“Kıbrıs’ta fayların deprem üretme potansiyeli çok yüksek”
Kıbrıs’ta fayların deprem üretme potansiyelinin çok yüksek olduğuna dikkat çeken Jeoloji Yüksek Mühendisi, Deprem Bilimci Dr. Ramazan Demirtaş, depremlerin oluşum zamanını, yıl, ay, gün olarak vermenin mümkün olmadığını hatırlattı.
Ödül AŞIK ÜLKER
Jeoloji Yüksek Mühendisi, Deprem Bilimci Dr. Ramazan Demirtaş, Kıbrıs’ta fayların deprem üretme potansiyelinin çok yüksek olduğuna dikkat çekerek, depremlerin oluşum zamanını, yıl, ay, gün olarak vermenin mümkün olmadığının altını çizdi.
Kıbrıs’ın Ölü Deniz Fay Zonu, Doğu Anadolu Fay Zonu ve Ege-Kıbrıs Yayı’nın yani büyük fay zonlarının kavşak noktasında olduğunu söyleyen Dr. Demirtaş, bu üçlü kavşak noktasında, milattan önce, 7 ile 8 büyüklüklerinde, çok büyük yıkıcılığa sahip depremler olduğunu belirtti. Dr. Ramazan Demirtaş, bu tür depremlerin, 1000-1500 yıl gibi tekrarlama periodu olduğunu da kaydetti.
Dr. Demirtaş, depreme her zaman hazırlıklı olunması gerektiğini vurgulayarak, yapı denetiminin önemine vurgu yaptı. Dr. Ramazan Demirtaş, “Yapacağım en güzel şey, deprem öncesinde risk azaltmaya geçmektir. Bunların hepsini biliyoruz. Büyük deprem olduğu zaman, hangi zeminlerin nasıl davranacağını biliyoruz. Depremi beklemek yerine, gerekli denetimleri yapıp, sorunlu binaları yıkalım” diye konuştu.
“Kıbrıs tarihinde 7 ile 8 büyüklüğünde yıkıcı depremler var”
Soru: Son yaşanan depremlerden sonra Kıbrıs’ta deprem konusunu tartışmaya başladık. Kıbrıs’ın deprem bölgesinde olduğunu biliyoruz. Kıbrıs’ın deprem açısından durumu nedir, son depremlerin yansıması ne olabilir?
Dr. Demirtaş: Kıbrıs, 1000 kilometre uzunluğundaki Ölü Deniz Fay Zonu, 650 kilometre uzunluğundaki Doğu Anadolu Fay Zonu ve Zafer Burnu ve Beşparmak Dağları’nın güneyinden geçen Ege-Kıbrıs Yayı’nın yani üç levha sınırından geçen büyük fay zonlarının tam kavşak noktasındadır ve etkisi altındadır.
Şubat ayında 7.8’lik ilk deprem, Doğu Anadolu Fay Zonu ile Ölü Deniz Fay Zonu’nun tam kesişim bölgesinde oldu. Orada, tarihsel dönemde 859 depremi var, o depremin tekrarı oluşmuş durumda. Bu deprem 7.8 büyüklüğünde olunca Ölü Deniz Fay Zonunda ve Doğu Anadolu Fay Zonu’nun güney batısında, Samandağ, Laskiye açıklarında, Kıbrıs’ın olduğu bölgede bir stres yüklenmesi oluştu. Bahsettiğim, Kıbrıs’ın bulunduğu bu üçlü kavşak noktasında, milattan önce, 7 ile 8 büyüklüklerinde, çok büyük yıkıcılığa sahip depremler olduğunu biliyoruz. Bu tür depremlerin, 1000-1500 yıl gibi tekrarlama periodu olduğu için bizler bunları çoğu zaman unutuyoruz.
14 Şubat’ta güney batıya Hatay’a dikkat çekmiştim, herkes daha farklı bir yerlerden bahsederken, orada 4.7 ve 5.1’lik iki deprem olmuştu. Altı gün sonra üçlü kavşak bölgesinde 6.4 büyüklüğünde bir deprem oldu. Bu deprem, doğal olarak Kıbrıs’a yakın olduğu için sizi de etkiledi. 6.4’lük deprem bu kavşak bölgesi için çok büyük bir deprem değildi. Burası kavşak bölgesi, geçmişteki tarihsel depremlere baktığımızda, büyük depremlerin olduğu bir bölge.
“Kıbrıs’ta fayların deprem üretme potansiyeli çok yüksek ama zamanını bilmiyoruz”
Depremlerin oluşum zamanını, yıl, ay, gün olarak vermek mümkün değil. Şu anda bilgi kirliliğine neden olan bir çok açıklama yapılıyor. Deprem biliminde yeri olmayan bazı açıklamalarla insanların kafalarını bulandırmaya çalışanlar var. Fayların deprem tehlike parametreleri vardır, üzerindeki yıllık enerji miktarı gibi. Deprem tekrarlanma aralığına da bakıyoruz ve son depremin tarihine bakarak “tekrarlama aralığına yaklaşmış” diyebiliyoruz. Çok uzun süredir deprem üretmeyen, deprem tekrarlama perioduna yakın bir aralığa sahip olan faylara sismik boşluk yani deprem üretme potansiyeli yüksek faylar diyoruz. Kıbrıs’ta fayların deprem üretme potansiyeli çok yüksek ama zamanını bilmiyoruz. Dolayısıyla her zaman hazırlıklı olmalıyız. Hiçbir bilim insanı depremin tarihini verip, insanları tabut binalardan çıkaramaz.
Ayrıca Kıbrıs’ın hemen yanında deprem olmasına gerek yok. Kıbrıs’ın 150-200 kilometre uzaklığındaki yüksek büyüklüğe sahip bir deprem de, Kıbrıs’ta çok ciddi bir etkiye neden olabilir, zemininiz kötüyse, yapınız kötüyse yıkıma ve ağır hasara da neden olabilir. Kıbrıs’ın özellikle kıyı kesimlerinde olan yerleşim yerlerinde deprem hareketi zemine de bağlı olarak biraz büyüyecektir.
“Yıkımın büyüklüğü, ne depremin büyüklüğünden, ne fayın uzunluğundan, ne de kırılan fayın büyük olmasından kaynaklanır”
Soru: Kıbrıs’ta uzmanlar, sizin üçlü kavşak olarak nitelendirdiğiniz bölgeye en yakın yerimiz olan Mağusa Körfezi’nde sıvılaşacak zeminin kalınlığının 50 metreyi, su seviyesinin 3 metreyi bulduğunu söylüyor, ki Longbeach ve Tuzla yerleşim yerlerinde yoğun yapılaşma var...
Dr. Demirtaş: Deprem hareketi, alüvyon zeminlerde büyür. Eğer binalar da depreme dayanıksızsa ve deprem yönetmeliğine uygun değilse depremin yaratacağı hasar daha büyük olur. Zemin iyileştirmelerinin gereği gibi yapılması gerekmektedir.
Türkiye’deki iki depremdeki yıkımın en büyük nedeni en küçük yatay yüke dayanamayan, yönetmeliklere uygun olmayan, denetimleri kağıt üzerine yapılmış çok sayıda binanın olmasıdır. Yönetmelikte 7.5-8 büyüklüğünde deprem olsa bile, binaların kolonlarının, kirişlerinin yani taşıyıcı sistemlerinin hasar almamasını, binanın ayakta kalmasını, insanların canlı olarak çıkmasını isteriz. Yıkımın büyüklüğü ne fayın ürettiği depremin büyüklüğünden, ne fayın uzunluğundan, ne de kırılan fayın büyük olmasından kaynaklanır. Yapı denetimi şarttır.
“Yapacağım en güzel şey, deprem öncesinde risk azaltmaya geçmektir”
Soru: Zeminin depremlerde önemli olduğu biliniyor ama “insanların ölmesine, yıkıma sebep olan fay, deprem ya da zemin değil” diyorsunuz. “Son yaşanan felakette suçlu asrın felaketi denilen deprem değil, doğru yapılmamış yapılardır” diyebilir miyiz?
Dr. Demirtaş: 34 sene boyunca hem dünyada, hem Türkiye’de olan büyük depremleri yakından araştıran biriyim. Bir yerbilimci olarak, “yıkım, faydan kaynaklandı”, “yıkım, sıvılaşmaya müsait, deprem hareketini kat kat artıran zeminden kaynaklandı”, “bu depremde 200 kilometrelik fay kırıldı” diyebilirim ve olayı tamamen yerbilimleri boyutuna dönüştürebilirim. Ama o zaman, esas sorumluları, binaların insanlara tabut, mezar olmasına neden olanları ya da bu sistemi aklamış olurum.
Türkiye’de kentlerimizde riski oldukça artırmışız, geri dönüşümüz de çok zor. Ne yapmamız gerekiyor? Deprem yıkmadan önce, riskli, tabut binaları yıkmamız gerekiyor. Herkes panik olmuş durumda. Biz, bilim insanları olarak, depremi beklemenin anlamı olmadığını söylüyoruz. Deprem bize bir süre veriyor ama bu sürenin ne kadar olacağını bilemiyoruz. Sadece deprem potansiyeli yüksek diyebiliyoruz. Yapacağım en güzel şey, deprem öncesinde risk azaltmaya geçmektir. Bunların hepsini biliyoruz. Büyük deprem olduğu zaman, hangi zeminlerin nasıl davranacağını biliyoruz. Depremi beklemek yerine, gerekli denetimleri yapıp, sorunlu binaları yıkalım.
“Yıkımın sebebi ne fay, ne de ‘asrın felaketi’ denilen depremdir”
Son iki depremde, on binlerce insanımızın hayatını kaybettiği, neredeyse 150 bine yakın binanın yıkıldığı, ağır hasar aldığı bir tablodan bahsediyoruz. Bunun sebebi ne fay, ne de “asrın felaketi” denilen depremdir. Bunun sebebi tabut binalardır. Yani müteahhitlik sisteminden yukarı kadar, denetime kadar ciddi bir sistemsel sıkıntı var. Böyle bir tablo karşısında, “bu kadar binayı tekrar yapacağız” deniliyor. Bunu deprem yıkmadan önce yapsaydık, bu insanlar ölmeyecekti.
1996’da sismik boşluk olarak nitelendirilen fay hatlarının bir çoğu deprem üretti. Karpaz sismik boşluğu ise deprem üretme potansiyeli hala yüksek bir sismik boşluk olarak duruyor.
“Hepimiz enkazın altında kalabiliriz”
Yapı denetim sistemini sorgulamamız gerekiyor. Bu sadece müteahhitte kalacak bir olay değil. İlgili mercilerden onay, ruhsat alınıyor. Ahlaki olarak da çöktük. Yıkılan binalara baktığımız zaman, boyuna ya da enine donatı dediğimiz kısımlarda sorun var. Kolon var, kiriş yok. Kolonların üzerinde tavan var, kolon kiriş bağlantıları yok. Bunun yıkılması için 7-8 büyüklüğünde depreme gerek yok, 5.5-6’lık depremler bile o binaları yıkabilir. Önce niye bu kadar ağır yıkım aldığımızı sorgulamamız gerek. Bu, fayın üzerinde olmasından ya da zeminin çok kötü olmasından da kaynaklanmıyor. Bunlar riski artırıcı faktörlerdir ama yıkımın büyüklüğünün nedeni bunlar değildir. Hepimiz enkazın altında kalabiliriz. Yaşadığımız yer çok güvenli ve sağlam olabilir. Ama depremin bizi ne zaman, nerede yakalayacağını bilmiyoruz. O yüzden sorunlu binaları tespit edip, güçlendirmek veya yıkmak zorundayız.
Japonya’da insanlar, arazileri olmadığı için, bataklık zeminler üzerine gökdelenler dikiyorlar ve bir şey olmuyor. Hastane binaları gibi kritik binaların altına sismik izolatörler yerleştiriyorlar yani yalıtım sistemleri koyup alttaki deprem hareketini yukarıya yansıtmıyorlar.
Depremin mesajı...
Soru: Depremin bize verdiği mesaj nedir, depremlerden ne ders çıkarmalıyız?
Dr. Demirtaş: Her deprem, gelecekte olası bir başka faydaki depreme ciddi bir şekilde mesaj verir. Mesajı iyi okursanız, gerekli önlemleri alır, riskleri azaltır, riski artırıcı faktörleri ortadan kaldırırsınız. Eğer olayı depremin büyüklüğüne, “eşi benzeri görülmemiş peş peşe iki deprem oldu, dünyada olsa benzer olaylar yaşanır” diyerek “asrın felaketi”ne yıkarsanız bu depremi okumamış olursunuz. Deprem “siz, tarım arazileri üzerinden otoyol geçirirseniz, kalın dolgu yaparsanız o yollar çöker, müdahale yapamazsınız”diyor. Basında yolların bölündüğünü gösteren fotoğraflar yayınlanıyor ve onların fay olduğu yazılıyor. Onlar fay değil. Onlar gevşek zemin üzerindeki yamaç yenilmesidir. Onların fayla alakası yok. Bazı yerleri yapılaşmaya neden açtık? Eğer açmak zorundaysak, neden gerekli önlemleri alıp, o zeminleri uygun temel tipinden, depreme dayanıklı kolonlar ve kirişlerle yapmadık?
“Yara sarma politikasından vazgeçmek zorundayız”
Soru: Faylardan uzağa şehirleri yeniden kurmaktan bahsediliyor. Bu konuya yaklaşımınız nedir?
Dr. Demirtaş: Fayın birkaç metre yakınına kadar binaları yapabilirsiniz. Olayı farklı yöne çekenler, Cumhurbaşkanı’nı yanlış yönlendirenler var. 7.8’lik depremin 300 kilometre uzağındaki Diyarbakır, 200 kilometre uzaklıktaki Malatya faydan yıkılmadı. Malatya’nın ya da Gaziantep’in altından geçen kırılan bir fay yoktu. Gaziantep’teki İslahiye Devlet Hastanesi yüzey kırıklarının 100 - 150 metre yakınındadır ama yıkılmadı. Neden? Çünkü gevşek zeminde fay geçerken, rijit kütleyi kesmez, etrafından dolaşır. Samandağ’da fay dibinizdedir, kayalık bir zemindir ve bir kaç metre yakınında hiçbir bina yıkılmamıştır. Bunun fayla alakası yoktur.
“Kent planlarını yaparken faylardan uzaklaşacağız” deniyor, bu çok yanlış. Türkiye’nin 485 tane fayı var. O zaman bütün Türkiye’yi boşaltmamız lazım, bu yaklaşım doğru değil. Her fayın deprem tekrarlama aralığı farklıdır. Fayların hepsi, insan ömrü ya da binanın yaklaşık 100 yıllık ekonomik ömrü içerisinde aynı anda harekete geçip, deprem üretmez.
Yara sarma politikasından vazgeçmek zorundayız. En önemli şey, kentleri depremlere hazırlamaktır. Ya binaları yıkacağız, ya da 7.5 - 8 büyüklüğündeki depreme hazır hale getireceğiz. Yara sarmayı bırakacağız. 100 yıldır yara sarıyor, 500 yıldır yara sarıyoruz. Hala bu depremlerden ders almazsak, bir sonraki depremde de yara saracağız.