1. HABERLER

  2. HABERLER

  3. "Kıbrıs'ta BM Barış Gücü'nün askeri misyonuna gerek kalmadı"
"Kıbrıs'ta BM Barış Gücü'nün askeri misyonuna gerek kalmadı"

"Kıbrıs'ta BM Barış Gücü'nün askeri misyonuna gerek kalmadı"

Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Kıbrıs'ta Birleşmiş Milletler (BM) Barış Gücü'nün askeri misyonuna gerek kalmadığını ve bu yapının sivil bir misyona dönüştürülmesi gerektiğini söyledi

A+A-

Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Kıbrıs'ta Birleşmiş Milletler (BM) Barış Gücü'nün askeri misyonuna gerek kalmadığını ve bu yapının sivil bir misyona dönüştürülmesi gerektiğini söyledi. 

ABD'de temaslarda bulunan Bakan Özersay, Kıbrıs'taki gelişmeler ve görüşmelerine ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu. 

New York'ta BM Genel Sekreter Yardımcıları ile BM Güvenlik Konseyi daimi ve geçici üyelerinin BM nezdindeki temsilcileriyle bir araya geldiğini belirten Özersay, 1964'ten bu yana Ada'da bulunan BM Barış Gücü'nün görev, yetki ve sorumluluklarında değişiklikler yapılmasının öngörüldüğünü ifade etti. 

Özersay, konunun ay sonunda BM'nin gündemine geleceğini aktararak, "Kıbrıs Türk tarafı olarak bu konudaki görüşlerimizi ortaya koymak için New York'ta bulunduk." dedi.

BM Barış Gücü'nün Kıbrıs'ta statükonun simgesi haline geldiğinin altını çizen Özersay, şöyle devam etti:

"Geçen süre zarfında, değişen şartlar çerçevesinde (BM Barış Gücü'nün) görev, yetki ve sorumluluklarının gözden geçirilmesi ve değiştirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Bu bağlamda da aslında daha açık söylemek gerekirse askeri bir misyona gerek kalmadığını, zaten geçen süre zarfında da yerine getirdiği görevin ciddi anlamda tartışılabileceğini, artık bir sivil misyona dönüştürülebileceğini düşünüyoruz."   

 

"BARIŞ GÜCÜ'NÜN GÖREV, YETKİ VE SORUMLULUKLARININ GÖZDEN GEÇİRİLMESİ GEREK"

BM Barış Gücü'ne bağlı 800 civarında askerin Ada'da bulunduğunu hatırlatan Özersay, Kıbrıs Türk tarafı ile Kıbrıs Rum tarafı arasında askeri barış gücünü gerektirecek fiziki ve fiili bir durumun söz konusu olmadığını vurguladı. 

BM Barış Gücü'nün iki taraf arasında herhangi bir askeri gerginliği caydıran rolünün gözlem ve raporlamadan ibaret olduğunu kaydeden Özersay, şu ifadeleri kullandı:

"Bu gözlemleme ve raporlama işleminin sivil bir misyonla da yerine getirilebileceği kanaatindeyiz. İlla ki askerlerin yer aldığı, 800 civarında askerin yer aldığı ve neredeyse 22-23 milyon Amerikan Doları’nın bir yılda harcanacağı bir operasyona gerek olmadığı kanaatindeyiz. 2019 için 54 milyon Amerikan Doları harcanması öngörülüyor BM Barış Gücü bağlamında. Ama askeri bir misyon olmaktan çıkarılıp sivil misyona dönüştürülürse aynı işlev, aynı görev yerine getirilebilirken yarı yarıya harcama yapılmış olacak. Biz aynı zamanda Kıbrıs Rum tarafının bu statükodan memnun olan tavrının da sorgulanması bağlamında da Barış Gücü'nün görev, yetki ve sorumluluklarının gözden geçirilmesi gerektiğini savunuyoruz."

Özersay, Barış Gücü'nün Kıbrıs'taki görev süresi gelecek ay uzatılsa dahi bu gücün görev, yetki ve asker sayısının gözden geçirilmesi gerektiği görüşünün BM'de hakim olduğunu ifade etti. 

BM Barış Gücü askerlerinin adada iki taraf arasında durmadığı birkaç dar alanın olduğunu belirten Özersay, buna rağmen iki taraf arasında herhangi bir askeri gerginlik yaşanmadığına dikkati çekerek, "Barış Gücü'nün askeri mevcudiyetinin olmadığı zamanlarda bile hiçbir olay yaşanmıyorsa bu bir tür gözlemleme ve rapor etme görevinin yeterli olabileceğinin göstergesidir." dedi. 

 

KIBRIS'IN GÜNEYİNE SİLAH AMBARGOSUNUN KALDIRILMAMASI TALEBİ 
Bakan Özersay, Washington'daki temasları kapsamında BM Barış Gücü'nün adadaki varlığının yanı sıra ABD Kongre üyelerine, Kıbrıs'ın güneyine yönelik silah ambargosunun kaldırılması ihtimaline karşı kaygılarını dile getirdiğini söyledi.  

Kıbrıs Rum tarafının, ABD Kongresi’nde silah ambargosunun kaldırılması için bazı girişimlerde bulunduğuna işaret eden Özersay, şöyle konuştu:

"Bunun doğuracağı sıkıntı ve problemleri Amerikan Kongresi’ndeki Demokrat ve Cumhuriyetçi vekillere anlattık. Bir kere, böyle bir sınırlandırmanın konulmasının sebebi Kıbrıs'taki barışa ve istikrara katkı sağlamaktı. Şimdi Kıbrıs'ta kapsamlı bir çözüm bulunmuş olsa bu anlamda bir değişiklik olmuş olsa belki o zaman bu oturulup değerlendirilebilirdi. Her iki tarafın da katıldığı bir ortaklık kurulmuş olsaydı ki o zaman bile ne kadar gerekli olduğu tartışılır." 

ABD ile Türkiye'nin NATO müttefiki ve stratejik ortak olduğuna dikkati çeken Özersay, NATO üyesi olmayan Rum yönetiminin ABD'den aldığı silahları Türkiye'ye karşı kullanma ihtimalini de göz önünde bulundurarak ABD'nin söz konusu ambargoyu kaldırmasının problemli bir durum yaratabileceğinin altını çizdi. 

 

ENERJİ ŞİRKETLERİNE KIBRIS'TA HAK İHLALİ UYARISI 
Avrupa Birliği'nin (AB), Kıbrıs'ın güneyinin önüne adada kapsamlı çözümü üyelik şartı olarak koymamasının Kıbrıs görüşmelerinde büyük bir fırsatın kaçırılmasına yol açtığını anlatan Özersay, "Şimdi benzer bir fırsat var aslında. Eğer adım atılmazsa hidrokarbon konusu da benzer bir hayal kırıklığına ve bir başka uyuşmazlığa dönüşecek" değerlendirmesinde bulundu.

Enerji şirketlerinin, Kıbırs Cumhuriyeti'ne bugüne kadar yapılan arama çalışmalarının bir sonraki safhasına geçilmesi için Kıbrıs'ın kuzey tarafının da rızasının alınması gerektiğini hatırlatmasının önemine değinen Özersay, şunları söyledi:

"En azından iki tarafın oturup doğal gaz konusunda iş birliği yapmaya başlaması bütün bu problemleri ve riskleri ortadan kaldırabilir. Şirketler açısından bir kere ciddi bir mali sorumluluk ortaya çıkacaktır. Eğer şirketler bu kaynakların sahiplerinden birinin biz olduğumuzu bilmelerine rağmen rızamız olmadan faaliyetlerine devam ederlerse bir noktada bu yükümlülük meselesi gündeme gelecek. Bölgede tartışmalı alanlar vardır. Bu alanlarda yürütecekleri faaliyetler bağlamında Türkiye kendilerine kazı yapmalarına izin vermeyeceğini net bir biçimde ortaya koymuştur. Bu gündeme geldiğinde kuşkusuz gerek gecikme gerek başka açılardan şirketlerin ciddi anlamda para kaybedecekleri, finansal olarak da sıkıntı yaşayacakları, zaman kaybedecekleri bir süreç yaşanabilir. Ama daha önemlisi bölgede gerginlik tırmanabilir."   

Özersay, şirketlerin iki taraf arasında diyalog başlatabileceğine dikkati çekerek, iki tarafın da enerji konusunda görüşebileceğini ifade etti. 

"GÜNEY, TPAO ÇALIŞMALARINI YANLIŞ LANSE EDİYOR"

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) Akdeniz'deki doğal gaz arama faaliyetlerine değinen Özersay, Kıbrıs'ın güneyinin, Türkiye'nin Kıbrıs'ta doğal gaz arama faaliyeti yürüttüğü yönünde yanlış bir algı oluşturmaya çalıştığını vurguladı. 

Özersay, Türkiye'nin kendi kıta sahanlığında arama çalışması yapmasının hukuki hakkı olduğunun altını çizerek, "Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın bizim verdiğimiz lisans alanlarında yapacağı arama Türkiye'nin aramaları değil. Bunlar Kıbrıslı Türkler adına bir şirketin yapacağı aramalardır. Tıpkı Exxon'un, Total'in ve Eni'nin Kıbrıslı Rumlar adına yaptığı aramalar gibi" dedi. 

Kıbrıs Cumhuriyeti yönetiminin TPAO aramalarını Türkiye'yi suçlamak için kullandığını belirten Özersay, "Kıbrıslı Rumlar 'Türkiye burada büyük bir devlettir, biz burada küçük Kıbrıs Cumhuriyeti olarak, Türkiye bizi burada baskı altına alıyor haklarımızı gasbediyor' gibi bir tür mağduriyet fotoğrafı çizmeye çalışıyor" ifadesini kullandı. 

 

FEDERAL ORTAKLIKTAN ZİYADE İŞ BİRLİĞİ ORTAKLIĞI ÖNERİSİ
Özersay, Kıbrıs'ta yarım asırdır konuşulan iki toplumlu iki yönetimli federal yapının çözüm olarak ortaya konulduğunu hatırlatarak, şöyle devam etti:

"Aynı cümleleri tekrar ediyoruz ama bu cümlelerden farklı şeyler anlıyoruz. Yani ortak bir vizyona sahip değiliz aslında bunu birilerini suçlamak için söylemiyorum. Ama bir gerçek var Kıbrıs'ın güney tarafı, yönetim ve zenginliği bizimle paylaşmaya yanaşmıyor. Federal ortaklık paylaşmaya dayalı bir ortaklıktır. Yönetimi ve zenginliği paylaşmak istemiyorsanız federal ortaklık yapamazsınız. Mesele buradadır. Belki de bu nedenle Kıbrıslı Rumlarla paylaşmaya dayalı bir ortaklık değil iş birliğine dayalı bir ortaklığı konuşmamız gerekir."

İki tarafın, enerji, terörle mücadele, kara para aklama ve insan kaçakçılığına karşı iş birliğine dayalı farklı bir ilişki geliştirilebileceğine dikkati çeken Özersay, bu alanlarda yapılan küçük iş birliklerinin zamanla karşılıklı bağımlılığı geliştirebileceğini ve kapsamlı bir çözümün yolunu açabileceğini sözlerine ekledi.

Bu haber toplam 1912 defa okunmuştur