“Kıbrıs’ta derin yapılanmalar…”
Ulus IRKAD
Geçen hafta bir konferans vermek için Güney Kıbrıs’ta Limasol kentine giden Kuzey Kıbrıs ikinci cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve kendisine refakat eden parti yetkilileriyle gazeteci grubuna Yunanistan’daki Altın Şafak Örgütü paralelinde Güney Kıbrıs’ta faaliyet gösteren ELAM (Ulusal Savaşçılar) üyeleri, konferans sırasında ellerindeki Yunan bayrakları ve meşalelerle saldırıda bulundular. Olay basit gibi görülse bile aslında oldukça ciddi bir durumdu. Çünkü bu tip oluşumların aslında asker, polis, istihbarat ve ordu kaynaklı olduğu açıkça bellidir. Hatta Güney’deki bazı gazeteciler sözkonusu örgüt üyelerinin Kıbrıs Rum Milli Muhafız kamplarından da faydalanarak silahlı eğitim gördüklerini iddia etmektedirler. Aynı örgütün paralelinde olan Altın Şafak’ın Yunanistan’da bazı cinayetlere sebep olduğu ve yabancı düşmanlığı yaptığı da bilinmektedir. Tabi olayı ortaya koyarken Kuzey Kıbrıs’taki durumun veya sicilin de bu konuda pek de temiz olmadığını söylemek gerekmektedir. ELAM adlı örgütün 1996 yılında sınır olaylarından sonra sınır üzerinde bir Türk askerinin öldürülmesine neden olduğu bilinmektedir. Pek tabi bu olaydan sonra gene sınır üzerinde Türk silahlı güçlerince bir Kıbrslırum emekli polisinin de vurulduğu başka bir olay daha olmuştur. 1996 yılında gene derin güçlerce Kuzey Kıbrıs’ta Kıbrıslıtürklerin en meşhur aydın ve yazarlarından Kutlu Adalı’nın da uzantısı ERGENEKON’a kadar giden ve Türk güvenlik makamlarınca da desteklenen bir cinayete kurban gittiği , Kutlu Adalı’nın aynen Abdi İpekçi ve Uğur Mumcu gibi derin uzantılar üzerinde kafa patlatan, faili meçhul cinayetleri araştıran yazıları ve araştırmaları olduğu da bir gerçekti. Limasol’da Mehmet Ali Talat’a acımasızca saldırıdan sonra şimdiki Güney Kıbrıs veya Kıbrıs Cumhurbaşkanı Anastasiades’in hemen önlem olarak Kıbrısrum Polis Müdürü’nü görevden aldığını da öğrendik. Oysa 1989 yılından beri Kuzey Kıbrıs’ta devamlı bombalanan ve kurşunlanan örgüt , parti ve kişilere rağmen , hatta Adalı cinayeti sonrasında bile herhangi bir resmi makamın ne görevinden istifa ettiği ne de görevinden alındığı görülmüş, aksine olaylarda dedikodu olarak isimleri geçenlerin daha sonra terfi aldıkları da gözlemlenmiştir.
ELAM’DAN ERGENEKON YAPILANMALARINA
Aslında Kıbrıs’ta derin yapılanmalar 1950 ‘li yıllara kadar uzanmaktadır. Hem Kıbrıslıtürk hem de Kıbrıslırum toplumları içinde sözde özgürlük için kurulan ulusalcı yeraltı örgütleri aslında en büyük temizliklerini ve katlliamlarını solcular üzerinde gerçekleştirmişlerdir. Kıbrısrum yeraltı örgütü Türkten fazla Kıbrıslırum solcu, Kıbrıstürk yeraltı örgütü de Rumdan fazla Kıbrıslıtürk solcu öldürmüştür İngiliz Sömürge idaresi altında. Elbette gerek Sovyetlerdeki bozukluklar ve çelişkiler gerekse ulusalcı öğelere de maalesef teslimiyet (AKEL’in bu yönde yanlışları çoktur), işçi veya emekçi kesimlerin ulusalcı ideolojilere boyun eğmesini getirirken, bu arada Kıbrıstürk toplumu içinde emek mücadelesinden olan birçok insan da bu temizlik hareketleri olurken adayı terkedip Londra’ya kaçmak mecburiyetinde kaldılar. 1963 çarpışmaları genel anlamda Kıbrıslıtürklerin ezilmelerini ve terörize edilmeleriyle göçetmelerini getirdikten sonra adanın çok dar bölgelerine (%3) sığınan Kıbrıslıtürkler, kendi yeraltı örgütlerinin de mecburen savunmasında yer aldılar çünkü artık durum ulusalcı bir tepkiye bürünerek Kıbrıslıtürklerin Kıbrıs devletinden izolasyonuna kadar varmıştı. Kıbrıs Cumhuriyeti etnik olarak arınmış Kıbrısrum Cumhuriyeti’ne dönüşürken, Kıbrıslıtürk halkı onbir sene kendi enklavlarında birçok zor şartlar altında kaldı.. 1963-64 yıllarındaki olaylarda Kıbrıslırum egemen elitleri Kıbrıs Cumhuriyetini işgal ederken, Kıbrıstürk halkı da adanın yüzde üçü içinde kendi egemen elitleri ve de savunma pozisyonundaki kendi yeraltı örgütünün güvenliğine sığınmak mecburiyetinde kaldı. Toplumlararası çarpışmalar başlarken her türlü kirli savaş da uygulandı. Yeraltı örgütleri bazı zamanlar ulusal sembol olan kendi heykelleri , cami gibi dini yerlerini bombalayarak husumeti bir o kadar daha artırdılar. Sonuçta 1963 sonrasında Kıbrıstürk halkı gettolarda yaşamak mecburiyetinde kalırken, Makarios da kendi doktrini neticesinde Kıbrıs Cumhuriyetini bir etnik Kıbrısrum Cumhuriyeti haline getirdi. 1974 yılına doğru Makarios'la Yunan cuntası arasındaki çekişme, Türkiye’nin adaya gelerek adayı ikiye ayırmasına sebep oldu ama bu defa da artık Türkiye Cumhuriyeti Kuzey’de kendi ana karasında rejimine uygun bir militer otoriter yapılanma oluşturdu. Bu rejim 12 Eylül darbesinden sonra daha da pekişti ve 12 Eylül’ün bütün bölücü, kafatascı, Türk-İslam sentezli hukuğu da heryerde hakim oldu. 12 Eylül sonrasında resmi ideoloji dışına çıkan ve barış ve çözüm isteyen Kıbrıstürk partileri, özellikle Yeni Kıbrıs Partisi (YKP), devamlı kurşunlandı, bombalandı veya liderinin arabası birkaç defa bombalandı. Belliydi ki, 12 Eylül sonrası, bu anlayış gereği aynen Türkiye’de olduğu gibi, mevcut hukuk yeterli gelmediğinde siyasal ideoloji dışına çıkan parttiler, ERGENEKON kaynaklı kurulan yeraltı örgütleri tarafından cezalandırılacaktı . Bu durum bir on sene önceye kadar devam etti. ERGENEKON Türkiye’de teşhir olup da AKP etkin olunca AKP’nin sivil otoritesi geldi; vesayet rejimi Silivri soruşturmalarıyla zor durumda kalınca bombalamalar da duruldu. Gelgelelim ki ERGENEKON ve GLADİO’ya benzer yapılanmalar 1974 sonrasında Güney Kıbrıs’ta da oluştu ve şu anda Yunanistan’daki Altın Şafak örgütü paralelindeki örgüt olan ELAM Sayın Mehmet Ali Talat’ın birkaç defadır Güney’de düzenlenen toplantılarını basmakta ve toplantıları sabote etmektedir. Bu durum üzerine Güney’de Kıbrısrum Polis Örgütü Komutanına görevden el çektirilmiştir. Peki Kuzey Kıbrıs’ta bombalı saldırılar olduğunda görevden el çektirilen veya görevine son verilen ilgililer olmuş muydu? Hayır ne münasebet?
KIBRIS’TA YAPILMASI GEREKEN
ERGENEKON tipi yapılanmalarda sadece bir polis komutanının görevine son verilmesiyle bu hukuk dışı uygulamalar sona erdirilemez elbette. Bu sorun kişisel değil aynı zamanda rejimle de ilgili bir durum. Baştaki polis ve askerden tutun, tüm militer bürokratik yapılar dağıtılmalıdır. Pek tabi ki bu tek taraflı değil her iki tarafta da yapılması gereken bir reform olmalı.Kıbrıs’ta yapılması gereken artık her iki taraftaki bu derin yapılanmaların sona erdirilmesi ve bu yapılanmaların tüm uzantılarıyla lağvedilmesidir. Belli ki sadece Kuzey’de değil Güney’de de 'Türk İşgali var' denilerek bu gibi yapılanmalar geçerlilik kazanmıştır. Derhal bunlar kapatılarak hatta dağıtılarak bir barışla çözüme yok açacak ortam yaratılmalıdır. Gerçekten barış isteniyorsa Kıbrıs’ın her iki tarafındaki bu yapılanmaların ortadan kaldırılması demokratikleşme yönünden de çok iyi bir adım olacaktır...
(SESONLINE.NET – Ulus IRKAD – 30.3.2014)