Kıbrıslırum yetkililer “kayıplar” konusunu uluslararası alana taşıyacak…
CYPRUS MAIL gazetesinin haberine göre, Kıbrıslırum yetkililer, “kayıplar” konusunu uluslar arası alana taşımaya hazırlanıyor.
Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı İnsani İşler Komiseri Fotis Fotiu başkanlığında dün (Çarşamba) yapılan bir toplantıya tüm ilgili yetkililer ve kayıp yakınlarının oluşturduğu derneklerin temsilcileri katılarak konuyu ele aldılar.
Toplantıdan sonra bir Kıbrıs Haber Ajansı CNA’ye bir açıklama yapan Fotiu, Kıbrıs’ın kuzeyinde kayıplardan geride kalan kalıntıların sayısındaki düşüşü ve Kayıplar Komitesi laboratuarındaki kalıntıların kimlik tespitlerinde karşılaşılan zorlukları tartıştıklarını anlattı.
Fotiu, 1974’ten bu yana 42 yıl geçtiğini ve aşağı yukarı 950 “kayıp” şahıstan geride kalanların hala aranmakta olduğunu belirtti. Fotiu bunun sorumluluğunun gerek toplu mezarların yeri, gerekse kayıp kalıntılarının buralardan alınıp başka yerlere götürülmeleri hakkında işbirliği yapmayı ve bilgi vermeyi reddeden Türkiye’de olduğunu, tüm bunların da Kayıplar Komitesi’nin rahat çalışmasının önünde engeller oluşturduğunu kaydetti.
“Çabalarımızı sürdüreceğiz çünkü kayıp yakınlarına yanıt verme görevimiz vardır” diyen Fotiu, farkındalığı arttırmak üzere Dışişleri Bakanlığı ve kayıp yakınlarının yardımlarıyla yurtdışında bir dizi etkinlik planladıklarını anlattı.
Avrupa Parlamentosu’nun Kıbrıs’taki kayıplarla ilgili bir raportör atamasını memnuniyetle karşıladıklarını söyleyen Fotiu, eylemlerinden birinin de bu yeni raportörle görüşmek olacağını aktardı.
Fotiu, “Çeşitli karar merkezlerinde karar mekanizmalarında bulunan – örneğin Amerikan Senatosu ve Kongresi gibi – pek çok kişiyle görüşeceğiz. Yurtdışında yaşayan Yunanlılar da bu çabaya dahil olmak istediklerini belirttiler ve özellikle ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği ülkelerinde yabancı karar mekanizmalarında bulunanların farkındalığını artırmak amacıyla bugün bu çabaya onların verebileceği desteği tartıştık” dedi.
Yabancı büyükelçilerle de görüşmeler yapılacağını, bu büyükelçilerin Türkiye’ye işbirliği yapması için ikna güçlerini kullanabileceklerini ve baskı yapabileceklerini, Strazburg, Brüksel ve Cenevre’ye de pek çok ziyaretin planlandığını belirten Fotiu, İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ve Kızılhaç’ın Cenevre’de bulunduğuna dikkati çekti.
Bu amaçla önemli materyallerin bir araya getirildiğini, bir de belgesel hazırlandığını belirten Fotiu, bunların kayıplar konusundaki görüşmecileri bilgilendirmek amacıyla sunulacağını kaydetti.
Fotiu, özellikle Kayıplar Komitesi üçüncü üyesi Paul Henri Arni’ye ve Birleşmiş Milletler’e çağrıda bulunarak Birleşmiş Milletler arşivlerindeki kayıplar hakkındaki bilgilerin kendilerine ulaşabilmesi için prosedürleri hızlandırmalarını talep etti.
Kıbrıslırum Kayıp Yakınları Tüm Kıbrıs Örgütü Başkanı Nikos Sergidis de CNA’ye yaptığı açıklamada “Gerek Kayıplar Komitesi’nin karşı karşıya kaldığı sorunlar, gerekse son aylarda veya yıllarda kayıplardan geride kalanların belirlenmesindeki düşük sonuçlar, bizleri Kayıplar Komitesi’nin çalışmalarına yardımcı olacak daha somut ve daha pratik yöntemler bulmaya zorladı” dedi.
Aşşa Köyü Konseyi Başkanı Yorgos Yuannu da Kayıplar Komitesi’nin çalışmalarının nasıl gittiği ve bu insani sorunun çözümüne yardımcı olmak maksadıyla gelecekte ne tür adımlar atılabileceği konusunda kendilerine bilgi verildiğini anlattı.
(CYPRUS MAIL – 8.2.2017 – Derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ.)
“1974’ten sonra Karpaz’da öldürülenler hakkında araştırma yapılacak…”
Kıbrıs Cumhuriyeti İnsani İşler Komiseri Fotis Fotiu, 1974’ten sonra Karpaz’da öldürülenler hakkında araştırma yapılacağını söyledi.
SİGMA LIVE’in haberine göre, Fotiu “Karpaz’da mahsur kalmış ve 1976 ile 1999 yılları arasında burada yaşayan 13 Kıbrıslırum’un cinayetlere kurban gitmiş olduğunu Parlamento Göçmenler Komitesi’nde yaptığı konuşmada açıklarken, bunların Türk askerleri mi yoksa yerleşikler tarafından mı öldürülmüş oldukları hakkında araştırma yaparak kanıt bulmaya çalışacaklarını” belirtti.
SİGMA’nın bir Birleşmiş Milletler raporuna dayandırdığı haberine göre Temmuz 1974’te adanın kuzeyinde 162 bin Kıbrıslırum yaşamaktaydı. İkinci harekatın sonunda 142 bin Kıbrıslırum, Kıbrıs’ın kuzeyinden ya kaçmak zorunda bırakılmış ya da kovulmuştu. Geride kalan 20 bin Kıbrıslırum, ağırlıkla Karpaz bölgesinde bulunmaktaydı. Bunlar da yavaş yavaş bölgeyi terk etmeye zorlanmıştı.
Günümüzde Karpaz bölgesinde yalnızca 338 Kıbrıslırum, Maronit köylerinde ise yalnızca 105 Maronit yaşıyor…
(Sigmalive.com – 8.2.2017 – Derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ.)
“Faşizme karşı mücadele eden ressamlar…”
Fiona Macdonald
İspanya İç Savaşı sırasında 1937'de açılan Paris Dünya Fuarı, diktatör Franco'nun zulmüne karşı ressamların seslerini yükselttiği bir platform oldu.
26 Nisan 1937'de Nazi Almanyası İtalya ile birlikte İspanya'nın Bask bölgesindeki Guernica şehrini bombaladı. Üç saat süren bombardımanda antik kentin dörtte üçü yerle bir edildi, yüzlerce insan öldü ve yaralandı.
Dönemin gazeteleri "askeri tarihte eşi benzeri olmayan" bir saldırı olarak verdi bu haberi. Ve bu olay tarihteki en ünlü savaş karşıtı resme de esin kaynağı oldu.
Barcelona Mayoral Galeri'nin girişimiyle Londra'da düzenlenen ve 10 Şubat'ta sona erecek olan bir sergide İspanya İç Savaşı'ndaki yıkıma tepki veren ressamlar eserleriyle anılıyor.
Bu ressamlar İç Savaş başladıktan 10 ay sonra, 1937'de Paris'te yapılan Dünya Fuarı'nda bir araya gelmişti. Sergide Almanya dev bir granit kule üzerinde bir kartal ve gamalı haçla, Sovyetler Birliği de mermer üzerinde bir orak ve çekiçle temsil ediliyordu. İspanya bölümünde ise İkinci Cumhuriyet, General Franco'nun zulmünü bütün dünyaya anlatmaya girişmişti.
Avrupa savaşa yaklaşırken İspanya'nın önemi artmış, faşist ve komünist güçler arasında çatışmalara sahne olmuştu. Bu durum dönemin en ünlü ressamlarına da ilham vermişti. Pablo Picasso, Julio González, Joan Miró, Alexander Calder, Alberto Sánchez, and José Gutiérrez Solan'ın eserleri İspanya standında sergilenmişti.
Burada sergilenmek üzere Picasso'dan bir eser istenmiş, o da 1937 başlarında Franco'nun Rüyası ve Yalanı adlı eskizlerine başlamıştı. O sırada Franco müttefiklerinin Guernica'yı bombaladığı haberleri gelmiş, bunun üzerine Picasso, Faşizme karşı mücadelenin simgesi haline gelen eserine başlamıştı.
Londra'daki sergide Picasso'nun Guernica tablosu yer almıyor (Tablo Madrid'deki Reina Sofia Müzesi'nde sergileniyor). Picasso, bir ay kadar bir sürede tamamladığı eserinde, o zamanki sevgilisi Dora Marr'ın fotoğraflarından da yararlanmış.
Londra'daki serginin küratörü Juan Manuel Bonet'e göre, Paris sergisi için sipariş verilen ressamlardan özellikle siyasi içerikli eser üretmeleri talebinde bulunulmamış, fakat ressamlar kendiliğinden bu şekilde tepki vermişlerdi.
"1936 öncesinde ne Picasso ne de Miró fazla politik değildi; ama İspanya İç Savaşı bunu değiştirdi" diyor Bonet. Picasso'nun 1937 tarihli Franco'nun Rüyası ve Yalanı eskizleri ile Miró'nun İspanya'ya Yardım Edin adlı eseri ilk açıktan siyasi içerikli eserlerdi. "Picasso daha sonra 1944'te Fransız Komünist Partisi'ne katılmış, Miró ise Franco rejimine karşı 1960 ve 70'lere dek aktif olmaya devam etmiştir."
Amerikalı heykeltıraş Alexander Calder'in İspanya sergisine katkısı da propaganda özellikleri taşıyordu. İspanya'da Cumhuriyetçileri destekleyen Calder, Miró'nun da çok yakın arkadaşıydı. Organizatörler, İspanyol olmadığı için onun katılmasına önce izin vermek istememişti. Fakat İspanya'dan getirilen bir mermer havuz üzerinde çalışmasına razı oldular. Calder'in havuza eklemlediği heykellerden akan cıva daha sonra 'Almadén' ismiyle bir kalıp oluşturuyordu.
Burası Cumhuriyetçi olan ve Franco'nun birliklerine karşı güçlü bir direniş sergileyen bölgenin adıydı ve silah yapımında kullanılan cıvası ile ünlüydü. Calder'in Cıva Havuzu Cumhuriyetçi direnişin simgesi olmuştu. Sergideki diğer eserler gibi onun da vermek istediği bir mesaj vardı.
Sergide ayrıca Joan Miró'nun 'El Segador' (Orakçı) adlı çalışması yer alıyordu. Eserde konu alınan kafası yamuk Katalan köylüsü İspanya'da olup bitenlere karşı öfkeyi ifade ediyordu. "Elbette bunu protesto amacıyla yaptım. Katalan köylüsü gücün, bağımsızlığın ve dayanıklılığın simgesidir" diyordu Miró.
Hem 'Orakçı' hem de 'Guernica' Sovyet ajit-prop tarzında, kitleleri etkilemek için propaganda amacıyla yapılmıştı. Miró'nun eseri sergi dağıldıktan sonra tahrip olmuş, ama Guernica daha sonra Londra'ya ve oradan Birleşmiş Milletler'e taşınmıştı.
Picasso İspanya'ya demokrasi gelmeden eserinin bu ülkeye dönmesini istememiş, onu New York'taki Modern Sanat Müzesi'ne (MoMA) teslim etmişti.
Sonraki yıllarda Guernica daha geniş bir anlam kazandı. "Bu eser bu Bask şehrinde insanları öldüren bombaların yanı sıra İspanya İç Savaşı'nı, oradaki sivillerin kaderini anlatıyordu" diyor Bonet. Aynı şekilde tüm savaşların kötülüğünü de ifade ediyordu.
Fakat umut da vardı bu eserde. Ölülerin, acı çığlıklar atan insanların arasında bir ışık da bırakmıştı Picasso. Resmin üstünde bir pencereden gaz lambası tutan bir kadın oradaki panik ve karanlığı aydınlatmak istiyordu adeta.
Guernica, daha önce Napolyon'un İspanya'yı işgali sırasında sergilenen direnişi yansıtan ünlü ressam Goya'nın başlattığı geleneğin bir devamıydı. Picasso Goya'nın İspanya'nın karmaşık siyasi ve dini geleneklerine tuttuğu objektife hayrandı.
"Picasso, Miró, Calder ve González, İspanya İç Savaşı gibi önemli anların bize taraf olmayı dayattığını öğretti" diyor galeri müdürü Jordi Mayoral. "Bu sanatçıların 1937 sergisi için yaptıkları eserler İspanyol kolektif hafızasının bir parçası hala. Bunlar İç Savaş'ta ve ülkede demokrasi ile faşizm arasındaki mücadelede önemli bir dönüm noktasını temsil ediyor."
Picasso bu konudaki düşüncesini şöyle ifade etmişti: "Manevi değerlere uygun yaşayan ve çalışma yürüten sanatçıların, insanlığın en yüksek değerlerini ve medeniyeti tehlikeye atan bir çatışma karşısında kayıtsız kalmaması gerektiğini ve kalamayacağını düşündüm hep ve hala böyle düşünüyorum."
(BBC – Fiona Macdonald – 8.2.2017)