1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. Kıbrıs’ta yeni devletin adı
Sami Özuslu

Sami Özuslu

Kıbrıs’ta yeni devletin adı

A+A-

 

Sansasyona pek meraklıyız.Bu yüzden ‘biçim’ daha fazla ilgimizi çeker. ‘İçerik’ arka planda kalır genelde. ‘Tüketim toplumu’ yalnızca yemekleri, içecekleri, giyecekleri, beyaz eşyayı, konutu, hizmetleri ve aklınıza gelen diğer emtiayı süratle bitirmiyor sadece.
Aynı zamanda ‘bilgi’ de benzer bir kaderi paylaşıyor günümüzde. Hem erken tüketiliyor, hem kolay kirleniyor, hem de her an yenileri piyasaya sürülebiliyor.
Bu ahval ve şerait altında Kıbrıs sorunu müzakereleriyle ilgili de bir yığın ‘piyasa’ işi bilgi etrafa yayılıyor. Bazen suiniyetten, bazen iyi niyetten.

***

Bundan birkaç hafta önce ‘dış basın’da Kıbrıs’ta kurulacak yeni ortaklığın adı yazıldı: “Birleşik Kıbrıs Federasyonu…”
Üstelik ‘kaynak’ da çok kuvvetliydi. Türkiye gazeteleri dahil, dışarıdan gelen haberlere göre bu ismi telaffuz eden bizzat Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ydı.
20 Temmuz etkinlikleri için Kıbrıs’ta bulunan bir grup yabancı basın mensubuyla görüşürken yapmıştı Akıncı bu açıklamayı… Biz ‘iç basın’, yani Kıbrıs Türk basını bir kez daha kızmıştık, bu tür gelişmeleri neden başka yerlerden öğreniyoruz diye…
Akıncı böyle bir açıklama yapacaksa, neden Kıbrıs Türk kamuoyuna birinci elden bilgi vermiyordu da, dolambaçlı yollardan ve ‘ikinci el’ bilgi ile yetinmek zorunda kalıyordu bizim insanımız?

***

Dün basınla sohbet toplantısında Cumhurbaşkanı’na ‘yeni devletin adı’ konusunu sorma imkanı da bulduk. Seçildikten sonra Akıncı ilk kez Kıbrıs Türk basınıyla bir araya geliyordu ve sadece ‘yeni devletin adı’ değil, başta mülkiyet, toprak ve AB ilkeleri olmak üzere bir yığın spekülasyon birikmişti, açıklık getirilmesi gereken.
‘Birleşik Kıbrıs Federasyonu’ adını yabancı basınla konuşurken Akıncı ‘örnek’ olarak vermiş. “İsim değil, içerik önemlidir” vurgusuyla birlikte, olası isimlendirmenin ‘Birleşik Kıbrıs Federasyonu’ ya da benzeri bir ad olabileceğini söylemiş.
Bu sözler Türkiye medyasına sanki Kıbrıs’ta her şey halledildi, müzakereler bitti bitiyor, hatta liderler ‘doğacak çocuğun adını’ da koydular şeklinde yansıdı.
Diğer konularda olduğu gibi sansasyonel yanı ağır basan ‘haber’ler yapılmıştı. Oysa Kıbrıs müzakerelerinin birinci kuralı şu: Her konuda uzlaşma sağlanmadan, hiçbir konudaki uzlaşı geçerli olmayacak.

***

Mülkiyet, toprak ve AB’nin rolüyle ilgili son dönemlerde her iki tarafta da ortaya atılan iddiaların tamamında, bilerek ve isteyerek bu kural yok farz ediliyor. Kamuoyu baskısı yaratmak suretiyle liderlerin ve müzakere heyetlerinin eli-kolu bağlanmak isteniyor.
Sonra da kuyuya atılan ‘taş’ı çıkarmak çok zor hale geliyor.
Mesela ‘toprak’ konusunun ‘müzakerelerin en son safhasında konuşulacağı’ defalarca izah ediliyor, ama kimileri bunu duymazdan gelip kuyuya taş atmayı sürdürüyor.
Gerek Akıncı, gerekse Özdil Nami dün ‘mülkiyet’le ilgili gelişmeleri çok net biçimde anlattılar.
Geçmişte Rum toplumunda ‘kutsal’laştırılan ve “herkes evine dönecek” diye özetlenen yaklaşım bugün “ilk mal sahibine de, son kullanıcıya da söz hakkı” verilmesi gibi bir noktaya evrildi. Bunu liderler adına bizzat Eide açıkladı.
Yani iade, takas ve tazmin yöntemlerinin üçü de geçerli kılındı. Taşınmaz Mal Komisyonu’nun AİHM tarafından ‘çözüm alternatifi’ kabul edilmesinin bir sonucuydu bu, ama müzakere masasında ilk defa teyidi yapıldı. Bu son derece önemli, kritik bir gelişmedir ve çözümün daha geniş bir tabanda destek bulmasını sağlayabilme potansiyeline sahiptir.

***

Dünkü buluşmada “mülkiyette ‘kriterler’ dışında başka konu konuşulmadığı”, “toprak, hele harita ve köy isimleri gibi mevzulara hiç girilmediği” dün bir kez daha detaylarıyla anlatıldı.
İç ve dış konjonktürün çözüm için uygun olduğu, Maraş’ın ‘erken bütünlüklü çözüm’ hedefi nedeniyle öne çıkarılmadığı, GYÖ’lerin adım adım olumlu yönde ilerlediği de dile getirildi.
Tüm detaylar arasında, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın ve Müzakereci Özdil Nami’nin “Amacımız bu ülkenin daha fazla kaybetmesini önlemek, gençlere yaşayabilecekleri bir gelecek inşa etmektir” sözlerinin altını çizmek ve bu vizyona sahip çıkmak gerekiyor.
Müzakereler bitmedi ve o masada her iki toplumu oluşturan tek tek her bireyin geleceğinin dünden ve bugünden çok daha iyi olabilme potansiyeli var. Kazanırsak hep birlikte kazanacağız, kaybedersek ama iki toplum da kaybedecek.
Biçimler, şekiller, vitrinler ve sansasyonel pop çağı tüketimlerine yenik düşmemek zor, ama şart…
‘Çocuğun adı’ meselesi gibi…
Hele bir doğsun sağ salim, bir ad koyarız hep beraber…
‘Adıyla büyür’ sonra…

Bu yazı toplam 2365 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar