Kirli Eller
Adamlar büyük bir kapıdan içeri girdiler.
Arkalarında bayraklar vardı.
El ele sıkıştılar.
Bölünmüş başkentin ortasında kendi kendilerine yeni bir satranç oyununa başladılar.
Ak ile kara bir tahtanın ortasında, eller yönetti kendilerini, bir ileri bir geri oynaştılar.
Dillerden eski kelimeler döküldü.
Paçalarından dosyalar döküldü.
İplerini verdiler başkalarına, öyle başladılar oyuna.
Böylece,
Adamların ellerindeki kirler bir birlerine karıştı, yamandı ağızlar, dudaklar kilitlendi.
Onlarca yılın kirli yolunu temizlemek için eski süpürgeler seferber olacakmış dediler.
Ahali güldü ve sustu sonra.
Gidip kaç kahve içtilerse artık, kursaklarına kirli işbirlikleri bandırıldı.
Bir iki üç.
Uygun adım marş!
Talimatla egemenlik, halk, temiz siyaset.
Biri fermanı tutar, biri harikalar diyarında ellerini temiz sanar, üç günlük siyasetçinin diline bal bandırılır, öylece iki bayrağın önünde kendini devlet adamı sanır.
Bakarsın gök aynı, dağlar sarıya, mevsimler yaza dönmüş.
Atı alan Üsküdar’da kendine yiyecek yeni mezeler, yeni masalar, yeni koltuklar bulmuş.
Sanırsın ki devlet adamı, ellerini ovuşturan bir elçinin dudak erkanı.
Hayır bu bildiğiniz elçi değil.
Yüksek forslardan gelen, talimatla altlık-üstlük ilişkisi içinde altta kalmayı seçenlerin makam-ı erkanı.
Altta kalmak.
Ellerini kirli ellere uzatan, tutan, sıkan, sonrasında söylediği herşeyi yalayan bir adam-ı merkeziyetçi. Merkeziyetçi bir hürriyet hülyası, kültürel asimilasyonun piyonu, ya da yokülkenin ortasına kurulmuş fabrikanın ayarı.
Bu ülkenin fabrika ayarları var.
Döndükçe çarklar, yeniden başa saran.
Belki bir zehirlenme, illa ki ben diyen bir adam merkezli alt yapılanma.
Ne yapı ama!
Temiz diyen diller, kirli ellerle pazarlık masasına oturdu.
Masanın ortasında koltuklar vardı.
Paylaştılar, bölüştüler ve kurdular.
Kirli ellerle mahkemeye gelinmez belki ama gelinir kokuşmuş ellerle siyaset kürsüsüne.
Oturulur, bir güzel pislenir siyaset,
Bir güzel memleketin içine,
gençlerin geleceğiyle birlikte, iç edilir.
Burada kalacaksın.
Tam burada.
Dikilitaş’ın kuzeye bakan yüzünde, taş olmuş bir kirli siyasetin içinde yaşayacaksın.
Yaşlanacaksın.
İstedileri budur senin için.
Belki, bir çıkış yolu vardır.
Onu bulana kadar önüne konulan bu pis tabağın içinde devletçilik oynayacaksın.
Dün dünü, bugün bugün diyen adam-akılsız bir siyasetin içinde bu ülkede yeni bir yol bulmak zordur.
Ama imkansız değildir.
Gün be gün, göreceğiz:
İlk piyonları sürecekler ön saflara,
piyonlar bir birlerini yiyecekler
Sıra atlara, sonra kalelere gelecek.
Paylaşacaklar arsa arsa, makam makam, maaş maaş.
Ama onlar da gün gelecek iplerini verdikleri eller tarafından talimatla devrilecekler.
Bizler Sisifos gibi bir kayayı taşımaya mahkum edildik.
Bir iki üç ama...
Yılmadan yeniden diyeceğiz.