Kıbrıs’ta Türkçe Ezan ve Nazım Hoca-1
Her zamanki gibi gazete arşivlerini tararken ilginç konulara ayrı dosyalar açtığımı, daha önceleri sırası gelmişken yazılarımda belirtmişimdir. Bu dosyalar bir yazıya ya da yazıdizisine dönüşünce, ilginizi çekeceğini düşündüğümden siz okurlarla paylaşıyorum.
Kıbrıs’taki ulusal gazetelerimiz ve özellikle 1942 yılında Halkın Sesi gazetemizin Türkçe kelimeler de kullanılarak yayın hayatına başlaması, ardından gelen gazetelerimizden Hür Söz, Bozkurt gibi yayınlar, geçmişimiz, toplum belleği açısından önemli ve neredeyse “tek yoğunluğu” olan belge-arşivlerimizdir.
Gazetelerde yer alan haberler, yorumlar ve hatta reklamlar bile, Kıbrıs Türk toplumunun bahsi geçen yıllardaki sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik yaşamı hakkında bilgi verir niteliktedir.
Aralık ayının bu ilk yazısında, dosyalarımızdan birinin yoğunlaşmasıyla ve “Aralık” ayının konuyla ilgili denk gelişiyle bir başka yazıdizimize yer veriyoruz: “Kıbrıs’ta Türkçe Ezan ve Nazım Hoca...”
Bu konuyla ilk rastlaşmam sanrım 2007 yılında olsa gerek, araştırmalarımda ülkemizde Türkçe Ezan’ın bir plak olarak yapıldığı haberine gazetenin birinde rastlamamla oldu.
Evet bir plağa okunmuş ve ilgi duyanlar için satışa çıkmıştı.
Plağa ezanı okuyan kişi ise, ülkemizin önemli müezzinlerinden, Selimiye (Ayasofya) Camii müezzini merhum Ahmet Gürses beydi. Kendisini o günlerde arayıp evine konuk olmuş ve konuyu detaylı olarak öğrenmiştim. Hatta Türkçe ezanı okumasını rica etmiş, kasete kaydetmiştim.
Konumuz bu noktaya geldiğinde daha detaylı bilgi vereceğimi belirtmek isterim.
Ama öncesinde “Türkçe Ezan” konusunun tarihine, nedenine bakmak için, kaynak yazılardan birine başvuralım dilerseniz...
“Türkçe ezan, orijinali Arapça olan ezanın Türkçe sözlerle, makamına uygun şekilde seslendirilmesidir. Türkçe ezan bahsi Türkiye tarihinde; Türkçülük, dili öztürkçeleştirme ve sekülerizm eksenlerinde tartışma konusu olmaya devam etmektedir.
Tarihçe
19. yüzyılda Türkçülük hareketinin yaygınlaşıp Türk kelimesine ve Türk diline önem verilmeye başlanması ile birlikte ilk olarak Sultan Abdülaziz devrinde Ali Suavi ezanın, hutbelerin ve namaz surelerinin bile Türkçeleştirilmesi gerektiğini savunmuştur. Macar halk edebiyatı bilgini İgnaz Kunoş ise 1885'te İstanbul'u ziyaret eder ve Şehzadebaşı'nda dolaşır. Onun 1926 yılında İstanbul Üniversitesi'nde verdiği konferansında Osmanlı İstanbul'unu anlatmıştır. Konuşmasında Türkçe ezanın Osmanlı'da var olduğunu iddia etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu dönemde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 18 Temmuz 1932 tarihli bir genelgesi ile resmen ve tüm yurtta uygulanmaya başlanmıştır. 1941 yılında ise Arapça ezan yasağı uygulamaya konulmuştur. 1950 seçimlerinden %53 oyla birinci parti olarak çıkan Demokrat Parti, bu tarihten itibaren ezanın Arapça okunmasını istemiştir. Türkçe ezan kanunen yasaklanmamakla birlikte, 1950 yılından sonra Türkiye'de ezan Türkçe okunmamıştır.
Türkçe ezan tartışmaları
Türkçe ezan okunması konusu Meşrutiyet dönemindeki bazı aydınlar tarafından da dile getirilmişti. Bunu Ziya Gökalp şöyle şiirleştirmiştir:
"Bir ülke ki, camiinde Türkçe ezan okunur
Köylü anlar manasını namazdaki duanın
Bir ülke ki, mektebinde Türkçe Kuran okunur
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüda'nın
Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın."
Atatürk'ün teşvikiyle 1932'de, Türkçe ezan okunmasının dinen caiz olup olmadığı tartışıldı ve caiz olduğu kanaatine varıldı.”
Merhum Ahmet Gürses beyden bana Ezanı Türkçe okumasını ve sesini kaydetmek istediğimi belirttikten sonra okuduğu Türkçe Ezan, aşağıdaki aynı kaynakta da verildiği gibiydi...
“1932-1950 arasında okunan Türkçe ezan
Tanrı uludur (x4)
Şüphesiz bilirim bildiririm Tanrı'dan başka yoktur tapacak (x2)
Şüphesiz bilirim bildiririm Tanrı'nın elçisidir Muhammed (x2)
Haydi namaza (x2)
Haydi felaha (x2)
Namaz uykudan hayırlıdır (x2)
Tanrı uludur (x2)
Tanrı'dan başka yoktur tapacak”
Yazımızın girişinde “Aralık” ayının bu konuda önemli olduğunu söylemiştik. Evet çünkü Arapça ezanın yeni Türkiye Cumhuriyeti’de Türkçe okunması yönündeki çalışmalar, Aralık 1931’de başlatılmıştı. Aynı kaynaktan alıntımızı yapmaya devam edelim...
“Aralık 1931'de, Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı ve İsmet İnönü'nün Başbakanlığı döneminde dokuz hafız, Dolmabahçe Sarayı'nda ezanın ve hutbenin Türkçeleştirilmesi çalışmalarına başladı.
Kur'an'ın Türkçe tercümesi ilk kez 22 Ocak 1932 tarihinde İstanbul'da, Yerebatan Camii'nde Hafız Yaşar Okur tarafından okundu. Bundan 8 gün sonra, 30 Ocak 1932 tarihinde ise ilk Türkçe ezan, Hafız Rıfat Bey tarafından Fatih Camii'nde okundu. 3 Şubat 1932 tarihine denk gelen Kadir Gecesi'nde de, Ayasofya Camii'nde Türkçe Kuran, tekbir ve kamet okundu. 18 Temmuz 1932 tarihinde Diyanet İşleri Riyaseti, ezanın Türkçe okunmasına karar verdi. Takip eden günlerde, yurdun her yerindeki Evkaf Müdürlüklerine Türkçe ezan metni gönderildi.
Salanın Türkçeleştirilmesi
Türkçe ezan uygulamasının ardından, Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi'nin 6 Mart 1933'te yayımladığı bir tebliğ ile İslâm peygamberi Muhammed'e hürmet ve saygı ifade eden sözlerin yer aldığı salanın da Türkçe okunmasına karar verilmiştir.
Daha sonra yapılan çalışmalar
1941 yılında çıkarılan 4055 sayılı kanunla Türk Ceza Kanunu'nun 526. maddesine bir fıkra eklenmiştir. Değişikliğe göre, Arapça ezan okuyanlar ve kamet getirenler, üç aya kadar hapsedilecek ve 10 liradan 200 liraya kadar para cezası ödeyeceklerdi.”(https://tr.wikipedia.org/wiki/Türkçe_ezan)
Bu noktada “ceza” ve uygulama konusunda Kıbrıs’ta neler yaşandığını ileriki yazılarımızda bakacağımızı belirtirken, “Nazım Hoca” denilen kişinin de herkesin çok yakından tanıdığı merhum Şeyh Nazım Kıbrisi efendi olduğunu belirtmek isterim.