Kıbrıslıyı bana "komşu" diye yediremezsiniz
Kimi zaman sözcükler aynamızdır, yüreğimizdeki ışığı yansıtır.
Tel örgülere benzerler.
Kanatırlar, bölerler, incitirler.
"Yeter ki niyet olsun, yeter ki güneydeki komşularımızda dışlayıcı değil, denklemin içinde bizleri de gören bir anlayış hakim olsun" sözlerini okudum, Akıncı'nın...
Hepsi tamam da...
“Komşu”ya takıldım.
Bu "komşu" algısı epeydir yayılıyor.
“Sağ”dan yürüdü, “sol”a geldi, durmak bilmiyor, çarpıp geçiyor.
İlgili ilgisiz her yerde belleklerimize kazınan "Türklük" "Rumluk" lafları gibi...
“Seçilmiş” sözlere benziyor(!)
"Rum Radyosu" mesela! Ya da "Rum Haber Ajansı" diyorlar, yalan.
Kıbrıs!
Kıbrıs Radyosu. Kıbrıs Haber Ajansı.
Niye "Rum Ajansı" oluyormuş?
Adı bu değil!
Hem dünya kadar Kıbrıslı Türk de çalışıyor.
Türk Ajansı Kıbrıs’ın kurucusunun torunu dahi orada!
Partili hısımlardan burada yer kalmayınca, güneye gitmiş.
…
Ne garip değil mi?
Kıbrıs lafını siliyor, yerine Rum ya da Türk yerleştiriyorlar.
Zorla(ma)!
Memlekete yeni gelmiş insanlar dahi, "Biz de Kıbrıslıyız" diyerek bu adanın kültürüne öykünürken...
Kıbrıs’a sonradan gelip “ben de Türküm” diye övüneni duydunuz mu?
Kıbrıs burası!
Kıymeti bu!
Eğer içimizi ısıtan farklı bir kültürü varsa, yaşam değerleri özgür ve özgünse, pek çok insanın kanı hemen kaynıyorsa, sebebi “Kıbrıs” olmasıdır.
Yok ki KKTC (!)
Yok ki uydurduğunuz 'GKRY.' (!)
…
"Komşuluk" güzeldir.
“Komşu komşunun külüne muhtaçtır.”
Ama "ayrı gayrı"yı anlatır.
Hele de “kötü” göstermek ve “mal sahibi” olmaksa niyet!
Hiçbir Kıbrıslı Rum’u "komşum" gibi görmedim.
Kıbrıs'ı tek bir ülke bildim.
Bu ortak ülkenin, ortak yurttaşlarıyız.
Kıbrıs'ın "o kesimi" ya da "bu kesimi" gelip geçicidir, sebebi milliyetçiliktir.
Farklı dilleri paylaşıyor olabiliriz.
Ama bu coğrafyanın, ülkenin, geçmişin ve geleceğin ortak özneleriyiz.
Komşu, başkalarıdır.
Komşu, komşudur.
Kıbrıs'ta yaşayan toplumlar, ev sahibidir.
…
Kimileri “komşu” görebilir.
Çok yadırgıyorum.
“Kıbrıslı dostlarımız” gibi güzel bir kelime, ne güne duruyor?
Sözcükler önemlidir.
O nedenle "sınır kapısı" demiyorum.
Kontrol noktasıdır, barikattır.
O nedenle "savaş"a savaş demek gerekir, "barış"a da barış.
O nedenle "ateşkes" ile "barış"ı birbirine karıştırmıyorum.
"Yeni bir dil olmadan yeni bir dünya yaratılamaz" sözünü halen önemsiyorum.
Değişmeyeceğim!
Kıbrıs’ı ortak yurt görmeye devam edeceğim.
Farklı düşünebilirsiniz.
Siz bilirsiniz!
Kıbrıslıyı bana "komşu" diye yediremezsiniz.
‘Durum’ biliniyor, o nedenle seçildiniz, böylece “durmasın” diye!
Biri galiba Sayın AKINCI'ya "bize sormadan müzakere yapmayınız" demiş, ikide bir "16 Nisan'da müzakere yapmayacağız, durum tespiti yapacağız" gibisinden tekrar ediyor.
Öyle ya... Çoğumuz da "durum tespiti" için seçmiştik, kendilerini...
Varma da "müzakere" eder ha!
Yıllar sonra ‘a dostlar’...
En son ne zaman dinlemiştim Acar Akalın’ı, unuttum...
Gazeteciliğe ilk başladığımız senelerdi, sanırım 1990.
Lefkoşa’da ‘Music Bar’ vardı.
Şimdi böylesi barlar yok.
Hem müzik kalitesi anlamında, hem de baş ağrıtmadan dinleti sunan...
Müziği dinlerken sohbet de edebileceğiniz yerler kalmadı.
Belki var da, biz bilmiyoruz.
Seneler sonra Acar Akalın sahnedeydi.
ANI konseri... Ve üzerine gökyüzü örttüğümüz birden çok dost.
Gürsel Güngör ve Gökmen Noyan’ın anısınaydı gece, Mağusa’da, KÜKOM’da.
Öyle de “A dostlar” çalınca, bu kez Fikret Demirağ’ı andık.
34 sene sonra sahneye çıkan Girne Gelişim Rock çalmaya başlayınca, bu kez Mete Adanır’a gülümsedik.
“Kim bilir ne aşklar yaşandı ve bitti, sen yokken” diyerek...
Namık Kemal Lisesi Orkestrası meşhurdu, 80’li yıllarda.
Türkiye birincilikleri hep onlarındı.
Yine sahneye çıktılar “M&M Band” adıyla, hem de nefesliler falan tam kadro, dokuz kişi, harikaydılar...
Mest oldum.
Kurultay Akbay... Oğuz Abadan...
Hepsini severek dinledim.
“SOS”de biraz hayal kırıklığı yaşadım, çok “arabesk” geldi tınıları.
Ah bu ‘piyasa’ şartları nasıl da farklılaştırır bir orkestrayı...
Müzikle, anıyla, özlediğimiz yüzlerle unutulmaz bir geceydi.
Hele de finalde “güzel günler” söylenince...
Hangi dağın ardındaysa o günler, inatla hep oralara koşmak gerekiyor.
Notçuklarım
- Bertan Görüş yazmış, çok sevdim.
"Velhasıl… Her şeyin başı sağlık, her sonun başı KİBİR"
- ÖZGÜRGÜN umarım 2020’yi beklemeden siyaset sahnesinden ayrılır.
Çünkü üç ciddi sorunu var:
SAYGISIZ.
SEVGİSİZ.
CİDDİYETSİZ.
- Lefkoşa’nın güneyindeki parklarda bisiklet sürüyor ya, “Medeniyet bu” diyorum.
“Böylesi parklara sahip olmak...”
- Gece kulüplerinde ‘seks’ yapıldığı mahkemece de tescillenmiş.
E mahkemelere de “günaydın” o zaman!
- "İnsan, inandıklarıdır."
- Anton Çehov-
- SOKAKTAKİ turiste bu kadar çok ihtiyaç varken, yaz sıcakları iyice bastırmadan, şu
geçiş noktalarına gölgelikler yapılacak mı?
- Niye “sokaktaki turist” dedim?
Bir de casinolara kapatılan “esir turistler” var çünkü!
- Ah şu yüksek topuklu ayakkabılar.
Hani, alışmamış götte don durmaz, derler ya!
Bazısında öyle oluyor.
Ömrümüz çelimsiz, kısa/Çabamız korkunç ama
Ahmet Arif