1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. KIBRISLILIK
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

KIBRISLILIK

A+A-

Kıbrıslılar kadar “biz kimiz?”, “biz nereliyiz? sorusuna takılan bir ülke halkı az bulunur.

Dünya haritası üzerindeki yerine bakınca, hem Asyalı, hem Afrikalı, hem kültürel geçmişiyle hayali Avrupa haritasında ama en çok da Akdenizli ve Ortadoğuludur şu küçük ada.

Günümüzde Akdeniz, çeşitliliğe, kültürlerarası  buluşmaya, diyaloğa ve melezliğe işaret ederken, Orta Doğu, ayrılığa ve etnik çatışmaya denk düşüyor. Kıbrıs’ın da böyle iki yanı var: Akdenizliliği ve Orta Doğululuğu... Burada kimliklerin birine olumlu anlamlar, ötekine olumsuz anlamlar atfetmişim gibi dursa da Orta Doğu ve Orta Doğululuk meselesinin çok da gönüllü paylaşılmış bir kimlik olduğunu söylemek mümkün değil... Orta Doğu, İngilizler tarafından vaftiz edilmiş bir coğrafya... “Orta Doğu” sözcüğü 1900’lü yıllarda İngilizler tarafından popüler hale getirilmiş ve Avrupa merkezci bir bakış taşıdığına dair itirazlar almış. BM belgelerinde, çeşitli itirazlardan sonra kullanılmayan, “Kuzey Batı Asya”, “Yakın Doğu” diye de tanımlanan bu coğrafya, yine eski İngiliz sömürgesi olan pek çok yerde olduğu gibi (Filistin, Hindistan vs.) bölünmeden nasibini almış. Aslında Orta Doğu’nun kendisi büyük bir çeşitlilik coğrafyası... Üç dinin, Hristiyanlık, İslam ve Judaizmin  doğum yeri... Pek çok etnik grubun (Arap, Türk, Fars, Yahudi,  Mısırlı, Gürcü, Kürt, Rum, Maronit, Ermeni, Azeri, Berberi vs.) yaşadığı ve pek çok farklı dilin konuşulduğu yer... Orta Doğu sözcüğü,  bir anlamda en çok da politik bir tanım olarak işlev görüyor. Çatışmanın, kargaşanın, netleşmemiş sınırların coğrafyası olarak...

Akdeniz ise daha çok Batı Akdenizlilik boyutuyla kimlikler hiyerarşisinde daha olumlu bir yer işgal ediyor.

Braudel, çok daha geniş bir coğrafik kapsam içinde görür Akdeniz’i... Irak  ve Mısır’ın büyük uygarlıklarını, Rus steplerini, Alman ormanlarını, Sahara çöllerini de Akdeniz’e katar. Onun için, Akdeniz, Dünya tarihinin önemli bir unsurudur. İnsanlık tarihi açısından iki temayı vurgular: Teknoloji ve Değişim. Benzerlikler ve farklılıklar bir denizde kesişir. Deniz, ayrıştıran değil buluşturandır ve bizi yerelliklerin kafesinden kurtarıp doğru perspekifi gösterir. Bir sentez ve sinkretizm (değişik fikirleri barıştırıp buluşturmak) mekanıdır. Şair Lorca’nın da dediği gibi “bir ve bölünmezdir”

Kimlikler, bildiğimiz gibi çoğu zaman uydurulmuş, tahayyül edilmiş kategorilemeler... Ve de kimlikler, durağan, kutsal ve sonsuz gibi algılansalar da dinamik ve değişkendirler. Akdeniz kimliği de statik ve kutsanmış bir kesinlik değil ama gelişen, canlı bir kimlik... Yüzyılın diasporalarının coğrafyada katmanlaşarak yer almasının ve bunların kültürlerinin ve göreneklerinin karışımının gerçekleştiği yer... Çoklu kimlikler, dolaşımda olan kimlikler, sürekli kesişmeler içindeki kimlikler coğrafyası, bize göç edenin getirdiği ve aldığı, göç alanın aldığı ve verdiğiyle birlikte bir kimliksel dinamizim sunar. Kimliklerin hareketsizliği ise yanlış, tutucu bir politik yanılgıdır.

Akdeniz’i bir yeni kimlikler marangozhanesi olarak da, daha doğrusu dialektik bir ilişki içinde yenilenen bir kimlikler mekanı, buna dair didişmenin de sürdüğü dinamik bir coğrafya olarak da görebiliriz. Braudel’in de bir zamanlar yaptığı gibi Akdenizlilik keşf edilirken bu doğrultuda hareket edilebilir. Bir yandan birleştirici özellikler, diğer yandan değişimi getiren dinamikler gün ışığına çıkarılabilir.

Kıbrıs’ın Akdenizli yanlarını şöyle sıralayabiliriz:                                       

Pek çok kültürün ve uygarlığın kesişme noktasında ve tarihi boyunca istilalarla bu kültürleri de tanımış bir ada... Etnik olarak karışık, kültürel bir melezlik taşıyor. (Hatta dinsel bir linobambaki melezliğinden de söz edebiliriz). Akdeniz coğrafyasının çeşitliliğini taşır ve bir çeşit kültürel  melanjdan dem vurulabilir. Mavi mi mavidir. Cana yakın, heyacanlı ve keyif düşkünüdür ( köpüklerden bir aşk tanrıçası doğurabilmiştir ve Stoacı Zenon’un memleketidir)

Akdeniz’de milliyetçiliğin dalgalarıyla boğuşup oradan oraya sürüklenen küçük bir gemidir. Bir Mare Nostrum adasıdır. Hem Venedikli hem Lüzinyan, hem Mısırlı hem Elen hem de Osmanlıdır.

Afrodit ve Adonis’in aşk adasıdır. Akdenizin göbeğinde olduğu için kendini en Akdenizlilerden sayar. Ama Lawrence Durell, Kıbrıs’tan arkadaşına yazdığı mektupta: “Kıbrıs’tayım. Burası Orta Doğu” der.

Aslında Orta Doğu’dur Kıbrıs. Etnik sorunuyla boğuşur (Büyük ölçüde böl ve yönetin mirasıdır bu). Yemekleri pek bir Orta Doğuludur.(Molohiya bir Mısır yemeğidir, Humus çorbası, şamişi, falafele ne demeli?)

Müslümanı ve hristiyanıyla bir geç modernleşme, yaralı bilinç mekanıdır (İngilizler geldikleri zaman vali bir parti verir ve şu uygarlaşmamış Kıbrıslı elitin giyim kuşam ve adab bilmediğinden söz eder anılarında.)

 Kıbrıs’ta zeytin ağaçları hurmalarla buluşur. Üç dinin doğduğu bu coğrafya sözün egemen olduğu, sözün şiddete doğru evrildiği yerdir. Mistik bir atmosfer taşır. Kutsal mekanların adasıdır.

Aslında ne Akdenizlilik ne de Orta Doğululuk. Bütün kimlikler içinden en çok Türklük ve Elenlik önemsenmiştir Kıbrıs’ta... Türklüğün Elenlikle, Elenliğin Türklükle savaşa tutuştuğu bu adada, üste üniformalar gibi giyinilen dışlayıcı ulusal kimlikler yalnızca acı vermiştir.

Coğrafyayla kurulan bir aidiyeti kapsayan Kıbrıslılık bütün bu acılardardan kurtuluşun anahtarıdır. Coğrafya ile kurulan aidiyet sahici bir aidiyettir. Coğrafya; bellek, kültür, yaşama alışkanlığı demektir. Üzerindeki farklılıkları ortak bir kamusal alanda birleştirebilir. Türklük ve Elenlik yalnızca acı ve ölüm getirmişken Kıbrıslılık barışı getirecek olandır.

 

 

Bu yazı toplam 3521 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar