bu Kıbrıslıtürk çocuğu da emzirmiş, annemi emzirdiği gibi. Mahallemizden bir başka Kıbrıslıtürk kadının çocuğunu da emzirmişti çünkü o kadının da sütü yokmuş.
Kıbrıslıtürkler, aynı kadından süt emdikleri için “Sütkardeş” diyorlardı. Nenemin sütüyle büyümüş olan Kıbrıslıtürkler anneme “Sütkardeş” diye hitap ediyorlardı. Ve ailemize çok büyük saygı gösteriyorlardı. Bu sütkardeşlikten ötürü bizleri akrabaları olarak kabul ediyorlardı. Annem 1957 yılında vefat ettiği zaman sütkardeşleri cenazesine gelmiş ve annem gerçek kızkardeşleriymiş gibi çok ağlamışlardı…
Tıpkı bizim gibi onların da kendi inancı vardı. Ancak işbirliği ve dostluk din tanımıyordu. Başka herhangi bir farklılığımız yoktu.
Bir düğünde arkadaşım Hüseyin Ali Şahin’le tüm Kıbrıs danslarını oynadık. Hüseyin daha sonra “Arabiye”yi tek başına oynadı. Benim “Arabiye” dansını bilmiyor olmam, anneme göre utanç verici bir şeydi ve geceyarısı annem durup bana “Arabiye”yi nasıl oynayacağımı öğretmeye kalkışmıştı!
Panayırlarda ve kutlamalarda, Kıbrıslıtürk arkadaşlarımızla Türkçe ve Rumca şarlılar söylüyor, dansediyorduk. Bir aşk şarkısı vardı Türkçe, bu şarkıyı o kadar güzel söylerdim ki beni Kıbrıslıtürk sanırlardı…
Bir keresinde bir konvoyla Gönyeli’den geçiyorduk ve benim lastiğim patlamıştı. Lastik değiştirirken bu Türkçe aşk şarkısını çağırmaya başladım, böylece kimsecikler bana incitmedi ve lastiği değiştirip kazasız belasız yolumuza devam edebildik…”