Kim Daha Tehlikeli?
Acaba Covid-19 virisüyle mücadelede işler ters mi gidiyor?
Yoksa mücadelenin başarısı konusunda kötümser bir hava yaratılarak hükümet yıpratılmaya mı çalışılıyor?
Hükümete yöneltilen eleştirilere bakıldığında tümünün gerçeklerle ilşkili olduğu hemen anlaşılacaktır.
O zaman işlerin ters gitmesinin nedenleri üzerinde odaklanmak gerekiyor.
Virüsün tehlikeli olması sadece işin bir yanı. İşin öteki yanı ise gerekli örgütlenmeyi sağlayarak ona karşı mücadele etmek.
Öyle görünüyor ki bizde, tehlike kaynağı olan sadece virüs değil.
Virüsün neden olduğu tehlikeden daha vahim görünen şey, artık ayan beyan olan ve kendini kararsızlık, şaşkınlık, örgütsüzlük, ciddiyetsizlik, denetimsizlik ve en önemlisi plansızlık şeklinde ele veren yönetim bozukluklarıdır.
Bazı ülkelerde normalleşme süreçleri konuşulmaya başlandı bile.
Ülkemizin gerek nüfus gerekse alan bakımından küçüklüğü, salgının kontrol altına alınmasını kolaylaştırmıyor mu? O zaman niye yönetim hala normalleşme sürecini ele almaktan oldukça uzakta duruyor?
Sağlık bakanımız daha salgının kapıya dayandığı ilk günlerde ‘tüm önlemlerin’ alındığını ilan etmişti. Daha sonra bunun böyle olmadığını anladık.
Geçen zaman içinde hükümetin ne yapmaya çalıştığı pek anlaşılamadı.
Halbuki, tüm kesimler salgının önlenmesi için öngörülen her önlemi yüksek oranda benimsemiş ve uygulamaya koymuştu bile….
Ama yönetim cephesinde durum farklı.
Hala daha ‘Pandemi Hastahanesi’ konusunda belirsizlikler var.
Öyle anlaşılıyor ki hükümet salgına karşı ‘etkin’ mücadele ettiğini görüntüsünü yaratmak istiyor.
Şimdi yeni bir hastahanenin yapımı gündeme getirildi. Göründüğü kadarıyla önemli bir zaman kaybedilecek.
Umarız tüm umutlar bu yeni hastahaneye bağlanmaz.
Umarız, yönetim ‘yeni hastahane tamamlanınca önümüzü net görebileceğiz, bu nedenle canla-başla çalışıyoruz’ demeyecektir.
Yani, umarız bugünün eksiklikleri hiç konuşulmasın denmeyecektir!
Sorun sadece salgını yeni hastahane yaparak engellemeyi öngören yaklaşımda değil.
Sayın Başbakan’ın son açıklamaları yönetimdeki derin bozuklukları göstermesi bakımından önemlidir.
‘Ne yaptıysak Bilim Kurulu’nun önerileri doğrultusunda yaptık’ diyor sayın Başbakan.
Böyle olup olmadığını nasıl anlayacağız?
Bu açıklama’nın durumu kurtarmaya dönük bir savunma olup olmadığı pek de önemli değil.
Eğer bu karmaşada Bilim Kurulu denen grubun da sorumluluğu varsa kamuoyunun bunu da bilmeye hakkı vardır.
Ama çok açık bir şekilde izlediğimiz gerçeklikler de vardır.
Mesela, sağlık bakanımız, yeni görülen pozitif vakalar üzerine 10 Nisan’da basına yaptığı açıklamada hükümetin salgına karşı neyi nasıl yaptığını ve bundan sonra muhtemelen neleri başarabileceğini çarpıcı bir şekilde özetlemiş oldu:
“Yurt dışından gelen tüm uçuşlar durdurulmalı.”
Sayın bakan bu talebi Bakanlar Kurulu’nda dile getirmiş olsaydı, belki de ulaştırma bakanının desteğini de alarak önemli bir konuda o kurula uyarıcı bir mesaj vermiş olurdu.
Bu talebi Başbakan’la en azından telefonla görüştüğü zaman ileri sürseydi oldukça anlaşılır olurdu.
Kriz masası ya da benzeri oluşumların bir toplantısında ifade edilen ‘uçuşların durdurulmasına’ dair görüşün önemli bir anlamı olurdu.
Ama sayın bakan bunu basına söylüyor. Ne yaptığını veya yapacağını değil, ne yapılması gerektiğini basına açıklıyor.
Sanki bu Bakanlar Kurulu hiç toplanmıyor!
Sanki Bakanlar Kurulu’nun salgına ilişkin bir gündemi yoktur!
Sanki Başbakan salgına karşı önlemler konusunda sağlık bakanıyla hiç konuşmuyor!
Sanki sağlık bakanı salgına karşı bazı önlemlerin basın mensuplarınca alınması gerektiğini düşünüyor!
Anlaşılan sadece bulaşıcı bir virüsün yarattığı tehditle karşı karşıya değiliz.
Ayni zamanda yönetim bozukluklarının yarattığı tehlikeleri de gözönüne almamız gerekiyor.
Ellerimizi sürekli sabunla yıkayarak ve kişisel izolasyon sağlayarak virüse karşı üstünlük kurabiliriz ama yönetim bozukluklarının yol açtığı tehlikeleri de hesaba katmamız gerekiyor.