KıbrıslıTürkler’in “Varoluş Davası”
M. Necati (Mısırlızade Necati Özkan) yaklaşık 90 yıl önce KıbrıslıTürkler’in davasını, yani başlıca önemli hedefini bu yazının yukarıdaki başlığında yazıldığı gibi tanımlıyordu.
Ona göre, toplum, ‘refaha ulaşmak’ ve ‘tarihi mevcudiyetini’ devam ettirmek gibi ‘çok meşru ve mütevazı bir gayenin etrafında’ toplanmıştı.
M. Necati’ye göre bu KıbrıslıTürkler’in milli davasıydı.
KıbrıslıTürk toplumunun ve bütünüyle Kıbrıs’ın bugün karşılaştığı sorunlara bakılırsa, toplumsal mevcudiyet (varoluş) meselesinin hala daha önemli olduğu anlaşılacaktır.
21 Ekim 1931 tarihinde Kıbrıs Ortodoks Kilisesi’nin İngiliz Sömürge Yönetimi’ne karşı giriştiği isyanın bazı önemli sonuçları olmuştu.
En başta, sadece danışma nitelikli kararlar alabilen Kavanin Meclisi bile kapatılmış ve temel özgürlükler kısıtlanmıştı.
‘Liberal Majeste hükümeti’, Kıbrıs’ta kontrolü kaybetmemek için basın üzerinde de sansür uygulamaya başlayarak otoriter bir rejim oluşturmuştu.
Umutsuzluk ortalıkta dolaşıyor olmalıydı ki, M. Necati, 7 Nisan 1932 tarihli Söz gazetesinde yayınlanan makalesine etkili bir başlık atmıştı:
“Mücadelemiz meşrudur ümitsizliğe düşmeye mahal yoktur”
Şimdi KıbrıslıTürk toplumunun içinde bulunduğu koşullar elbette doksan yıl öncesinden ciddi derecede farklılar içeriyor. Ama bu farklılaşmanın bir istisnası var!
Benzerlik ise ‘toplumsal varoluş’ meselesinde ortaya çıkıyor.
KıbrıslıTürklerin, C. M. Rifat’ın deyimiyle ‘vatan kardeşleriyle’ birlikte, hem kendi kendilerini yöneterek hem de ortak-federal bir devlet içinde birleşerek çağdaş dünyanın bir parçası olma gayesi, anlaşılan bazılarının kontrolsüz tepkisine yol açmaktadır.
Yani birileri, hayalindeki oluşturduğu ‘yeni Osmanlı’ hedefine ulaşmak için programını yapmış durumda.
Hedeflerine adım adım ilerlemek istiyor.
Bu hedefler arasında neler yok ki!
‘Siz Osmanlı torunusunuz, sizi biz veya bizim atadıklarımız yönetecek!’
‘Toplumsal kültürünüzde, sizi çağdaş dünyaya bağlayan bağları koparmak için, nüfus yapınızın değiştirilmesine karar verdik, bunun gereğini de siz yapacaksınız!’
‘İnsani değerleri öne çıkaran çoğulcu ve nesnel bir tarih anlayışı yerine, düşmanlıkları unutturmayan, toplumlararası kin ve nefreti kalıcı kılan bir tarih anlayışını ikame edeceksiniz!’
‘Yani bizim var olabilmemiz için hem içeride hem de dışarıda düşmana ihtiyacımız vardır!’
‘Suyunuz da elektriğiniz de bizden sorulur, istersek keser istersek özelleştiririz!’
‘Eğitiminiz, aile yaşantınız, toplumsal alışkanlıklarınız bizimkisi gibi olacak, çünkü siz bizim ayrılmaz parçamızsınız!’
‘Camiler niye boş? Derhal doldurunuz!’
‘Yargınız bağımsız olmakta diretirse kapatır, yerine bizimkiler gibi olanı açarız!’
‘Sizin ekonomik olarak ayaklarınızın üstünde durmanıza gerek yok. O nedenle ihaleleri biz açar, biz kapatırız!’
‘Size müjdemizdir: Yeni bir başkanlık sarayı, yeni bir meclis binası yapacağız ama içinde kimlerin olacağına biz karar vereceğiz!’
‘Sol’da bekleme yapmayınız! Artık herşey yerli ve milli olacak!’
‘İşte bu nedenle, trafiğinizi soldan sağa alacak, sol’dan gidecek olanları Rumcu ilan edeceğiz!’
Ve daha niceleri yok ki.
Bu hedeflerin her biri, KıbrıslıTürklere zarar verip yeni acılar yaşatabilir.
Ama M. Necati’nin 90 yıl önce, benzer bir durumda yaptığı saptama, bugünkü durumda da geçerlidir:
‘Memleketi kaplayan son vaziyetin (yönetimin otoriteryan uygulamaları-YV) muvakkat ve geçici olduğuna ve bir gün hali tabiinin avdet edeceğine şüphe etmek için hakiki bir sebep görmüyorum.’
Ve o normal koşullar altında, birileri bu toplumun yüzüne nasıl bakacağını şimdiden düşünmeye başlasa kendileri için de faydalı olacaktır.
Çünkü KıbrıslıTürklerin varoluş mücadelesi meşrudur.