1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. KIRILA KIRILA İLERLEMEK
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

KIRILA KIRILA İLERLEMEK

A+A-

Hayat hep şaşırtıcı hep sürprizlerle dolu. Şansıma iyi bir sürpriz düşseymiş bari. İstanbul’daki tatil günlerine kırık ayakla devam etmek zorunda kalan bir Neşe var şu an. Son sıralar öyle büyük acılara tanık olduk ki hiçbir şey üzülmeye değer gelmiyor bana artık. Hayat ne getirirse gelsin önünde sağlam durmaya çoktan karar vermişim zaten. Bu da geçer diyorum.

Büyük acılar yanında kendi acısından söz etmekten utanıyor insan.  Her zorluk bir hayat dersi diğer yandan da. Daha önce kolunu bacağını kıranlar beni çok iyi anlayabiliyorlar. Başkalarına bağımlı olma durumu bu. İyi ki bana hizmet etmeye gönülden hazır böyle güzel arkadaşlara sahibim. Yine de zoruna gidiyor insanın. Başkalarına yük oldum diye dertleniyor.

Küçükken hasta olmanın hoşuma gittiğini anımsıyorum. Evde herkes benimle ilgilenirdi çünkü. Annem mutlaka komposto yapardı. Hasta yiyeceğiydi komposto. O yıllarda kızamık, kabakulak gibi evdeki çocuk nüfusun topluca geçirdiği hastalıklar olurdu. Hasta olduğumda gündem benim etrafımda dönerdi. Yatakta bir prenses gibi hissederdim kendimi. Bir miktar ilgisizlikten mustariptim besbelli diğer zamanlarda. Yatağa düşsem de benimle ilgilenseler diye düşündüğümü anımsıyorum çünkü. Bazen de onları cezalandırmak için başıma kötü bir şey gelmesini diler o zaman neler yapacaklarını, benim için nasıl üzülüp kaygılanacaklarını hayal ederdim. Bu iyi gelirdi bana.

Sanki o yıllarda kurban olmak prim yapardı. Bazı insanların sürekli bu kurban psikolojisi içinde davrandığını hissederdim. Başkalarının merhameti bir alışkanlık yapmıştı sanırım. Zaten toplum olarak da kurban rolündeydik. Zalim Kıbrıslı Rumlar karşısında kurban Kıbrıslı Türklerdik. Dünyanın ilgisini üzerimize çekme çabasındaydık. Lobicilik için hazırlanan broşürlerde acındırma cümleleri oldurdu hep. Kurbandık gerçekten de; bu tartışılmaz. Ama bir süre sonra bu rolün güvenli alanına sığınmıştık sanki. Bütün kurbanların yaptığı gibi. Belki de çıkış yolu bulamadığımız için böyleydi. Bir süre sonra da çıkışsızlık kimliğimiz haline gelmişti zaten. 1974’ten sonra kurbanın zalim de olabileceğine tanık olduk. İntikam sarmalı işlevini yerine getirdi.

Kurban rolünden nefret ettim hep sonraları. Bu kesinlikle Kıbrıslı Türk olmakla ilgili bence. Ne olursa olsun ayaklarım üzerinde durabileceğime inandım. Ayak kırık olunca olamıyormuş ama kelime anlamıyla. Mecaz olarak bir miktar mümkün ama.

Şu günler şımartılmakla meşgulüm. Eve gelen çiçekler, çikolatalar, geçmiş olsun telefonları filan… İyi geliyor bu bir miktar. Mahcup da etmiyor değil.

İnsan kendini yeni baştan inşa ediyor kimi dönemlerde. Hayat sayısız sınavla dolu. En iyi rehber vicdanı insanın. Başkalarını düşünmek, başkalarına özen göstermek iyi birer insan yapabiliyor bizi.

Kırıla kırıla devam ediyoruz işte yolumuza. Hayata kırılmış olarak başlamışız zaten pek çoğumuz. Ömür denen yolun engebelerini aşarak büyüyoruz. Bazı sınavlar fazla çetin ama olsun.

Bazı insanlar ağızlarında gümüş kaşıkla doğmuş ama onların da bizim bilmediğimiz başka zorlukları vardır eminim. Daha önce de yazmıştım, acılara talimli olmayanlar ilk acıda yerle bir olabiliyorlar diye. Hep gözlemlemişimdir bunu. Benim için çok sıradan bir acının bir başkasını nasıl yıktığını yani.

Hayat neler öğretmiyor ki insana. Her deneyim bir zenginlik bir başka açıdan bakılınca. Ana sorununun hep çözümsüz kaldığı, adı anılınca akla gelen ikinci kelimenin sorun olduğu bir ülkede yaşıyor olsak da bazı küçük sorunları çözme yeteneğimiz var herhalde.

Kötü sürprizler gibi iyileri de başıma gelecektir; eminim bundan. Bir de her kötünün içinde bir iyi oluyor çoğu zaman. Kötü, iyinin değerini anımsatıyor en azından.

Şu an ayağı kırık bir Neşe olarak gezinti halime bir durak vermemi istemiş belki de hayat. Yerine otur ve çalış biraz demiş olabilir örneğin. Şiir Tanrıçası küçük bir ders vermek istemiş belki de bana. Kötü sürpriz sıramı böylece savmışımdır belki de. Kim bilir?

 

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 1274 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar