1. YAZARLAR

  2. Eralp Adanır

  3. Kıbrıs’ta Türkçe Ezan ve Nazım Hoca-8
Eralp Adanır

Eralp Adanır

Kıbrıs’ta Türkçe Ezan ve Nazım Hoca-8

A+A-

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 16 Haziran 1950 tarihli toplantısı neticesinde Demokrat Parti’nin önerisiyle Türkçe ezan okunma zorunluluğunun kaldırılmasının ardından, bu değişikliğin Atatürk İnkılâplarına ve Atatürkçülüğe ters düşüp düşmediği konusunda kamuoyunda tartışmalar da başlamıştır.

Demokrasi ve özgürlükler çerçevesinde isteyen kişinin Arapça veya Türkçe ezan okumalarına olanak tanınmaktaydı. Bu kararın ardından Atatürk’e bağlı olan Kıbrıslı Türklerin inkılâplar ışığında Türkçe ezan konusunda bir süre daha buna devam ettikleri görülebilmektedir.

Diğer taraftan elbette Türkiye basınının ada insanları üzerindeki etkisinin de göz ardı edilemeyeceği bir gerçek. Çünkü, Türkiye basınında yer alan konuyla ilgili haberler, yorumlar, bu konudaki değişikler Kıbrıslı Türkler tarafından da takip edilmekteydi.  

Tüm bu gelişmeler ışığında “isteyen kişinin Arapça ezan da okuyabileceği” imkânının verilmesinin, Atatürk karşıtlığı olarak algılanabileceği konusunda kuşku duyulmasına neden olmamak için, Hür Söz gazetesi bu yönde bazı yazılar kaleme almaya başlamıştı. İşte bu konudaki ilk yazı.

 

“Hür Söz-18 Haziran 1950-syf:1

Yanlış Anlaşılmasın

Atatürk İnkılâbı Ölmemiş ve Ölmiyecektir

Türk demokrasisinin gelişmesi ve Türk vatandaşının sosyal ve kültürel alanda muasır medeniyetler seviyesine ulaşması ile inkılâpların tatbik mevkiine konulduğu zaman, bunların aleyhine hareket edecek olanlar için konan ceza hükümlerinin tabiatıyle kaldırılması ihtiyacı hissedildi. Her alanda ileriye, yeniliğe ve terrakiye dev adımlarla ilerleyen bugünkü Türk vatandaşı arasında, inkılâpların feyizli nimetlerini takdir etmiyecek olan müteassıplar parmakla sayılacak kadar da kalmamıştır.

   Artık Türkiyeli, her vatandaş, geçen çeyrek asırdan buraya başarılmış olan inkılâpları ve “esrileşme” hayat adamı olma hamlelerini benimsemiş ve hazmetmiştir. İşte bundan dolayı bu inkılâplara halel verici faaliyet ve hareketler üzerine vaz olunan ceza hükümleri fesholunmuş bulunmaktadır.

   Türkiye’den gelen son haberlerden anlaşıldığına göre, Büyük Millet Meclisi’nin 16 Haziran, Cuma günkü toplantısında Arapça ezan hakkında ceza hükümlerini ihtiva eden Türk Ceza Kanunu’nun 526’ncı maddesi, kabul olunan 5665 sayılı kanunla değiştirilmiş bulunuyor. Gerek iktidar, gerekse muhalefet partisi, C.H.P. milletvekilleri tarafından verilen bu karar’a, Türk vatandaşı dinî vazifelerinde vicdan hürriyetine kavuşmuş bulunmaktadır.

   Türkiye’de son demokratik zaferin ihtişamıyle memlekette esen berrak hürriyet havasının bu gibi kanunları ortadan kaldırması; hükümetin, vatandaşların vicdan hürriyetine saygı göstermesi kadar; artık bu inkılâpların halk tarafından harfi harfine tatbik edilmekte olduğunu ve bu gibi baskıya lüzum görülmediğini hissetmesinden ileri gelmektedir.

   Verilen bu yerinde kararın kanuniyet feshedilmesi, bazılarının zannettikleri gibi “ezan ve (k)gamet okumada (camide, cemaatın namaza kalkması için okunan ezan. ea) tekrar arapça lisanının kullanılması için” değil, lâkin halkın kendi tabiatıyle artık Türkçe ezanı tercih edeceklerinin anlaşılmış olmasıdır.

   Halk bir defa inkılâpların faydasını takdir ettikten sonra (birkaç istisnai vak’a hariç) kendi vicdani kararıyla Türkçe ezanı tercih ettiği aşikârdır. Vaziyet bu merkezde olduktan sonra, yine Arapça ezanı meneden kanunun yürürlükte kalmasının kıymeti kalmamış ve demokratik bakımdan ise mevcudiyeti insan hürriyetlerine bir nevi tecavüz olmuş olurdu.

   Halk kendi iradesiyle inkılâpları adım adım takip ederken ve bu inkılâplar silsilesinden olan Türkçe ezan okunmasını tercih ederken, Arapça ezanı meneden kanunlar bulunması hiç şüphe yok ki medeniyette diğer en ileri memleketler halkına eşit olan Türk vatandaşının manevi şahsiyetine ayni zamanda bir nevi harekettir de.

   Eski adet ve ananelerin zor değiştirildiği elbette büyük bir hakikattır. İşte bu sebepten dolayı her inkılâp ve yeniliğin hala ilkin kabul ettirilmesinde mecburiyet ölçüleri kullanılması zaruridir. Atatürk inkılâplarının tatbikinde de bu gibi ceza kanunları kullanılmışsa da evvelce de belirtmiş olduğumuz gibi inkılâplar Türk gençliği ve Türk halkına maledilmiş olduğundan bunların artık yürürlükte kalmasına hiç bir sebep yoktur. Deyebiliriz ki Türkiye’de demokratik prensipler dahilinde halka yeni hürriyetler bahşedilmesinin ve yakında kıyafet serbestisinin de kanunlaştırılmasına doğru gidilmesine intizar olunmaktadır. Zira bütün âlem bilir ki, bugün Türkiye’nin herhangi bir şehrinde yaşıyan Türk kadını medenî kıyafetten feragat ederek kafes arkasına gizlenmeyi manasız addetmektedirler. Gene bütün âlem bilir ki, bugün herhangi bir Türk vatandaşı başındaki beynelminel kıyafet olan şapkayı çıkarıp da yerine fes giymeyi tasavvur etmemekte ve hatta böyle bir teşebbüsü nefret ve lânetle karşılamaktadır.

   Bakanımız Adnan Menderes’in dinî vazifelerinde vatandaşlara vicdan hürriyeti bahşedilmesini ileri süren fikirleri bazılarının zannettikleri gibi hükûmetin ne lâiklikten ayrılacağına ve ne de Arapça ezanın halk tarafından tercih edildiğine delâlet eder. Bu, ancak ve ancak Atatürk tarafından yaratılan inkılâpların tamamlanması ve bu inkılâpların Türk milletinin maşeri vicdanına nüfuz ettiğini göstermesi bakımından ele alınabilir.

   Zamanın icabı olarak bir millet veya cemaat hayatında büyük değişiklikler yapılması lüzumu hasıl olur. Bu ihtiyaçlar o millet veya cemaat hayatında tatbik mevkiine konan inkılâpları idame ettirmek maksadıyle bizi mecburi ölçülerin kullanılmasını ve pek zarurî hallerde insan hürriyetlerinin bile tehdidini gerektirir; ve fakat bu ölçüler de nihayet kısa zamana münhasır kalır.

   Adnan Menderes hükûmetinin aldığı bu kararın lâikliğe doğru gittiğini bazı dar sathî görüşlü kimseler pek yakında kavrayacaklardır. Zira, zaman icabı ilkin bir taraflı olarak tatbik edilmiş olan lâiklik prensibi bugün vatandaşa bahşedilmiş olan vicdan hürriyeti ile tamamlanmış bulunmaktadır.

   Aşağıdaki Ankara haberi bu hakikatın bir ifadesidir:

   Ankara; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 16 Haziran Cuma günkü toplantısında Müezzinlerin Arapça ezan okumalarına muhalefet gösterilmeden müsaade edilmesi konusu oya müracaat edilerek kabul olunmuştur. Hükûmetin inkılâp politikasının bir kısmı olarak 1941’den beri Türkçe ezan okunması mecburi kılınmıştı. Bu konuda geçenlerde yapmış olduğu bir beyanatta Başbakan Adnan Menderes hükûmetin halkın siyasi olgunluğa vasıl olması sebebiyle hükûmetin siyasetine zarar vermiyecek şekilde dinde vicdan hürriyetinin kabul edilmesinin yerinde olduğunu söylemiştir.”

era-007.jpg

 

Bu yazı toplam 1771 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar