Kimin kime ihtiyacı var?
Türkiye ile Kıbrıs’ın kuzeyi arasında var olan ilişkileri, meseleyi ada yarısından ‘görerek’ değerlendirme yoluna gideriz hep.
Oysa adına ‘ilişki’ dediğimiz şeyin gerçekliği, çift yönlü bir ‘akıma’ ihtiyaç duyar.
Bir ilişki, en az iki unsurun varlığıyla hayat bulur.
Ticari ilişkiler de…
Siyasi ilişkiler de…
Kişisel ilişkiler de…
Burada önem taşıyan bir diğer hayati unsur da kuşkusuz, ne tür bir ilişkiden bahsediyorsak edelim, bunun sürdürülebilmesi için hemen her durumda bir menfaatin de varlığına olan ihtiyaçtır.
Menfaat kelimesini illâki ‘olumsuzlama’ anlamında kullanmıyorum.
Nasıl ki devletler arası bir ilişkiden söz ederken bu ‘menfaat’ bağı politik, ekonomik veya askeri kazanımlar üzerinden kurulabileceği gibi, kişisel ilişkilerden söz ederken de çok daha insani kazanımlar üzerinden üretilebilecek bir bağdır kurulan.
Bu noktada da kilit kuşkusuz, karşılıklılık ilkesidir.
Bahsedilen bağın bir karşılığı yoksa, bir ilişkiden söz etmek mümkün olmaz.
Yani dolayısıyla da yukarıda sözünü ettiğimiz ‘menfaat’ her şekilde karşılıklı olduğu gibi, Türkiye ile Kuzey Kıbrıs arasında var olan ilişki de ama gönül, ama siyasi, ama ekonomik, illâ ki bir menfaat karşılığına dayanır.
***
On yıllardır, konjonktüre bağlı olarak dozu artan ya da sakinleyen ve aslında dünün, bugünün meselesi olmayan TC-KKTC ilişkileri tartışması, son günlerde yine son derece ‘popüler’!
Fakat ne yazık ki bu tartışma, yine tek taraflı bir düzlemde ilerliyor.
Türkiye ile ipleri germeden de sağlıklı ilişkiler kurulabileceği yönündeki ‘aklı selim’ önerme, yukarıda sözünü ettiğimiz ‘menfaatler’ meselesini göz ardı ederek, esasen Türkiye’ye duyulan ‘ihtiyaç’ savunuları üzerinden şekilleniyor:
‘Ekonomik olarak ayakta durabilmek için şu anda Türkiye’ye ihtiyacımız var’…
‘Dünyaya sesimizi duyurabilmek için Türkiye’ye ihtiyacımız var’…
‘Kıbrıs sorununu çözebilmek için Türkiye’nin desteğine ihtiyacımız var’…
‘Bir çözüm durumunda Türkiye’nin garantörlüğüne ihtiyacımız var’…
Yani var da var!
İyi de bütün bu denklemde, Türkiye’nin bize hiç mi ihtiyacı yok?
***
Türkiye ile Kıbrıs arasında var olan ilişkinin, salt bir ‘gönül’ ilişkisi olduğunu düşünecek kadar ‘naif’ olabilmek mümkün olsaydı keşke!
Ancak bunun böyle olmadığını bilecek kadar tarih ve tecrübe biriktirdik.
Pandora’nın kutusunu açar misali, ‘Stratejik çıkarlar’ sandığının kapağını açmaya kalktığımız anda, içinden fersah fersah uzunlukta bir liste çıkacağını yazmaya bile gerek yok.
Dolayısıyla da Kıbrıslı Türkler’in ‘gerektiğinde’ Türkiye’ye karşı yükselttiği sesleri, iki ülke arasındaki ilişkileri zedeleyeceği iddiasıyla bastırmaya çalışan her girişim, Türkiye’nin ‘bize’ olan ihtiyacını görmezden geldiği gibi, karşı kıyının tahakküm kapasitesini de cilalar, ilişkinin tek yanlı bir menfaat ilişkisi olduğu sanrısını kuvvetlendirip, meşrulaştırmanın yolunu açar.
Türkiye’deki iktidarların, Kıbrıslı Türkler’in üzerinde çeşitli yollarla kurmaya uğraştığı (ve büyük oranda kurmayı başardığı) baskının nedeni de budur.
Buradan yükselen sesler, onların tahakküm zeminini sarsacağı gibi, uzun vadede Türkiye’yi ada üzerindeki menfaatlerinden ırağa düşürme riskini de beraberinde getirecektir.
Bu belki çok iddialı bir tespit gibi görünecektir ama Türkiye ile Kuzey Kıbrıs ilişkilerinin bozulması, bizim ‘menfaatlerimizden’ çok, Türkiye’nin ‘menfaatlerini’ tehlikeye sokar.
Bu nedenle eğer gerçekten sağlıklı bir ilişki zemini ihtiyacındaysak, bu zemini yaratmanın yolu susmaktan değil, tam aksine susmamaktan geçer.
İşte o zaman belki taraflar, gerçek anlamda ne kaybedip ne kazanacaklarının hesabını yapmaya koyulabilirler.