Kimlik savaşları…
Kuzey Kıbrıs’ta siyaset ve toplum anketi üç gün yayınlandı Yenidüzen’de…
Farklı, ilginç sonuçlar var ankette… Bazen tahmin edilen ama bazen de edilemeyen…
Beklentilere göre bazen memnun edici, bazen de rahatsızlık veren bulgular…
Anket, Kıbrıslı Türkler ve 1974’ten sonra Ada’ya gelen Türkiyeli ve KKTC vatandaşlarının benzer veya farklı yaklaşımlarını belirledi.
Örneğin Kıbrıslı Türkler arasında Federasyon yaygın bir beklenti iken Türkiye’ye ‘ilhak’ Türkiyeli kesim arasında öne çıkabiliyor…
“Kendinizi nasıl tanımlarsınız?” sorusuna Türkiyeli göçmenlerin %27 oranında Kıbrıslı Türk, %4.5 oranında Kıbrıslı olarak cevap vermesi en azından benim için memnun edici bir durumdur.
Bu demektir ki belli bir kesimde, sanırım burada doğan veya buralara küçük yaşta gelenlerin verdiği cevaplarla, olması gereken, doğru asimile biçimi oluşmaya başlamış.
Belki de burada verilen bu sonuç, başka merkezlerin de bilgisinde olacak ki Kıbrıslı Türklerin de kendilerini daha çok Türk/Müslüman hissetmesi için kendilerince olması gereken çalışmalar çoktandır ülkemizde yürütülmeye çalışılıyor.
***
Başka bir sonuç ise Türkiyeli göçmenlerin %56’sının vatanları olarak Türkiye’yi tanımlamaları… 1974’ten sonra gelmiş, KKTC vatandaşı olmuş ama önemli bir oranda Türkiyeli göçmen vatanları olarak Kıbrıs’ı görmüyor.
Çoğu insan örneğin Cumhurbaşkanları olarak Recep Tayyip Erdoğan’ı görüyor... Hoş, Cumhurbaşkanımızın kendisi, Başbakanımızın kendisi de “Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan” deyip 10 cümlelerinden 9’unda şükran çekerlerken Türkiye’den gelen göçmenlerin Erdoğan’ı Cumhurbaşkanları olarak görmeleri hayda hayda normal sayılabilir.
***
5+1 görüşmelerine giderken “iki devlet üzerinden görüşürüz” diyerek gidecek olan Türk tarafı, aslında bu ankette de verilen bazı sonuçlara göre kendileri açısından memnun etmeyen bulguları geri çevirmeye, kendileri açısından memnun edici sonuçları da daha ileriye götürmeyi amaçlıyor dersek yanlış olmaz.
Tabii bu anketin sonuçlarına bakarak politikalarını geliştiriyorlar anlamı çıkarılmasın ama bu anketin de ortaya koyduğu Kıbrıslı Türk ve Türk göçmenlerin siyasi ve toplumsal tercihleri mutlaka ki sürekli anketlerle politika geliştiren AKP iktidarı tarafından önceden saptanıyor ve beklentilere göre o tercihler beslenmeye veya engellenmeye çalışılıyor.
***
Çaresiz gibi görünebiliriz belki, eylemler Elçiliğin duvarında eriyor gibi de gelebilir ama direnmek, mücadele etmek sürekli birilerini rahatsız eder…
Rahatsız ettikçe edilmeli, bir şeylere isyan ettikçe etmeli, tepki göstermeli, söylemeli, konuşmalı, tartışmalı, fikirleri çatıştırmalıyız…
Ta ki birileri duyana, fark edene kadar…
Gelecek de gelecek…
Bahar geldi yavaş yavaş… Yağmurlar henüz bitmediyse de, baharın yeşilliği, rengârenk çiçekleri yayıldı her yere… Ovalar, dağlar, evlerin bahçeleri taze umutlar, yeni hayallerle bezendi…
Bezendi ama doyasıya yaşayamıyoruz ne yazık ki…
Pandemi, yeniliği, tazeliği, hayalleri engellemeye devam ediyor… Biraz umutlanmak, gelen baharı taşkınlıkla yaşamak istiyor insan ama bir şeyler ona engel oluyor…
Gülmeyi de, hayal kurmayı da, umutlanmayı da, sevmeyi de, sevilmeyi de erteliyor sanki… Böylesine bir salgın varken sevmek, sevilmek, hayal kurmak ne ki! Hakkım var mı buna sorgulamasını yapıyor kafasında…
Bekliyor, “onların da zamanı gelecek” diyor içinden, beyninin, yüreğinin bir köşesine saklayarak…
Oysa ki öyle güzel ki bahar… Taşmak gerek bugünlerde… Coşmak, eğlenmek… Sevmek, sevilmek… Arıların çiçekten çiçeğe konmasını, kelebeklerin dansını izlemek, yenilenmek ve enerji toplamak…
Bekliyoruz… Mutlaka güzel günler gelecek… Eskiyi özlemek her zaman iyi değil! ama bu kez eski günlerdeki kucaklaşmayı, dost sohbetlerini, iki kadeh içkinin serkeşliğini özlüyor insan…
Aile ziyaretlerini, üflenen doğum günü pastalarını, meyhane sofralarını, memleket gezilerini, uçağa atlayıp bir yerlere gitmeyi…
Bahar bunları da özletiyor işte… Ama gelecek, biraz daha dişimizi sıkmakta fayda var.
Dostlarımız da özgürlük istiyor!
Neredeyse artık herkesin evinde bir köpek var… Hatta 2-3.
Bu köpeklerin dolaştırılması sorun ama… Evin içinde veya bahçede bağlı köpeğinizi bazen dolaştırmaya çıkarmak istiyorsunuz… Aslında dolaştırmak zorundasınız, enerjisini biraz boşaltmak, bacaklarını biraz açmak gerekiyor evinizdeki o dostların…
Ancak dolaştırmak bir sorun.
Bir parka götürmek istiyorsunuz… Bakıyorsunuz ki parkın tabelasında ‘köpek dolaştırmak yasak’ diyor… Bir yürüyüş yoluna götürmek istiyorsunuz… Bakıyorsunuz ki orada köpek dolaştırmayı yasaklıyor…
Neden;
Köpeklerin pislikleri orta yerde kaldığı için… Köpeği cezalandırıyoruz bu durumda… Oysaki köpek sahiplerinin ceplerinde bir poşetle dolaşmasını sağlayabilsek o dostlarımızın da daha yaşanası bir hayatları olabilir. Köpeğinin pisliğini temizlemeyen ve kendilerine köpek sahibi diyenler, biraz daha bilinçli olabilir. Çünkü ‘köpeğini parkta dolaştırma’, ‘yürüyüş yoluna girme’, ‘evimin önünden geçirme’ yasakları sürdükçe o canların nerede dolaşması, nerede enerji atmaları beklenebilir ki!