1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Kıbrıs’ta barışa suikast
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Kıbrıs’ta barışa suikast

A+A-

Köyün Türkiyeli kumandanı, üç kişiyi gizli bir toplantıya çağırdı…
Yanlarında “tercüman”lık yapan bir başka köylü de vardı…
Komutan da Türk’tü, üç köylü de ama köylülerin birinci dile Türkçe değildi…

-*-*-

Neyse, komutan bu üç köylüye özetle dedi ki; “… Siz komünistsiniz ve ilgili şahısla ilişkinizi biliyoruz… Cezanız ölümdür… Eğer ölüm cezasından kurtulmak istiyorsanız, ilgili şahsı öldüreceksiniz…”
Ve ellerine bir de tabanca tutuşturur!

-*-*-

İlgili şahıs, bu üç kişiyle konuşmak – buluşmak için köye doğru gelmektedir…
Otomobil kullanmayı bilmeyen ilgili şahsa, bir başkası eşlik etmektedir…
Ayrıca, içinde oldukları otomobilin birkaç dakika arkasından, içinde üç polis bulunan bir de koruma aracı gelmektedir…

-*-*-

Bu esnada Türkiyeli komutan, köydeki bir başka komutana, yanına en güvendiği iki kişiyi alıp, filanca yol üzerine pusu kurmasını ve biraz sonra ilgili şahsın o yoldan geçeceğini; O’nu vurup öldürmelerini emreder…

-*-*-

Köydeki o başka komutan, iki adamını yanına alır, yol üzerine pusu kurar ve ilgili şahsı öldürmek için bekler…
Bu bekleme esnasında, birkaç yüz metre uzaktan silah sesleri işitir…
Hemen koşarak silah sesine doğru giderler…
Bir otomobil, bu otomobilde iki ölü vardır…
İki ölüden biri ilgili şahıs diğeri ise bir başkasıdır…

-*-*-

Aynı anda orada üç polis vardır…
Ve birkaç dakika sonra, olay yerine Barış Gücü askerleri de ulaşır…
Otomobildeki ilgili şahsı ve bir başka kişiyi kim vurmuştur?
Köydeki bir başka komutan ve iki arkadaşı, “biz geldiğimizde bu Rum polisler buradaydı” der.
Rum polisler, “biz geldiğimizde ikisi de ölüydü” diye yanıtlar…

-*-*-

11 Nisan 1965…
Tam 58 yıl önce bugün, bu anlattığım olay gerçekleşmiştir…
İlgili şahıs, Derviş Ali Kavazoğlu’dur… 
Bir başkası ise Kostas Mişaulis…
Kıbrıs’ta toplumlararası kavgaya karşı mücadele vermiş iki ilerici, iki komünist, iki sendikacı…

-*-*-

Kıbrıs, savaş için yaşamını yitirenlerle doludur…
Onlar, barış için yaşamlarını yitiren gerçek kahramanlardır…

yazi-1-fotosu.jpg


Ersin beyin tek umudu!

Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın da işi yok gücü yok, illa ki Ersin abinin moralini bozacak…
Dendias kalkmış, ülkesindeki Apogevmatini tis Kyriakis adlı gazeteye demeç vermiş ve demiş ki; “Yunanistan-Türkiye ilişkilerindeki mevcut iyileşme hem bölgedeki güvenlik ve istikrar hem de Kıbrıs sorunuyla ilgili müzakereleri yeniden başlatma çabaları üzerinde olumlu bir etkisi olacak…”

-*-*-

Erdoğan veya Bay Kemal!
Hiç fark etmez…
Eğer 14 Mayıs akşamı veya 15 Mayıs sabahının erken saatlerinde, Türkiye’de seçim sonuçları nedeniyle çok hem de çok büyü olaylar çıkmazsa – ki bu yüksek olasılığı bulunan bir beklentidir – kim kazanırsa kazansın, Türkiye – AB, hatta Türkiye – Dünya ilişkileri iyiye gidecekse, mutlaka Kıbrıs müzakereleri de başlayacaktır.

-*-*-

Ersin abi ve şürekâsı; birkaç yıldan beri; güçlü Türkiye hayaliyle “egemen eşit devlet” saçmalığını; çözümsüzlük olduğunu bile bile savundu…
Aynı saçmalığı sürdürebilmek adına tek bir umutları var; Türkiye’nin karışması!
Çünkü kim kazanırsa kazansın, o müzakereler başlayacak!

-*-*-

Haaa Türkiye karışmazsa mı?
Türkiye karışmazsa, Ersin abinin tek umudunun yanında iki de seçeneği olacak:
1 – Evine dönecek.
2 – Tükürdüğünü şapır şupur yalayıp, federal çözümü görüşecek… 


Bir gazetecilik dersi: Road Rage!

Hiçbir kimse mesleğini, hiçbir şekilde avantaja çevirme hakkına sahip değildir!
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun?”…
Mesele budur…

-*-*-

Gazeteci arkadaşımız Alihan Pehlivan’ın, üstelik de çocuklarının gözü önünde uğradığı fiziki saldırıyı şiddetle kınıyorum ve saldırganın en ciddi cezayı alması gerektiğini savunuyorum…
Ayrıca Alihan Pehlivan’a geçmiş olsun diyorum…

-*-*-

Ancaaaaak; umarım bu olay, çok acıdır ama meslektaşlarımızın büyük çoğunluğuna bir ders olur… 
Çünkü Alihan Pehlivan kardeşim, hatalı ya da tehlikeli sürüş yaptığını iddia ettiği saldırganın fotoğrafını çektiğini, aracın plakasını görüntülediğini ve “seni şikayet edeceğim” diye tehdit savurduğunu kendisi itiraf etmektedir.

-*-*-

Bu durumda mesele “gazetecilik”ten çıkmıştır…
Gazeteci tehdit etmez.
Gazeteci şantaj yapmaz.
Gazeteci kişisel gücünü kullanıp hatalı sürüş veya tehlikeli sürüş yapan kişiye ders vermeye kalkmaz.

-*-*-

Fotoğrafı çektin mi?
Çektin!
Şirketi de biliyorsun…
“Sürücünüzü tehlikeli sürüş yaparken görüntüledik, bu konuda bir yorum yapmak ister misiniz?” diye sor, haber yaz…

-*-*-

Haliyle bu mesele, İngilizlerin kullandığı ifadeyle açık ve sarih bir “road rage” meselesidir.
Trafikte kavga mı diyelim?
Haliyle hiçbir voyvodanın ya da hiçbir kimsenin, kimseye saldırıp da burnunu kırma hakkı olmadığı gibi; hiç kimsenin de ben gazeteciyim – seni şikayet edeceğim deme hakkı yoktur!


İtibar mı mastürbasyon mu?

Kıbrıs Türk Ticaret Odası şimdi “itibar” mı kazandı?
Efendim, Ticaret Odası, Türk Devletleri Teşkilatı bünyesindeki “Türk Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği”ne GÖZLEMCİ üye olarak kabul edilmiş!
Vah ki ne vah!
Ah ki ne ah!

-*-*-

Bence Ticaret Odası tarihinde bundan daha büyük bir rezalet, bundan daha büyük bir itibarsızlaştırma ve bundan daha büyük bir fiyasko olamaz…

-*-*-

Kardeşim, Kıbrıs Türk Ticaret Odası, tüm Dünya’nın imzasını ve mührünü kabul ettiği, resmi ve tanınmış bir “ticari” ama aynı zamanda “siyasi” güçtür.

-*-*-

Abidik gubidik ve göstermelik bir saçmalığa “gözlemci” üye yapılmasının propagandasını yapmak mı?
Bunu tarif edecek “ifade bulamadım”…
Üzgünüm ama zavallı bir mastürbasyon!

Bu yazı toplam 3477 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar