1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Kıbrıs’ta Aşırı Sağ oyları kaygı verici biçimde %25’lere, hatta %30’lara kadar tırmanabilir ki bu Avrupa Birliği içerisindeki en yüksek orandır...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Kıbrıs’ta Aşırı Sağ oyları kaygı verici biçimde %25’lere, hatta %30’lara kadar tırmanabilir ki bu Avrupa Birliği içerisindeki en yüksek orandır...”

A+A-

George Kumullis yazdı: “Faşizm ve gençlik...”

“Kıbrıs’ta Aşırı Sağ oyları kaygı verici biçimde %25’lere, hatta %30’lara kadar tırmanabilir ki bu Avrupa Birliği içerisindeki en yüksek orandır...”

Kıbrıs’ın önde gelen yazarlarından, arkadaşımız George Kumullis, POLITIS gazetesinde 2 Ekim 2021 tarihinde yayımlanan yazısında, “Faşizm ve gençlik” üzerinde durdu.

Ricamız üzerine yazının İngilizcesi’ni bize gönderen George Kumullis’in bu önemli makalesini biz de okurlarımız için Türkçeleştirdik.

George Kumullis, şöyle yazıyor:

***  Bu ülkenin geleceğini düşünenler, aşırı sağın yükselişinden büyük kaygı duymalıdır. Bu eğilim yalnızca demokrasiyi değil, aynı zamanda Kıbrıslırum toplumunun varoluşunu da tehdit etmektedir.

***  Aşırı sağ, yalnızca ELAM’ın yüzde 7’lik ve EDEK’in yüzde 7’lik oy oranından oluşmuyor. Örneğin bir Milletvekili, işgal altındaki yurdumuzu ziyaret edenlere “B...k” diye hitap ettiği zaman, her ne kadar da demokratik yetkililer tarafından idare edildiği öngörülen bir partide siyasi olarak aktif olsa dahi, onun da sağcı olarak nitelendirilmesi gerekir ve Ülkücüler’le kıyaslanabilir (bu tavrı nedeniyle)... Kısacası, bir politikacının taşıdığı ünvan yanıltıcı olmakla kalmıyor, aynı zamanda ikiyüzlülüktür bu. Her neyse, eğer iki sağcı partinin yani ELAM ve EDEK’in oy oranına DİSİ’nin ve diğer başka bazı partilerdeki sağcıları da eklersek, Kıbrıs’ta Aşırı Sağ oyları kaygı verici biçimde %25’lere, hatta %30’lara kadar tırmanabilir ki bu oran da Avrupa Birliği içerisindeki en yüksek orandır.

***  Avrupa Birliği’ne üyeliği siyasi sistemimizin yenileneceği ve reforme edileceği ve böylelikle de milliyetçiliğin küçüleceği beklentisiyle destek vermiş olanlar ne yazık ki düşkırıklığına uğramış olmalıdırlar.

***  Eğer Aşırı Sağ’ın yükselişi devam edecekse, iki nedenden ötürü kaygı duymalıyız. Birincisi, demokrasiye yönelik tehdittir, ikincisi de müzakerelerin nihayetinde çökmesi ve de facto, hatta de jure taksimin gerçekleşme tehlikesidir çünkü bunlar, tek devlet çözümünde ısrar etmektedirler ki bu imkansız bir hedeftir.

 ***  Ancak Aşırı Sağ’ın bu kadar yükseğe tırmanmasına ve yalnızca demokrasiyi değil, varlığımızı dahi tehdit etmesine yol açan nedir? Milliyetçiliği, neonazizmi, faşizmi ve ırkçılığı ileri götüren nedir? Elbette bunun ana nedeni sunduğumuz Eğitim’dir, Eğitim aşırı sağ tarafından kontrol edilmektedir, onların müttefiki Başpiskobos aracılığıyla...

***  Rum Ortodoks Kilisesi’nin pozisyonu – ki bu pozisyon Yunanistan’da 20nci yüzyılda iki faşist diktatörün fanatizmi ile de desteklenmekteydi – şudur: Onlara göre Yunanlılar, Tanrı’nın seçilmiş halkıdır ve Kilise’nin misyonu da, ulusun kurtuluşudur (ırkına bakılmaksızın bireyin değil) ve Elenizm olmadan Kilise olamaz ve tersi de geçerlidir onlara göre...

***  Ancak bakanların davranışları da faşizme katkıda bulunmaktadır. Faşizmin sembolü olan Grivas’ın heykeli önünde şimdiki Eğitim Bakanı hazırolda dururken, öğrencilere ne tür değerler aşılanmaktadır ve eleştirel düşünme, görüşlerin ifadesinin çoğulculuğu nasıl gelişecektir? Veya ondan önceki Eğitim Bakanı, ELAM üyelerine, “... Bilmenizi isterim ki sizlerin savunduğu değerler ve prensipler, bizlerin de değerleri ve prensipleridir” diyorsa? Veya Başpapazlar zamanımızın aydınlarını, yozlaşmanın ve gençliğin yolunu kaybetmesinin esas nedeni olarak görüyorsa?

***  Kısacası, Eğitim Bakanlığı aracılığıyla Sağ Kanat ve Papazlar, Kıbrıs toplumunda faşizmin oluşturulmasına önemli oranda katkıda bulunmaktadır.

Ne de olmasa Eğitim Bakanı ve Başpiskobos’un hedefleri faşizmi ileri götürme hedefine sahiptirler, yani genç Kıbrıslılar’ı “iyi faşistler”e dönüştürmek amacındadırlar...

***  Demokrasinin derin biçimde kökleşmiş olduğu başka ülkelerde bunun tam tersi yaşanır çünkü hedef, öğrenci dünyasını demokratikleştirmektir ve böylelikle eğitim sistemi de faşizm karşıtı değerleri ileri götürür: Bunlar da eleştirel düşünce, farklılıklara tolerans, demokratik diyalog, özgürlük, tercih özgürlüğü vs. gibi değerlerdir...

***  Yakın geçmişte yaşanan iki olay vardır, bunlardan birisi ressam George Gavriel hakkında kovuşturma açılması ve İngilizce bir ders kitabının müfredattan geri çekilmesidir ki bu iki olay da “Ektiğimizi biçiyoruz” deyişini teyit eder konumdadır.

***  Sevindiricidir ki siyasi kültür yalnızca Eğitim Bakanlığı tarafından yaratılmıyor ancak aileler ve binlerce Kıbrıslı öğrencinin okumaya gittiği Avrupa’nın üniversiteleri, sosyal çevre ve medya tarafından da yaratılmaktadır. Aksi halde şimdiye kadar hepsimiz de birer Neonazi’ye dönüşmüş olurduk. Faşist çevrelerin Bay Gavriel’i işten attırma girişimlerinden vazgeçirmeyi başardık ancak İngilizce kitabın geri çekilmesi konusundaki aptal kararı engelleyemedik. Bu karar “aptal bir karar” idi çünkü sözkonusu tartışmaya açılan sayfa, tartışmasız bir gerçeklik içeriyordu – yani Atatürk’ün Türkler tarafından en büyük kahraman olarak görülüyor olması gerçeğiydi bu. Başka da bir şey değil! Böylesi birşeyin başka herhangi bir demokratik ülkede meydana gelebileceğini sanmıyorum.

***  Örneğin İsrailliler’in bir İngilizce kitabı sırf Hitler’in 1930’lu yıllarda Almanlar’ın kahramanı olduğunu yazdığı gerekçesiyle (ki buna herkes katılır)  müfredattan kaldırılacağını düşünmüyorum... İsrailliler, böylesi bir tarifin, tüm dünyanın da bildiği ve kendisini sorumlu tuttuğu soykırımdan Hitler’i aklayacağını düşünecek kadar aptal değillerdir.

***  Kıbrıs sorununun çözümü de faşizmin kurbanı olabilir. Kıbrıs sorunundaki tek olası çözümü yani iki toplumlu, iki bölgeli federal çözümü lanetleyerek maksimalizme ve uzlaşmazlığa dayananların milliyetçi isterisinin kökleri, milliyetçi eğitimde yatmaktadır. İşte bu yüzden – umarım ki yanılırım – Kıbrıslırumlar’la Kıbrıslıtürkler’in siyasi eşitliğini pekiştiren bize önerilecek her tür çözüme hayır oyu çıkacaktır...

(George Kumullis’in POLITIS’te 2 Ekim 2021’de yayımlanan yazının İngilizcesi’ni Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

 


“Kıbrıs’ın yeniden birleştirilmesine ilişkin iki toplumlu hareketi tartışma” sosyal medya grubu yöneticisi  Stelyos Stilyanu:

“Kıbrıslırum derin milliyetçi devleti, 1964’te Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki toplumluluğuna yapılan darbenin sonucunda oluştu...”

s2-255.jpg

Kıbrıslırum aydınlardan, “Discussing about the bicommunal reunification movement” yani “Kıbrıs’ın yeniden birleştirilmesine ilişkin iki toplumlu hareketi tartışma” sosyal medya grubunun yöneticilerinden Stelyos Stilyanu da, sosyal medya paylaşımında, ressam ve ortadereceli bir okulda müdürlük yapmakta olan George Gavriel’e karşı Eğitim Bakanlığı’nın “cunta tarzı bir kovuşturma yürütmüş olduğuna” dikkati çekti. Stelyos Stilyanu, şöyle yazdı:

“Orta dereceli bir okulda müdürlük yapan ve ressam olan George Gavriel’e karşı Güney Kıbrıs Eğitim ve Kültür Bakanlığı tarafından cunta tarzı bir kovuşturma yürütülmüş ancak geçtiğimiz hafta bakanın kabinesi tarafından verilen bir emirle sonlandırılmıştır bu kovuşturma.

Eğitimci ve ressam Gavriel, İsa ve Meryem Ana’yı çağdaş etkinliklerde gösteren, göçmen olarak ve hatta çıplak gösteren resimlerinden ötürü “ahlakı bozmakla” suçlanmaktaydı. Gavriel’in bazı resimleri de kilise liderlerinin zenginlikleri ve ahlağı ile tarihi bir şahsiyet olan General Yorgos Grivas’a ilişkin yorumlar içermekteydi.

Bazı yorumculara göre her halukarda eğer ressam Makarios’u veya diğer tarihi liderleri negatif semboller olarak resmetmiş olsaydı, yetkililerle mücadelesi esnasında kazandığı destek ve dayanışmayı kazanamayacaktı.

Bu yorumculara göre Kıbrıslırumlar’ın derin milliyetçi devleti, EOKA B ve 1974 darbesi tarafından kurulmamıştır. Onlara göre, bu derin devlet, 1974’ten on yıl önce Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki toplumluluğuna ve işbirliğine dayanan özüne, Kıbrıslıtürkler’e ve dekolonizasyon devrinde Kıbrıs’ın karakterine ilişkin uluslararası anlaşmaya karşı yapılmış olan bir diğer darbenin sonucudur.

Bu yorumculara göre Kıbrıs’taki gerçekler, 1964 yılında empze edilen “zorunluluk kanunu” aracılığıyla dayatılan çarpıtma ve tek taraflılığın sonucudur. Devletin kiliseden ayrılmayışı, eğitim bakanlığının milliyetçiliği, taksim politikalarına karşılık güç ve avantanın dağıtılması ve hatta 1974’teki darbe ve Türk işgali dahi, aynı ağacın dallarıdır...”

 


KAZILARDA SON DURUM... KAZILARDA SON DURUM...

“Galatya, Fota, Templos’ta kazılara devam...”

Kayıplar Komitesi’nin adamızın kuzeyinde ve güneyinde yürütmekte olduğu kazılar, kesintisiz biçimde devam ediyor.

Gerek 1963, gerekse 1974 “kaybı” Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın gömü yerlerinin aranmakta olduğu kazılar Galatya, Fota, Templos ve diğer yerlerde sürüyor.

Kayıplar Komitesi’nin iki toplumdan arkeologlar, şirocular ve diğer çalışanlardan oluşan kazı ekipleri, ister soğuk, ister sıcak olsun, zorlu arazi koşullarında kazıları sürdürüyor. Bu yüzden kazı ekiplerimize müteşekkiriz...

s3-132.jpg

KAZILAR NERELERDE YAPILIYOR?

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Gülseren Baranhan’dan kazılarda son duruma ilişkin almış olduğumuz bilgileri okurlarımıza aktarmak istiyoruz. Kazılarda son durum şöyle:

***  Fota’da (Dağyolu) 1974 “kaybı” bir Kıbrıslırum’un köyde ekip-biçme yapılan tarlalarda su yarıklarında gömülü olduğu bilgisi ile başlatılan kazı çalışmaları, devam ediyor.

***  Mehmetçik’te (Galatya) 1974 “kaybı” bir grup Kıbrıslırum’un Galatya göl bölgesinde gömülü olabileceği bilgisiyle başlatılan kazı çalışmaları sürüyor.

***  Zeytinlik’te (Templos), 1974 “kaybı” bir grup Kıbrıslırum’un harnıp ağaçlarının doğusunda gömülü olduğu bilgisiyle kazı çalışmalarına devam edilmektedir.

***  Paşaköy’de (Aşşa), 1963 “kaybı” bir Kıbrıslıtürk’ün Paşaköy’deki efgalipto ağaçlarının güneyinde gömülü olduğu bilgisiyle kazı çalışmalarına tekrar başlandı.

***  Mora’da (Meriç), 1974 “kaybı” bir Kıbrıslırum’un  bir tarlada gömülü olduğu bilgisi ile başlatılan kazı sürüyor.

***  Girne’de askeri bölge içerisinde 1974 “kaybı” bir grup Kıbrıslırum’un dere yatağında ve dere yatağının yanındaki zeytin ağaçlarının altında gömülü olduğu bilgisiyle kazı çalışmalarına başlanmıştır.

***  Kıbrıs’ın güneyinde 1963 “kaybı” bir Kıbrıslıtürk’ün Pallaryodissa bölgesinde açık bir arazide gömülü olduğu bilgisi ile kazı çalışmalarına devam edilmektedir.

Biz de, kazı ekiplerinde bulunan tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz. 

 

 

Bu yazı toplam 1093 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar