1. YAZARLAR

  2. Eralp Adanır

  3. Kıbrıs’ta Türkçe Ezan ve Nazım Hoca-16
Eralp Adanır

Eralp Adanır

Kıbrıs’ta Türkçe Ezan ve Nazım Hoca-16

A+A-

Sayın Mahir Adataş’ın Amerika’dan göndermiş olduğu ve özellikle Türkçe Ezan ve Müftü konusundaki yazılarına Hür Söz gazetesinde yer verildiğinin örneğini daha önce de görmüştük. Adataş yeni bir yazıyla yine Hür Söz gazetesinin birinci sayfasında yer almıştı. Uzun bir yazı olan “Kıbrıs Müftülüğünden Dileğimiz”de; Kıbrslı Türklerin Atatürkçülüğü ve yıllardır bu konuda verdikleri mücadeleden, Lozan anlaşmasıyla ada’yı terk eden nüfusumuzdan, ada’da kalanların verdiği varlık mücadelesi ve en nihayetinde Atatürk İnkılâbları karşısında Müftü’nün gerek halkı bölmek gerekse Türkçe ezan konusundaki yorumlarına yer veriyordu.  

db01b5a7-428f-4cf0-a9c4-2466af82f938.jpeg

“Hür Söz-20 Haziran 1951-syf:1/4

Kıbrıs Müftülüğünden Dileğimiz

Bu hafta elimize varan Kıbrıs gazeteleri, Müftülüğümüze dair haberleri ile, bütün New York’taki Kıbrıslı Türkleri hayrete düşürdü. Ve ciddi surette üzdü. Gazeteler buraya ulaşmadan önce de mektup haberleri olarak aşağı yukarı ayni şeyler duyulmuş ve yayılmıştı. Sayın Müftü, yıllardır Kıbrıs’ın her yerinde Türkçe okunan eazn’ın Arapça okunmasına dair fetva vermiş. Cami vaazlarında dedi kodu etmiş. Ahmet Emin Yalman’ın bir yazısını hedef tutarak bazı yerli gazetelere hücumlarda bulunmuş. Bir yerde de Ada Türk cemaati için, isterseniz ikiye değil on iki’ye bölünün, demiş. Hakikaten bunlar olmuş şeyler ise, her Kıbrıslı Türk’ün üzülmesi değil, kan ağlaması kadar tabii bir şey olamaz. Biz Kıbrıslı Türkler, yabancı idareye teslim edildiğimizden beri kendi öz topraklarımızda en bozuk maneviyatla bir sürgün hayatı yaşadık. İdare ederken idare edilmek, hakim iken mahkûm hale düşmek bizi felce uğrattı. Bu zamanlar, İngiliz İmparatorluğu’nun çok bahtlı zamanları idi. Tebaaları da bu bahtiyarlığı bölüşüyordu. Dünyanın neresine gitseniz, “I am British” demek, korunmak için, iş bulmak için, yardım görmek için bire birdi. İngiliz pasaportu her derde deva idi. Yalnız biz Kıbrıslı Türklerin derdine deva değildi. Bizim derdimiz müstesna bir dertti. Türkün her parçalandığı, her dağıtıldığı ve her yok edildiği sanılan zamanlarda büyük savaş tarihlerinin kendine verdiği insiyakla (içgüdü); toplanmak, bütünleşmek ve şerefli varlığına devam etmek derdi idi. Kıbrıslı Türke deva, Lozan oldu. Tabaalık vatandaşlık seçme hakkına kavuştuğu gün oldu. Onbinlerce Kıbrıslı Anavatan’a yangından kaçar gibi kaçtı. Bir çoğu malını, mülkünü, tabiiyeti ile beraber terkederek bayrağının dalgalandığı, Anayasasının hükmettiği topraklara koştu. Kıbrıstaki evinde dikip hazırladığı bayrağını sandalına alarak yemeden içmeden karşı sahillere geçti. Mecburen adada kalanların, gönlü de, aklı da karşıya takıldı kaldı.

Yirmibeş yıl böyle geçti. Anavatana göç eden Kıbrıslı gençler okudular; okumalarını tamamladılar. İş hayatına geçtiler. Güçleriyle, namusları ile lâyık oldukları yerleri aldılar. Anavatanlarının sevgi ve himayesine hak kazandıklarını isbat ettiler. Ada’da kalanlar, karşıda evlâtlarının hasretini çektiler. Evlâtları Atalarını ve Atalarının kanı ile yoğrulmuş Adalarını unutmadılar. Bu binlerce okur yazar Kıbrıslı genç Atatürk Çağının bütün heyecanlarının, bütün yeniliklerinin, cesaret ve ümit dolu ilhamlarının elçiliğini yaptılar. Birleşik bir kap gibi Atatürk ideallerini Anavatandan vatana; Büyük Yarımada’dan küçük Ada’ya yıllarca aktardılar durdular. Ada Türkleri Anavatanlarından, Atatürk Türkiyesinden gelen her yeniliği, her değişikliği, bütün gönülleri, bütün akılları ile kabullendiler. Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşına katılamamasının hıncını alırcasına Atatürk devrimlerini bir nefeste aldılar ve benimsediler. Hiç şüphesiz bu benimseme ve sindirmede İngiliz medenî idaresinin de payı vardır. Büyük Atatürk’ün inkılâpcı şahsiyetinde Selânik’in payı olduğu gibi.

Bir sürü devrimler arasında, dilimizi, öz dilimiz haline getiridğimiz gibi cami dilimizi de kendi dilimize, anladığımız dile çevirdik. Birincisi kadar ikincisi de hayırlı ve faydalı oldu. Kıbrıs din adamlarımız, bu değişiklikte büyük dirayet ve açık görüşlülük gösterdiler. Bu yüzden halkın içten sevgisini kazandılar. Ve pürüzsüz olarak da bu işi yeni Müftümüz zamanına kadar devam ettirdiler. Bunun böyle olmaması için hiçbir sebep yoktu. Bilâkis millî lüzum kadar dinî müsamaha ve müsaade vardı. İslâm dini, geriye, taassuba bağlı bir din değildir. Bunun tamamen zıddı olarak, yeni ile, gelecek ile ve müsbet ilim ile en iyi anlaşan ve esasları ona dayanan bir dindir. Öyle olmasaydı Türklerin dini olamazdı.

Kanunî Sultan Süleyman camiler ile mektepleri yan yana kurdurdu. Ve el ele yürüttü. Onun için kendisi zamanının en büyük adamı yurdu dünyanın en ileri yurdu oldu. Zamanla, cami mektebin önüne dikildi. Ulu saltanatlar da, kocaman ülkeler de çöktü gitti. Biz geriledik. Avrupa ön aldı. Yüzyıllar böyle geçti. İçerden kötülemiş medrese ve din sultası; dışarıdan; müthiş bir makine medeniyetinin baskısı bizi son uçuruma götürürken, bozulmayan Türk gövdesinden bir mucize gibi Mustafa Kemal çıktı.

Medreseyi medenî alemin bildiği okula çevirdi. Dini, bir vicdan ve inanış hürriyeti yaptı. İslâm dinini bir çıkmazdan kurtardı. Türklere, dini ve dinci’yi anlattı. Her sarıklıyı Hoca sanmayın. Hoca olmak, sarıkla değil akılladır. Bir dinin tabiî olması için, akla, fenne, ilme ve mantığa tetabuk (uygun olması) etmesi lâzımdır. Hangi şey ki akla, mantığa, menfaatı ammeye muvaffıktır, biliniz ki o, bizim dinimize de muvaffıktır,” dedi. Biz Kıbrıslı Türkler bu yolda ve bu inançtayız. Bu mealde olmayan vaaza da, fetvaya da, nereden gelirse gelsin boyun eğmeyeceğiz. Sacına ve zırvalara verecek zamanımız yoktur. Biz, Ada’da yenilmenin acısını çok çektik. Şimdi biz yenme nöbetini alma peşindeyiz. Karşımızdaki kuvvetin, bizim kaç katımız olduğunu pek iyi biliyoruz. Kapanmış kapıları kapayacağım diye zorlamak, açılmış kapıları açacağım diye uğraşmak ve Kıbrıs Türk Birliğini bu zamanda, en nazik bir dönüm noktasında oyalamak milli günahların da, dinî günahların da, en büyüğüdür. Sayın Müftümüzden candan dileğimiz, bize müsbet yolda hayırlı yardımlarıdır.

-Mahir ADATAŞ-“  

Ülkemizin en değerli araştırmacılarından olan merhum Ahmet C. Gazioğlu, gençlik yıllarında ateşli yazılarıyla Hür Söz gazetesinde yazmaya başlamıştı. Müftü’nün hareketlerini ve Atatürk’le ilgili yorumlarına karşı sert bir yazı kaleme almıştı. Müftü Menzilcioğlu ile ilgili haberlerin Türkiye basınına da yansıdığını daha önce belirtmiştik. Okuyacağınız iki haberde bu konu hakkında da bilgi verilmektedir. 

 

“Hür Söz-21 Haziran 1951-syf:1/4

Geldiği Gibi

-Ahmet C. Gazioğlu-

Kıbrıs Müftüsü Menzilcioğlu vaazlarına başladığı günden bu yana hep Arapçadan dem vurmuş, camiye gelenlerin, sokakta da başlarında birer takke bulundurmalarını tavsiye eylemiş. Yani evirmiş çevirmiş ağzındaki baklayı ve nihayet dayanamamış Atatürk’e alenen hücuma geçmiş. “Atatürk kâfirlerin başıdır” demiş. Bu haberi Hürriyet’te Hikmet Bil’in bu mevzudaki bir makalesinde okudum.

Eğer bu bir hakikatse, Kıbrıs Türkleri Ata’nın şahsiyetine dokunacak tek söz sarfedene nasıl muamele edeceğini iyi bilirler.

Bu “zevzek softa” (Hikmet Bil’in tabiriyle) pılıyı pırtıyı toplamıya baksın. Şöyle Şam taraflarına giderse belki kendini dinleyecek şalvarlılar ve peçeliler bulabilir.

“her horoz kendi çöplüğünde öter” derler. Müftü efendi emin olsun, Kıbrıs onun çöplüğü değildir. Başka yerde ötmiye baksın.

Haydi güle güle muhterem efendi. Bari cemaatın başına bir dert açmadan.”

 

“Hür Söz-21 Haziran 1951-syf:4

Teessüfle Karşılandı

Kıbrıs Müftüsü Menzilzioğlu’nun Atatürk aleyhtarlığını gösteren bazı kelimeler sarfetmesi İstanbul münevver mühidinde teessüfle karşılanmıştır.

Hürriyet gazetesinde Hikmet Bil bu konuya temasla teessürlerini belirtmiş ve şöyle ilâve etmiştir:

“Gördünüz mü müftü efendinin ettiği haltı? Takke, cüppe derken nasıl zırvalamış... Zavallı Kıbrıslılar, hakikaten kendilerine acımamak elden gelmiyor. Bir taraftan kızıl papazın hezeyanları, öte yandan moda meraklısı bir softa bozuntusu... işleri yoksa uğraşsınlar!!..”

 

Bu yazı toplam 1980 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar