Kimin gerçeği?
Uzun yıllar boyunca 1. Cumhurbaşkanı Denktaş, adadaki gerçekler temelinde bir sonuca varmak gerektiğini bıkmadan usanmadan dile getirdi. Kendisine göre adada iki ayrı halk, iki ayrı demokrasi, iki ayrı devlet, hatta sürekli haksızlığa uğramış ve yasal siyasi yapıdan kovulmuş bir mağdur taraf vardı. Yeni bir siyasi dönem bu “gerçekler” üzerinden şekillenmeliydi. Görüşmeler mümkün olduğunca bu temelde ilerlemeli, sonuç bu ayrılığı tescillemeliydi.
“Gerçekler” retoriği sadece Denktaş’ta kalmayıp, sırası ile hemen hemen tüm milliyetçi siyasetçilerin mottosu yani sloganı haline geldi. Kendisinin ardından 3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’ndan başlayarak UBP’deki şahinler de bu söylemi çoğalttıkça çoğalttı. Bugünlere geldik.
Kıbrıslı Türk sağı, Kıbrıslı Rum milliyetçilerle birlikte kendi yazdıkları geçmişi, yeniden gündem yaparak kendilerine referans göstermektedirler. Bugünden dünü okumaya kalkanlar ve o referanslara başvuranların varacağı yer bellidir. Milliyetçi çerçevenin kuşatması altında ayrılıkçı bir tavır, duruş. Hele hele bu referanslar üzerinden bir “gerçekler” tartışmasına girerseniz sonuç, milliyetçi çerçeve içerisinde bir yere savurur.
Malum, aslında hakikatler bireyin kendi yorumu ile ilintilidir. “Gerçek ise somut olandır”. Ancak hakikat kavramı yerine siyasetin popüler aklı tek doğrunun kendisi olduğundan hareketle, çoğu kez gerçekler ifadesi kullanmaktadır.
Bu bağlama yerleştikten sonra, kimi isterseniz kendinize öncü kabul edin, hangi görüşü savunursanız savunun, verili koşullar tarafından teslim alınmış, rejimin çizdiği sınırlar içerisinde siyaset yapan, sorgulamadan kabul eden bir teslimiyetçilikle karşı karşıya kalırsınız.
Bu basit hali analiz etmeden, başka bir tartışmaya asla girilmez.
Rejimin solu, devletin solu veya kalemi, dünya tarihi boyunca aydınların deşifre ettikleri, hesaplaştıkları düşünce şekilleri ve onların temsilcileridir. Bu türler hep oldular, en çok zararı sol hareketlere vermeye çalıştılar, ancak hep kaybettiler ve hep kaybedecekler.
Kıbrıslı Rum milliyetçileri ile birlikte, bugünkü fiili durumu yaratanların “gerçekliği” ile yeni bir dünya kurmak mümkün değildir. Mesele, görünenin ardındaki somut gerçeği gösterebilmek için, hakim algıyı, hakikat dilini kıracak, toplumu körleştiren baskın milliyetçi söylemlerin yarattığı yanılsamaları ortadan kaldıracak radikal demokratik, çoğulcu bir siyasi söylemi üretmek ve çoğaltmaktır.
Mutlak ve tek bir geçmiş yoktur.
Toplum olarak, 1964’te Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kaçtık mı yoksa mahana ile bizimkiler tarafından kaçırıldık mı? Toplumlar arası ilişkiler 1950’lerin sonlarından itibaren iki ayrı yapıya doğru ayrıştırıldı mı, ayrıştırılmadı mı? Bunu sağlamak yani toplumları bölmek için, bizzat biz kendi toplumumuza ve değerlerimize yönelik şiddet kullandık mı, kullanmadık mı? 1974 itibarıyla konfederasyon çalışmalarına başlandı mı, başlanmadı mı? KKTC’yi görev süresi biten Denktaş beyi bir kez daha Başkan yapmak için kurduk mu, kurmadık mı? Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni tarihten silerek toplumu cezalandırmadık mı? Adım adım çözüm ve işbirliği söylemleri 1984’lerden itibaren kurgulandı mı, kurgulanmadı mı? 1974 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir garantör ülkesi ve onun adadaki yasal askeri yapısı ile bir askeri darbe yapıldı mı, yapılmadı mı?
Bu soruları daha da uzatabilir, her biri için kaynak gösterebiliriz.
Mesele şu, Kıbrıslı Türk milliyetçilerinin “gerçekleri”nden hareket ettiğimiz sürece varacağımız yer, kendilerini farklı bir siyasi kimlik ve dil ile tekrarlayan retorikten başka bir şey olmaz. İstenilen, davet edilen ancak en çok da dikkat edilmesi gereken budur!
Kıbrıs’ı iki taraflı müdahale ile bölenlerin, onu yeniden birleştirme gibi bir derdi olamaz. İş yanıltılan toplumlara doğruyu söyleyebilmektir. Bu nedenle konfederasyon sahte bir iddiadır, ardında ayrılıkçılık yatmaktadır, diyoruz.
Dünü unutarak bugünü tek yanlı argümanlarla açıklayamazsınız. Federal akıl, barış aklı kendi referansları ile kendi siyaset dilini geliştirebildiği ölçüde değerlidir. Ötekisi çözüm değil ayrışma yaratır. Yani Denktaş beyin ayrılıkçı “gerçeği” üzerinden çözüm yaratmak mümkün değildir. Aynen milliyetçi Kıbrıslı Rum Liderlerin olduğu gibi…