Kıbrıs’ta solun değerlerine sahip çıkmak
CTP, güçlü bir muhalefet yerine bir koalisyonun ortağı olmayı seçtiğine ve güvenoyunu da aldığına göre artık kendisinden yarattığı beklentinin altını doldurmasını beklemek hakkı doğdu.
Güçlü bir muhalefet olmayı ve Kıbrıslı Türk toplumunun ihtiyacı olan sürdürülebilir bir ekonomik-sosyal-siyasal programın hayata geçirilmesinde tek başına sorumluluk alacak çoğunluğu elde etmeyi bekleyebilirdi CTP. Böylece sadece Türkiye’nin dayatmalarıyla mücadele etmekle yetinmeyip, bir de Kıbrıslı Türk sağının DP-UG aracılığıyla yaratacağı sorunlarla da boğuşmayı tercih etti.
Adı farklı, özü ve ruhu bir olan DP-UG ile UBP anlayışının ya da bir sağ parti ile koalisyon kurmanın önümüzdeki dönemde yaratacağı sorunlar artık kimse tarafından bahane edilemez. CTP liderliği kendi kaderini kendisi belirlemiş oldu…
Adının yanına UG ibaresiyle birlikte UBP’den transfer ettiği isimleri takan DP ile koalisyonun, teknik olarak UBP ile koalisyondan ne farkı vardı sorusunun yanıtını önümüzdeki aylarda alacağız.
Bu sorunun yanıtını beklerken bir notu göz ardı edemeyiz: CTP’nin eşlik etmekte sakınca görmediği süreç, iktidar için saçlarını bile boyatan İrsen Küçük’ün siyaset sahnesinden silinmesi, siyaseten son demlerini yaşayan Derviş Eroğlu’na ise botoks yapılmasına yol açtı sadece.
UBP konusunda telkinde bulunan Sn. Talat’ın endişesi büyük ihtimalle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaştığı bir dönemde Derviş Bey’in güç gösterisinin önünü kesmek, bu arada Türkiye’yi kuşkusuz çok daha tatmin edecek bir koalisyonun kurulmasıydı. Sn. Talat’ın Türkiye ile ilişkilerdeki pragmatik tutumu, Beşir Atalay’ın koalisyon kurulma sürecindeki telkinleriyle birleşince CTP-UBP koalisyonunun sanılandan çok kişi tarafından arzulandığı anlaşılıyor.
KKTC hükümetlerinin Türkiye’de hangi siyasi iktidar olursa olsun “yakın, iyi ve uyumlu ilişkiler” kurma politikasını gütmek zorunda olduğu malum. Asıl mesele, Türkiye’deki siyasi iktidarın KKTC hükümetleriyle nasıl bir ilişki yürüteceği. Bu ilişkiyi domine eden faktör elbette Türkiye’nin Kıbrıs ve bölge siyaseti. Ve işte işin en çetrefil yanı da burada başlıyor: Bölgede agresif bir siyaset yürüten AKP’nin Kıbrıs’ta CTP gibi bir “sol” partinin büyük ortak olduğu, adının sonuna “Ulusal Güçler” (UG) takısını alan DP’li bir koalisyonla nasıl çalışacağı.
Denktaş soyadının AKP çevrelerinde belirli bir alerji yarattığı biliniyor. Hele ki “Ulusal Güçler” takısını almakta beis görmemiş bir Denktaş’ın AKP açısından sorun yaratacağını düşünenlerin AKP gerçekliğini yeniden gözden geçirmelerini salık veririm. Zira bandrole değil icraata bakan AKP pragmatizmi için tek bir kırmızı çizgi var: Kıbrıs’ın Kuzeyindeki ekonomik-sosyal dönüşüm programı. Bu programı hayata geçirenin kim olduğu önemli değil, önemli olan hayata geçirilmesi.
Kıbrıs’ın Kuzeyinde ekonomik ve sosyal alanda köklü bir reforma ihtiyaç var mı? Elbette var. Peki bunu Kıbrıslı Türk toplumu mevcut haliyle tek başına gerçekleştirebilir mi? Elbette hayır. Ancak bundan daha yakıcı olan nokta şu olmalı: Kıbrıslı Türklerin geleceği için sağlıklı ve sürdürülebilir bir ekonomik-sosyal reform programına kimin karar vereceği.
Türkiye’nin Kıbrıs’ın Kuzeyinde nasıl bir sürdürülebilir ekonomi politikasına sahip olduğu konusunda belirgin bir doküman yok. Bugüne kadar Kıbrıs’a yapılan tüm yatırımlar “destekleme” odaklı. Ancak son yıllarda hayli tartışılan ve Kıbrıslı Türkleri huzursuz eden ekonomik reform paketi, özelleştirme önceliğine ve kamu kaynaklarının kısılarak özellikle devletin küçültülmesine dönük bir politikayı barındırıyor. Daha açık anlatımla AKP, Kıbrıslı Türklere “sat-kamuyu daralt-rahatla” diyor. Özel sektörün yok denecek kadar zayıf olduğu bir ülkede zaten az sayıdaki kamu kuruluşlarını kim alacak peki? Elbette Türkiye… Kamu daraldığında, ekmeğini devletten kazanan binlerce insan ne yapacak peki? Özel sektöre geçsinler! Ama özel sektör yok ki? Buluruz çaresini…!
Türkiye tarihinin en büyük yutma operasyonlarından birini, bir an önce tamamlama derdindeyken pat! Kıbrıs’ın Kuzeyinde hükümet değişiyor. Herhalde şu an Kıbrıs’ta UBP ve İrsen Bey kadar Türkiye’yi kızdıran kimse yoktur, pişmiş aşa su kattığı, dikensiz gül bahçesini yönetemediği için.
Şimdi CTP bir eline parti programını, bir eline hükümet programını almak ve DP-UG ile Türkiye’nin ekonomik-sosyal reform programından ne anladığını satır satır takip ederek tabanına ve programına ters düşmeden koalisyonu yürütmeye çalışmak zorunda. Kolay iş değil.
“Kıbrıs’ta Çözüm Engellenemez” sloganını yeniden toplumun gündemine taşımaya çalışan sevgili gençler beni bağışlasınlar. CTP-DP hükümetinin ve AKP’nin daha acil öncelikleri var şimdi.
Bu noktada CTP’nin sol tarafından yalnızlaştırılmaması, özellikle CTP içerisindeki namuslu çıkışların pamuklara sarılarak korunup desteklenmesi büyük önem taşıyor. CTP içerisinde DP ve AKP dayatmalarına karşı duracak, Hükümet içerisinde toplumun, ahlakın ve vicdanın sesi olacak insanların seslerinin kısılmasına izin vermemek, onları yüreklendirmek ve kesinlikle yalnız bırakmamak gerekiyor.
Başta CTP tabanı olmak üzere, kendisini ilerici, sol, demokrat sayan herkes giymiş olduğu bu ateşten gömlek içerisinde CTP’yi ve CTP içerisindeki vicdanlı sesleri yalnız bırakmamak konusunda pür dikkat kesilmelidir.
Küserek değil, dostça, yoldaşça, yapıcı ve iyi niyetli eleştiriyi yükselterek CTP’ye ve CTP içerisinde solun değerler mücadelesini veren seslere destek olunmanın zamanı bugün değilse başka hiçbir gün değildir. Kıbrıs’ın Kuzeyinde solun değerlerine sahip çıkmak, biraz da tam da şu noktada CTP içerisinde varoluş mücadelesi verenlere sahip çıkmak, onların yanında olmaktır.
Aksi takdirde bir bakmışsınız “kullanmayacağınız” TOMA’lar Lefkoşa sokaklarında konuşlanmış, kendinizi AKP’nin saldırgan dış politikasının mevziilerinden birinde buluvermiş olursunuz. Aksi takdirde bir bakmışsınız, kendi evinizde kiracı olursunuz…