1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kıbrıs’ta Şiddet Tarihine Bir Bakış (2)
Kıbrıs’ta Şiddet Tarihine Bir Bakış (2)

Kıbrıs’ta Şiddet Tarihine Bir Bakış (2)

1960’lı yıllara yeniden başlayan statü kavgası ve etnik gruplar arası çatışmalar damgasını vurdu

A+A-

Niyazi Kızılyürek
[email protected]

 

 

Bir yandan kolonyal böl-yönet politikasının, öte yandan Türk ve Helen milliyetçiliklerinin kıskacına sıkışan Kıbrıs’ta statü kavgası sadece etnik gruplar arasında değil, Soğuk Savaş’ın en sıcak günlerinde NATO müttefikleri arasında da büyük gerilimlere yol açtı. Nitekim Türkiye ile Yunanistan bu dönemde savaşın eşiğine sürüklendi. Böyle bir ortamda devreye giren NATO ve ABD, anti-komünist bir uzlaşı temelinde adaya “garantili bağımsızlık” verilmesini sağladı. İki toplumun siyasi eşitliği temelinde kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anayasası Garanti Antlaşması çerçevesinde Enosis ile Taksim’i yasakladı ve Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık garantör ülkeler olarak anayasal düzeni koruma yükümlülüğünü üstlendiler. Ayrıca, Türkiye ile Yunanistan arasında gizli olarak bir de Centilmenlik Antlaşması imzalandı. Adnan Menderes ve Konstantinos Karamanlis’in imzalarını taşıyan bu anlaşmaya göre, iki ülke Kıbrıs’ta “komünist partisi” ve “komünist faaliyetlere” karşı önlem alınmasını sağlayacak ve Kıbrıslı liderleri adanın NATO üyesi olması için teşvik edeceklerdi.     

Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu imzacı Türk ve Yunan hükümetleri tarafından olumlu karşılandı. Anlaşma Türkiye’nin stratejik çıkarlarıyla birebir örtüşüyordu. Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşmesi engellenmiş ve kurulacak devlette Kıbrıslı Türkler iktidar ve egemenlik paylaşımında Kıbrıslı Rumlarla eşit statüye kavuşmuşlardı. Adanın fiilen taksim edilmemiş olması Türk hükümetini pek rahatsız etmiyordu. Nitekim Fatin Rüştü Zorlu 1958 yılında kendisini Taksimi terk ederek bağımsızlığı benimsemeye ikna etmeye çalışan Amerikalı meslektaşı Dulles’a şöyle diyecekti: “Türkiye için Taksim ille de coğrafi ayrılık anlamına gelmiyor, bir toplumun diğer toplumu yönetmeyeceği bir tür entelektüel taksim anlamına geliyor”.

            Başbakan Adnan Menderes de benzer bir tavır içindeydi. 12 Şubat 1959 tarihinde, Demokrat Parti Meclis grubuna yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu: “Kıbrıs’ı alamadık fakat Kıbrıs’ı vermedik. Hiç kimsenin menfaatine taaddi etmedik. Fakat memleketimizin emniyeti ve Türkiye’nin menfaatleri bakımından bir zerre kadar dahi fedakarlıkta bulunmadık. Şimdiye kadar ilan ettiğimiz taksim prensibinde şekil itibarıyla netice almış sayılmazsak da mahiyet ve mana itibarıyla aynı prensibi tahakkuk ettirmiş olduğumuzu metinlerin okunması neticesinde tamamen takdir edeceğinizden ve büyük bir itimatla ve huzuru kalple tasvip ve tasdik edeceğinizden emin olarak huzurunuzda bulunmaktayım.”

Ne var ki, Özel Harp Dairesi ve TMT’yi yöneten bazı çevreler aynı görüşte değildi. Kıbrıs’ı ya bütünüyle ele geçirmeyi ya da adanın yarısında bir Türk devleti kurmayı planlıyorlardı. Özel Harp Dairesi ve bu Daire’nin aktif mensubu olan Rauf Denktaş ile Türk hükümeti arasındaki görüş ayrılıkları, Denktaş ile Türkiye’nin ilk Kıbrıs büyükelçisi Emin Dırvana arasında önemli gerilimlerin yaşanmasına yol açtı. Türkiye’nin Kıbrıs büyükelçiliğinde görev yapan diplomat Ercüment Yavuzalp Türk hükümeti ile TMT arasındaki çekişmeyi şu sözlerle anlatıyor: “hükümetin politikası, bizim için,  o zaman mevcut koşullarda bir hayli avantajlı sayılabilecek Londra-Zürih düzenini yaşatabilmek ve bu düzeni kerhen kabul etmiş Rumlara düzeni bozmak bahane ve fırsatını vermemeye çalışmaktı. (…) Oysa, uygulamada Londra Zürih düzenini desteklemek teşkilata karşı, teşkilatı desteklemek de düzenin korunmasına karşı olmakla eş anlamlı oldu.”

Yavuzalp şöyle devam ediyor: Teşkilatın kurulması ve yapılanmasında destek sağlayan resmi Türk kuruluşuyla Dışişleri Bakanlığı arasında koordinasyon eksikliği vardı. O dönemin Lefkoşa’daki Türk Büyükelçisi, aldığı talimat çerçevesinde, yeni devletin yaşatılmasına çalışması için toplum üzerinde baskı yapıyor, teşkilata destek olan Türkiye’deki resmi kuruluş ve onun Adadaki uzantıları, bazı yerli aşırı milliyetçilerin de etkisiyle önceliği, çatışmaya hazırlığa veriyordu. Bu, toplumda Türkiye’nin asıl isteğinin ne olduğu hakkında belirsizliğin doğmasına neden oluyordu. Teşkilatta görev almış genç mukavemetçi Kıbrıslı Türkler ve politikacıların çoğunluğu (…) Türkiye görüşü olarak, büyükelçiliğin bildirdiğinden farklı ve kendilerininkine daha yakın görüşe sarılıyorlardı. (…) Bir yandan Türkiye’nin çeşitli kuruluşları arasındaki koordinasyonsuzluk, diğer yandan toplumun bazı kesimlerinde konulara yaklaşımda heyecanın ağır basması, etkili bir işbirliğine ve sağlıklı ortak bir yol izlenmesine engel oluyordu.”

Tarih araştırmalarının bulguları Denktaş-Dırvana çatışmasının boyutlarını gözler önüne sererken, diğer yandan da Denktaş ve çalışma arkadaşlarının adada ayrı bir Türk devleti kurmak için uğraş verdiğini gösteriyor. Fakat şurası da bir gerçektir ki, ayrılıkçı Türk milliyetçileri Kıbrıs devletini ve anayasal düzenini yıkmak için aktif bir politika izlemek yerine, revizyonist Kıbrıs Rum liderliğinin hamlelerinden yararlanarak ayrı bir devlet kurmayı veya adanın temelli bölünmesini sağlamayı planlıyorlardı.

            Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu, Türkiye’den farklı olarak, Yunanistan ve Kıbrıs Rum toplumunda büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Yunanistan’da imzacı Konstantinos Karamanlis’in partisi dışında bütün siyasi partiler anlaşmaları “haksızlık” ve “Türk yanlısı” olarak değerlendirirken, Kıbrıs Rum toplumu derin bir hınç ve öfke duygusuna kapıldı ve bağımsız Kıbrıs devletini kuran Zürih-Londra antlaşmalarını ortadan kaldırmak için harekete geçti. Bir yandan silahlı yeraltı grupları oluşturulurken, diğer yandan da dört aşamalı bir yol izleyerek Enosis’e ulaşmayı hedefleyen Akritas Planı hazırlandı.

1960’lı yıllara yeniden başlayan statü kavgası ve etnik gruplar arası çatışmalar damgasını vurdu. Kıbrıslı Rumların üstünlüğü ile son bulan bu şiddet dalgasının sonunda Kıbrıslı Rumlar Kıbrıs Cumhuriyeti devletine tek başlarına hükmetmeye başladılar. Kıbrıslı Türklerin devlet dışına düştüğü bu dönemde, Kıbrıs Rum toplumu bir yandan iç savaş ortamına sürüklenirken, diğer yandan da Yunan hükümetleri ile önemli gerilimler yaşıyordu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 2662 defa okunmuştur
Gaile 424. Sayısı

Gaile 424. Sayısı

İlgili Haberler