1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. KIRILGANLIK VE GÜCÜN BULUŞMASI
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

KIRILGANLIK VE GÜCÜN BULUŞMASI

A+A-

Bir zamanlar şiir sanki benim keşfettiğim bir şeymiş gibi davranırdım. Daha doğrusu kendi yazacağım şiiri kendim keşfetmeliydim. Bu dünyada daha önce kimsenin yazmadığı bir şeyi kimsenin yazmadığı bir biçimde yazacaktım. Bütün etkilenmelerden uzak, yepyeni bir şiir yaratmaktı hayal ettiğim. Aslında sözcüklerle ulaşacağım bir masumiyetti belki de peşinde olduğum. Sadece sözcükler ve ben. Evrendeki yalnızlığımın sureti. Onunla kuracağım saf bir ilişki. Benim benzersiz parmak izim ve içimdeki özgün sesin kelimelere geçişi.  Sanat, edebiyat tarihi bunun mümkün olmadığını gösteriyor oysa. Şu veya bu biçimde bazı etkiler altında kalmaman olası değil. Çaylak şair ustaya der ki: “İyi bir şair olmak istiyorum. Ne yapmalıyım?” Usta: “Git yüz şiir ezberle ve gel der” Çaylak şair bir süre sonra yüz şiir ezberleyip gelir ve ustaya sorar: “Şimdi ne yapayım?”. “Şimdi hepsini unut” der usta.

Unutmak mümkün mü? Sanmıyorum. Evrenle hatta dille bile yalnız kalmak mümkün değil. Bir uğultular tünelindeyiz artık. Üzerimize boca edilen imgeler, sesler, kelimeler arasındayız. Hangi cümleler bize ait, hangi düşünceler kendi özgün düşüncelerimiz, orada bile bir kargaşa var.

Şiirle, yazıyla kurulan ilişkinin bir saflığı, yaratma anının soyutlanmışlığı önemli sanki. Yani bir başkasının okuyacağını düşünmeden yazmak. Kendi iç sesinle baş başa kalabilmek.

En önemlisi kendi içinde, kendi belleğinde ve zihninde neler olduğu. Ne kadar derin olduğun ve hayata dair okumalarının zenginliği. Yazdığın şey bir biçimde ele veriyor seni. Gizlemeye çalıştığını ortaya çıkarıyor. Şiirin titriyor, tınısı kederle akıyor sen istemesen de. Travmaların başını uzatıveriyor dizeler arasından.

Şiir kırılganlıklarımızın dili bir anlamda. İçimizi açığa çıkarabilen, bizi çırılçıplak yapan. Nasıl bir insanlık ideolojisi taşıdığımızı ayan beyan eden. Kalbimizin rengini ele veren.

Şairlerine benzemeyen şiirler vardır. Bu epey kuşkuya düşürür beni. İntihal kuşkusu yaratır. Oldukça sofistike duran bir şiire rağmen gündelik hayat içinde çok sığ, yüzeysel yorumlar yapan biri mesela. Estetik algısı son derece düşük görünen biri. İnsan şaşırtıcıdır elbet ama bütün kimliklerimiz bir biçimde sirayet eder düşünsel varlığımıza. Bir şairin günlüklerini okurken onun sınıfsal kimliğini görebilirsin bir biçimde. Oldukça yoksul, kırsal kesimden gelme bir yazarın günlüklerini okuyordum. İntihal hissini veren, oturmayan pek çok şey vardı. Elit bir yaşantı yansıtılıyordu adeta.

Neyin taklit, neyin kopya, neyin sahte olduğunu ayırt edemeyeceğimiz zamanlardayız. Yapay zekâ yani sahte zeka günümüzün egemeni. Sanat, edebiyat da payını alıyor bundan. Birden çarpılıyorsun sonra sahte olduğunu, taklit olduğunu, büyük bir esinlenme taşıdığını fark ediyorsun. Bazen fark etmeyip aldanıyorsun. Orijinalini görmemiş ya da okumamışsındır henüz. Birgün karşına çıkıyor sonra.

Çok beğendiğim bir yaratımın taklit olduğunu, hatta birebir intihal taşıdığını görmek şok ediyor beni. Bir avuntu yaratıcının bunu bilinçli yapmamış, bir biçimde belleğine yazılanı yansıtmış olması.

Çok özgün bir şey görünce büyüleniyorum birden. Özgün olduğundan nasıl emin olabiliyorsun diyebilirsiniz. Benim için yepyeni bir şey ve öylesine güçlü ki çakılıp kalıyorum, gözyaşlarımı tutamıyorum kimi zaman. Bir kuyumcu gibi anlayabiliyorum sahte olmadığını.

İçimi çok yaralayan, tek bir kişi ile bile paylaşmadığım bir intihal hikayesi var. Benim için bir zamanlar çok özel olan biriyle ilgili. Bir biçimde kendisi itiraf etmek zorunda kaldığında donup kalmıştım. Tek bir kişiye bile söz etmedim, böyle bir gerçek yokmuş, duymamışım gibi davrandım. Henüz de hazır değilim paylaşmaya. Kimseye de bir yararı yok zaten.

Geçenlerde bir Fransız düşünürün kitabını okuyordum ve çok sevdiğim bir şairin en çarpıcı dizelerinden birini gördüm metinde. Bir rastlantıdır, bir biçimde zihne kazınanın açığa çıkışıdır diye düşünmek istedim.

Kötü olan birisinin türlü sahtelikle üzerimizde iktidar kurup hiyerarşik bir yükselişe geçmesi... Sahte parıltısı ile bizi soluklaştırmaya çalışıp böbürlenme saraylarına tırmanması… Bu tam da yaşadığımız zamanların hikayesi aslında. Gerçekten mütevazi olan, kendinden kuşku duyan, bağırmak yerine fısıldayan, içindekini korkusuzca ve cömertçe açığa çıkaran iyi geliyor bu nedenle bana. Kırılganlık ve gücü aynı bünyede barındıranlara bayılıyorum.

Bu yazı toplam 1985 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar