1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kıbrıslıtürk Şiirinin Erken Kaybı: Kaya Çanca
Kıbrıslıtürk Şiirinin Erken Kaybı: Kaya Çanca

Kıbrıslıtürk Şiirinin Erken Kaybı: Kaya Çanca

Kaya Çanca, 24 Mart 1973’te intihar ederek öldüğünde 28 yaşındaydı.

A+A-

 

Emel Kaya
[email protected]

“Ozan, yapacak iş kalmayınca atını Eldorado’ya sürer. Orası bir “yok ülke”dir. Ozan gidince bir adam öter, ama kuş gibi ötmesini bilmez, kuşun gücüne gider. Kuş havlamaya başlar: “bir adam öttü, bir kuş havladı” yani kuş köpek oldu.

Ümit kaybolmaz, ama belki ozan Eldorado’dan bize bir kuş getirir.”

                                                                                                              Kaya Çanca

 

Hayatı

27 Ocak 1945’te Lefkoşa’ya bağlı Cihangir (Abohor) köyünde, altı kardeşin ikincisi olarak dünyaya gelir. İlkokulu köyünde, ortaokulu yine Lefkoşa’ya bağlı bir köy olan Gönendere’de, liseyi Lefkoşa’daki Türk Lisesi’nde okur. 1963 Ekim’inde Jeoloji ve Maden Mühendisliği Bölümü’nü kazanıp Ankara’ya gider. Ancak bir yıl sonra geri dönüp Kıbrıs’ta Öğretmen Koleji sınavını kazanır; üç yıllık eğitimin ardından 1968 yılında Öğretmen Koleji’nden mezun olur ve ilkokul öğretmenliği yapmaya başlar.

Öğretmen Koleji yıllarında hap içerek intihar girişiminde bulunur. Kendisine şizofreni teşhisi konur ve bir süre Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi görür.

1973 yılında, öğretmenlik yaptığı ilkokuldan 5 aylık hastalık iznine ayrılır. İntihar etmeden aylar önce kitaplarını, fotoğraflarını ve şiirlerini yakmaya başlar. İzninin bittiği ve okula dönüş günü olan 24 Mart 1973’te yıkanmak istediğini söyleyerek annesinden sıcak su hazırlamasını rica eder. Bu arada evin mutfağında babasının av tüfeğiyle kendini kalbinden vurur ve yaşamına son verir.

 

Şiiri

Kaya Çanca, 24 Mart 1973’te intihar ederek öldüğünde 28 yaşındaydı. Biri Eski Beste (1965), diğeri Y. Sokağı (1968) adında iki şiir kitabı yayımlamıştı. İkinci kitabından sonra da şiir yazmaya ve Kıbrıs’ta çıkan Akın Gazetesi’nin kültür-sanat sayfasında şiirlerini ve şiir üzerine yazılarını yayımlamaya devam etti. Ancak bu son şiirlerinden oluşan üçüncü dosyasındaki pek çok şiir, maalesef kitaplaşamadan bizzat Çanca tarafından yakılarak yok edildi. Biz, Çanca’nın şiirini değerlendirirken, söz konusu iki kitabının yanı sıra, onun şiirde kat ettiği yolu ve ulaştığı özgünlüğü göstermesi bakımından gazetede yayımlanmış şiirlerini de ele alacağız. (Çanca’nın gazetedeki şiirleri dahil bütün şiirleri, yazıları ve kendisiyle yapılmış bir söyleşi Gürgenç Korkmazel tarafından kitaplaştırılarak 2010 yılında Kuzey Kıbrıs’ta yayımlanmıştır).

Çanca, ilk kitabı Eski Beste’yi henüz 20 yaşındayken, babasının adı olan “Salih”i de kullanarak Kaya Salih adıyla yayımlar. Bu kitaptaki 20 şiir, daha çok Garip akımının etkisiyle ve gençlik hevesiyle yazılmış doğa merkezli, insanlık, çocukların saflığı, canlıların kardeşliği temalarının işlendiği, somut anlatıma yer veren, basit şiirlerdir. Zaten kendisi de daha sonra bu kitabını reddecek ve ikinci kitabı olan Y. Sokağı’nın ilk sayfasına “Birinci Kitap” yazacaktır.

Y. Sokağı, Eski Beste’den üç yıl sonra, 30 sayfa olarak yayımlanır. Bu kitapta, babasının adını bir yana bırakarak ailenin soyadı olan “Çanakçı”yı “Çanca”ya çevirerek kullanır. Çanca, İkinci Yeni’nin etkisiyle şiirinin ibresini soyuta doğru çevirmiştir. Aşkına karşılık vermeyen “Yegane” adındaki kadına yazılmış şiirlerden oluşan kitabın adındaki “Y” harfi de bu kadının isminin baş harfidir. Oldukça karamsar, melankolik, tekrarlara dayalı, “aşk, yağmur, sokak, yalnızlık” izlekleri üzerine kurulmuş, “eller, gözler, yağmur, ölüm, sokak” sözcüklerinin sıklıkla kullanıldığı, naiflikle sertlik arasında gezinen inişli çıkışlı üsluba sahip bir şiir olmasına rağmen, daha sonraki şiirlerinde iyice belirginleşip, karakteristik bir özelliğe dönüşecek ironik anlatımın da ipuçlarını verir. “Siz”li ifadelerle örülü mesafeli anlatım, süreç içerisinde şairin gittikçe kendine gömülmesini hazırlar. Pek çok dönemdaşının aksine, onun şiirlerinde 1960’lı yıllarda Kıbrıs’ta başlamış toplumsal çatışmalar ve savaş hiç yer almaz. Israrla başka bir şiirde direnir; kendi gündeminden taviz vermez. Hatta muhtemelen hastalığının da etkisiyle, şiirlerinde toplumla arasına ciddi bir mesafe koymaktan kendini alamaz.

Çanca’nın gazetelerde kalmış ve sonradan kitaplaştırılmış şiirleri ise onun en güçlü şiirleridir. Artık kendine ait sesin farkına varmıştır ve bu sesi çoğaltmaya girişir. Y. Sokağı’na hâkim olan melankoli, bu son şiirlerinde de kendini hissettirir ancak farklı olarak melankoliyi, incelikli bir ironiye dönüştürmeyi başarmış, lirizmden ödün vermeden ironik ifadeyi belirgin bir biçimde yedeğine almış, gittikçe daha ustalıkla kullanmaya başlamıştır. “Anı Yeri Az Yağmur Budalası” şiirindeki şu bölüm oldukça dikkat çekicidir:“saçlarım kısa saçlarınız uzun/ saçlarımda yağmur durmuyor iyi ki kısa/ saçınız yağmur, göğsünüz yağmur, otlarınız ıslak/ bir güneş açsa göğün bir yarısında/ böyle anı eksik olsun anı ıslak/ kokusu da gelmiyor çiçeklerin yağmurda/ potinlerim su doldu ökçeleriniz yüksek/ bir bitirsek bu yağmuru dedim bir bitirsek”. 1967-73 yılları arasını kapsayan bu dönemde, Kıbrıs’ta lirik-ironik böyle bir dil kurmuş ve yeri geldiğinde edebiyat tartışmalarında savunmayı başarmış bir başka şair olduğu söylenemez. Arkadaşı Fikret Demirağ, savaş karşıtı, lirik bir şiiri sürdürür; dönemdaşı Özker Yaşın militarist, milliyetçi şiirin en güçlü ismidir; Orbay Deliceırmak da milliyetçi, düz anlatımlı bir şiiri çoğaltır; Mehmet Kansu, İkinci Yeni etkisiyle soyut şiirler yazmaya başlamış, anlık izleklere yoğunlaşmıştır; Zeki Ali, hümanist, lirik bir çizgide şiirini kurmaktadır; 1936 doğumlu Taner Baybars, İngiltere’ye gitmiş, bir daha adaya dönmemiş, ilk kitabı hariç tüm şiirlerini İngilizce yazmıştır. Tematik benzerlikleri bulunmamasına karşın, bir dilsel ortaklık olması bakımından Baybars’ın da lirik-ironik bir dili, daha yumuşak biçimde İngilizce şiirlerinde işlemekte olduğunu belirtmekte fayda var.

Kaya Çanca, karşılıksız aşkının duygusal, duyusal ve kavramsal dönüşümlerini bu son şiirlerine taşır. Böylece yazdığı şiir, tematik ve dilsel bir zenginlikle genişler. Şiirlerde Garipçiler’in etkisi iyice azalmıştır; ciddi bir İkinci Yeni ağırlığı dikkat çeker. Gramatikal yapıyla oynamalar, anlamsal ve sözdizimsel sapmalar, sayılara, özellikle “bir” ve “iki” sayısına söylemde kazandırılan işlevsellik, sözcük oyunları, imge ve mecazlar şiirin derin yapısını kurmaya başlar: “içimde bir çocuk yürüdüm”; “ne kadar istekli bir denizlerimizdi bu- yakayamadım/ ayırırdı bizi bu olumsal koşar geyik, boynuzları göğe doğru büyür”; “bir yağmurlarsız da zaten böyle ağladım”;ben bir ikiyim bana karışma/ ben şimdi başka türlüyüm gözlerim büyük”. Y. Sokağı’nda umutsuzluk ve çaresizliği simgeleyen “gök”, tıpkı İkinci Yeni şiirinde olduğu gibi, Çanca’nın son şiirlerinde de bir kurtuluş yeri, bir ihtimal alanı olarak karşımıza çıkar. Bununla birlikte, Y. Sokağı’nın yerini “İnançlı Kız Sokağı” alır. Y. Sokağı’nda “uzun tırnaklı eller”iyle betimlenen kız için “uzun tırnaklı ellerin ölümü” şiirini yazar. Ama şair, buna rağmen “İntiharın Ölümü” şiirinde “bir sokak ölümden intiharımızla kurtuldu/ inançlı kız intiharda usumdaydı” diyecektir.

Fikret Demirağ, 1989 yılında Kıbrıs Gazetesi’nde yayımlanan bir yazısında “Kaya, önemli bir şair olmaya adaydı” diyor. Bu ifadeye şöyle müdahale edilebilir: Kaya Çanca, Kıbrıs Türk edebiyatında önemli bir şairdir. Çok erken bir zamanda ve dönemdaşlarından önce, Kıbrıs Türk şiirini ileride besleyecek güçlü damarlardan birini bulmuş, ne yazık ki, o damardan şiirini oluk oluk akıtacak kadar yaşayamamıştır. Son söz olarak, Çanca hakkında bir kitap hazırlayan Gürgenç Korkmazel’in, Çanca’nın kendinden sonraki kuşağı değil, 1990’larda şiir yazmaya başlayan bir sonraki kuşağı etkilediği görüşüne katılmamanın mümkün olmadığını eklemek gerekir. 

 

Açmalı Kapıları

evinde ikiz şarkının yaşadığı düz ovada kurulmuş

            düz bir şehirdesin

evimde sana yönlü ikiz şarkının yaşadığı çukurlu,

            tepeli yerlerde kurulmuş bir köydeyim

şehirle köyü birleştiren duygularımızın, duygularımızın

            çok ola birleştiği, duygularımızın gerilemeyen,

açılmayan kapılarda, kapılarımızda açmaya

çalıştım ben onları, ben onları

her keresinde, onlar beni ben onları vurdum, düştüm

            çukurlara, çıktım denizden daha yüksek tepelere

her keresinde, o ilk keresinde kendiliğinden yakalanan

            anıyı – ne kadar olumlu bir çalışma, ne kadar

istekli bir denizlerimizdi, bu – yakalayamadım

ayırırdı bizi bu olumsal koşar geyik, boynuzları göğe

doğru büyür, istesek de istemesek de

ayrılmadığın ama – ama benden ayırdığın – başkasına yaramış

-ama bana da yaramış – başkasına yönlü ikiz şarkının

ki ben o şarkıyı kendi dağlarıma kadar yükselttim –

yaşattı beni

haberin yoktur, her gün uğrar, sana yönsemeli yollardan

            senin bileklerini kullanarak geçerim

kullanmadığın bileklerinden bileklerimi yaptım, şaşarım

            nasıl, nasıl girer, kırar, ezer vurduğum, vurduğum

            ama vurduğum yerleri

 

 (Kaya Çanca)

Bu haber toplam 5982 defa okunmuştur
Etiketler :
Gaile 427. Sayısı

Gaile 427. Sayısı

İlgili Haberler