1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kişisel Bir Yolculuk ve Osman Türkay Anıt Projesi Üzerine
Kişisel Bir Yolculuk ve Osman Türkay Anıt Projesi Üzerine

Kişisel Bir Yolculuk ve Osman Türkay Anıt Projesi Üzerine

4 heykel sempozyumuna katılmış bir sanatçının, kendi ülkesinde bütün kişisel gayretine rağmen böylesi bir fırsatı ancak 16 yıl sonra yakalaması, yine de sevindirici bir gelişme.

A+A-

Zehra Şonya
[email protected]

 

Heykel eğitimi almış bir sanatçı için kamusal alana eser koymak şüphesiz ayrı bir öneme sahiptir. Hele benim gibi 2001 yılından bu yana sayısız maket ve tasarım yapmış, kapılar aşındırmış, önemini anlatmaya çalışmış fakat maket yapmaktan öteye gidememiş, birçok olumsuz tecrübeleri içinde biriktirmiş bir sanatçı için. Güney Kıbrıs’ta, Türkiye’de ve Çin’de toplam 6 dış mekan heykeli yapmış ve uluslararası 4 heykel sempozyumuna katılmış bir sanatçının, kendi ülkesinde bütün kişisel gayretine rağmen böylesi bir fırsatı ancak 16 yıl sonra yakalaması, yine de sevindirici bir gelişme. 45 yaşına merdiven dayadığım şu günlerde, uzun senelerdir parmaklarımdaki sorunlar dolayısı ile taş yontmaktan uzak durmuş olsam da sevindirici.  Böylesi büyük ve taş yontu üzerine kurgulanmış bir projeden sonra artık parmaklar ne kadar işe yarayacak sorusu zihnimin bir ucunda dolana dursun, sonuç olarak değeceğini biliyorum. Değecek, çünkü bu proje sanatçısının senelerdir kafasında dolanan heykele, heykelle çevre ilişkisine, kamusal alana ve ülkedeki anıt mantığına karşın geliştirdiği birçok düşüncenin ve alternatif bakış açılarının olabileceğini gösterme şansı, senelerdir demek isteyip de diyemediği, göstermek isteyip de gösteremediği anlayışların bir parçası.

Şüphesiz heykel boşlukla ve çevresiyle var olan bir sanat dalıdır. Bu açıdan resim ve diğer plastik sanatlardan ayrıldığını düşünebiliriz. O nedenle yaptığınız heykeli nereye koyacağınız, nasıl sergileyeceğiniz veya hangi mekana heykel yapacağınız önem kazanır. Eserin konulacağı mekanı görmeden yaratım veya tasarım sürecine girmediğim gibi, atölyemde yaptığım kişisel heykellerime gerekli olan mekanı bulmayınca da sergi açmayı tercih etmeyen bir anlayışa sahip olduğumu belirtmek isterim. Akademide pek üzerinde durulmamış olsa da heykelin çevre ile ilişkisi sadece boşluk veya uzamsal anlamda kalmamalı. Sadece ebat sorunu olarak da ele alınmamalı. Özellikle kamusal alana dikilecek heykel veya anıt projelerinde mekanın ve çevrenin karakteri, hangi malzemelerle ve renklerle donanmış olduğu, mekanın insanların yaşantısında nasıl kullanıldığı, ilişkisinin ne boyutta olduğu da düşünülmesi gereken veriler içinde olmalı. Ne yazık ki ülkemizdeki anıt projelerinin böylesi kaygılar güdülerek yapıldığını söyleyemeyiz. Birçoğu ebatsal ve mekansal sorunlar yaşamaktadır. Ya aşırı büyük, ezici, baskıcı veya çevre ile hiçbir ilişki kuramayan ayrıksı nesneler olarak durmaktadırlar. Fiziksel çevre ile ilişki kuramayan bu anıtların insanlarla ilişki kurmasını nasıl bekleyebiliriz? Böylesi eserlerin insanlarla ilişkisi üzerine düşünmek bir sanatçının yaratıcılığını engelleyen veya gereksiz görülen bir olgu mudur? Sonuç olarak bu anıtlar ne için ve kimin için yapılmaktadır? Diğer açıdan anıt projeleri o kavramı veya kişiyi ne kadar yansıtabilmektedir? Bir kişiye benzeyen bir heykel dikildiğinde o kişiyi tanıtmış, yapıp ettiklerini, kişiliğini,  dünyasını veya görüşlerini da var etmiş olur muyuz? Sadece estetik ve benzetme kaygılarını gütmek yeterli midir? Bu ve benzeri soruları en azından sanatçı kişiliğin sorgulaması gerektiği kanaatindeyim.

Ülkemizdeki anıtların birçoğu iki farklı anlayış üzerine inşa edilmiştir. Kişilerle ilgili olarak figüratif diyebileceğimiz suret anlayışı veya bazı kavramlarla ilgili olarak soyut bile diyemeyeceğimiz çıkıntıların ağırlıkta olduğu biçimler silsilesi. Bu iki anlayışın ötesine geçmek mümkün değil mi? Dünyadaki örneklere baktığımızda oldukça mümkün olduğunu görebiliriz. Diğer yandan şehirlerimize baktığımızda estetik mekan yaratma anlayışının ise hala daha oldukça uzakta olan bir kavram olarak durduğunu görmekteyiz. Oysa ki dünya bunları uzunca süredir geride bırakmış durumda. Çocukların içinde oynayabileceği heykeller, insanların içinde yaşayabileceği heykeller, sadece mekanı estetik kılmak için yaratılan biçimler, heykel ile dolayısı ile sanat ile insanların hayatlarında bir değişiklik yaratan anlayışlar ve jestlerle dolu örnekler, insanlarla bire bir ilişki kurabilen daha insani, daha sivil diyebileceğimiz niceleri bu dünyada yer etmiş durumdadır.

Çevreye dikelecek heykellerin illa ki anıtsal özelliği olmasına gerek yoktur, illa ki bir şahsiyeti temsil etmesine de. Girne Belediyesi Kuzey Kıbrıs’ta ilk defa bu mantığı aşarak I. Girne Uluslararası Heykel Sempozyumu’nu gerçekleştirmiş durumda.  Bu sempozyumun devamlılığı şüphesiz önemli, yine de ilk defa bir belediye başkanı, ekibi ve meclis üyeleri böylesi bir olay için kaynak ayırıp yapılmasını gerekli görmüştür. Ve yine Girne Belediyesi bir sanatçı için, uzay şairi Osman Türkay için kaynak ayırarak onun anısına, ısrarla bir anıt projesi yapma kararlılığı göstermiştir. Bunun da bir yerli sanatçı tarafından yapılmasında ısrar etmiştir. Bunlar senelerdir istenen, arzulanan ama bir türlü gerçekleştirilemeyen doğru politikaları ve gelişimi işaret ediyor. Ayrıca belediyecilik ve şehircilik adına ufukta beliren değişimlerin ayak seslerini müjdeliyor. Örnek alınması, teşvik edilmesi ve alkışlanması gerekiyor. Yeri gelmişken bir sanatçı ve vatandaş olarak kendilerine teşekkür ediyorum.

Girne Belediyesi Başkanı sayın Nidai Güngördü’nün huzuruna çıktığımda Osman Türkay’la ilgili anıt projesi yapacağımdan habersizdim. Sevgili Derman Atik ile yaptığım ön görüşmelerde bahsettiğimiz heykel atık metallerden yapılacak, insan ebadında figüratif bir çalışma idi. İnsanların daha rahat iletişime geçebileceği, yanına oturarak veya durarak resim çektirebileceği sevimli, esprili bir heykel örneği yaratmaktı. En azından benim zihnimde olan buydu. O nedenle bir anda duraladım, anıt projesi benim açımdan çok daha ciddi, ağır işçilik gerektiren ve yukarıda bahsetmeye çalıştığım sorunlarla ilgili olarak sorumluluğu çok daha fazla olan bir olaydı. Üstelik belediye başkanı benden herkesin anlayabileceği bir anıt projesi istemişti. Zihnindeki şey doğal olarak figüratif bir çalışma idi. Belediye başkanıyla tartışmaya gerek yoktu, sonuçta kaygısını anlamıştım ve bu kaygıya kendimce çözümler geliştirebileceğimi biliyordum. Sonrasında mekanı görmek istediğimi ilettim. Bayındırlık bölümünden Ali Tekniker’le mekana gittik.  Mekanı soludum, yapısına baktım, büyüklüğüne, dokusuna, çevresine, belediyenin o bölge ve alanla ilgili gelecek planlarını öğrendim, mekana komşu olan binaların işlevlerine baktım, tarihi bir kilisenin varlığı o bölgeden uzak bir yere heykeli konumlandırmam gerektiğini söyledi, spor kulübünün orayı kullanma biçimi de yine bu konuda bana ışık tuttu ve halkın meydanla olan ilişkisi ve orayı nasıl kullandıkları vb. bilgileri aldım. Meydanın zemininde değişiklik yapma olasılığını, otobüs durağı ve bazı ışıkların kalkma ihtimali ve daha birçok soru ve alınan cevaplar. Sonrasında ana sorunumuz Osman Türkay…  Herkes kadar uzay şairi olarak anıldığını ve Nobel’e aday gösterildiğini biliyordum. Bunları bilmek bir şairle ilgili anıt projesi tasarlamaya yetmiyordu. Hakkında yeterli sayıda kitap ve kaynak bulduğumda kendimi şanslı hissettim,  hayatı başlı başına enteresan ve sıra dışıydı, başka türlüsü de beklenemezdi. Çocukluğunun geçtiği Ozanköy’e dikilecek bu anıt daha da önem kazanmaya başladı, şiirleri, şiirleri üzerine yazılan değerlendirmeler hepsinin bende yer etmesi ve bir potada erimesi, birleşmesi gerekiyordu. Mekansal, işlevsel, anlaşılabilirlik, şair ve bunları bir araya getirecek sanatçının kendisi, beş bacaklı çözülmesi gereken problemler yumağı. Beşi bir yerde varlığını sürdürecek ve yaratıcı sanatsal bir esere de dönüşebilecek. Zor iş.

İki maket yaptım. Biri istenildiği üzere figüratifti, diğeri ise beş farklı problemin sanatçı tarafından çözümünü içeren taş bloklardan oluşacak projeydi. İlgili kişilere taş yontu projesini yapmak istediğimi ve nedenlerini anlatım. Bu konuda hiçbir sorun yaşamadık, ne de olsa anlaşılırlık problemini çözen ve ötesini de içeren bir tasarım vardı ortada. Bu projeyi anıt veya heykel olarak adlandırma konusunda zorlanıyorum. Çünkü benim için bunların da ötesinde mekansal bir tasarımı da içeriyor. Oturma gurubu olarak da düşündüğüm, aynı zamanda heykelin ve mekanın da bir parçası olabilecek 3 ana taşa eşlik edecek 4 küçük taş parçası yontulacak. Taşlar 25cm kısa gelmiş olsa da bunlardan 2 tanesi 3m yüksekliğinde ve 2 metre genişliğinde düşünülmüştü. 3. büyük taş blok ise 1.20 m yüksekliğinde ve 1 m genişliğinde. Taşlar bilinçli olarak mermer olarak seçilmemiş Kıbrıs’a özgü olan sarı taşa yakın Lime Stone seçilmiştir.

Ana parça üzerine ise yaklaşık 60 cm çapında bir yuvarlak delik açılarak şairin yüksek kabartma portesi kilden yapılıp polyester kalıbı alınıp yerleştirilecektir. 2 büyük blok taşa göre daha küçük olan parça (1.20m yükseklik 1 m genişlik)  üzerine ise aynı mantıkla sanatçının Türkçe ve İngilizce özgeçmişi yazılacaktır. Ayrıca paslanmaz metalden 8cm’lik çapa sahip olacak olan metallere de şairin seçilmiş şiirlerinden (Türkçe ve İngilizce)  mısralar yer alarak taşların üzerine monte edilecektir. Bu parçaların ayrıca heykeller üzerinde parlayacağı ve gün ışığının değişmesi ile mekana yansıyacağı ve pırıltılı uzaysı bir görüntü yaratacağı hayal edilmiştir. Bu şekilde herkesin anlaması probleminden de öte bilgi verici, aktarıcı ve şiirleri de okunur yapma şansı yakalanmış olacak.  3 ana taş bloğun dizilişi evrenseldir, ayrıca mekanın en kullanılmaz ve ölü bölgesine konumlandırılmıştır. Yine de 4 küçük oturma grubu olarak da tasarlanan parçalarla mekana yayılan ve mekanı kucaklayarak bütünleşecek bir yapıya sahiptir. Kendi estetik ve mekan anlayışım da taşlarla hayat bulmaktadır.

Zemin ve çevredeki değişikliklerle daha çok mekan düzenlemesi olarak gördüğüm bu anıt projesinde ise hedeflediğim; insanların mekan içinde gezmesi, görmesi, okuması, düşünmesi, şiirlerle bağlantı kurması ve onun da ötesinde kendi şiirlerini yazabilecek bir alana sahip olması. Şairin dünyasıyla buluşup yeni dünyalara şiir yolu ile imgelem ve düş yolu ile kanat açması. Çok şey istediğimin farkındayım, umarım ki hayal ettiğim bu etkiyi yakalayabilecek bir projeyi ortaya koymayı başarırım.

Her eserin veya her projenin-işin şüphesiz eleştiriye açık tarafları olacaktır, eleştirilecektir. Osman Türkay anıt projesi de, Girne Belediyesinin ilkini gerçekleştirdiği heykel sempozyumu da. Eleştiriler bir sonraki adım için gereklidir. Daha iyisini yapabilmek ve zihinleri farklı çalıştırmak için elzemdir. Bu açıdan yapılan heykel sempozyumunun yapılma biçimi ve şekli eleştiriye açıktır. Şimdilerde ortaya çıkan ürünlerin nereye nasıl konulacağı iyi düşünülmeli ve tartışılmalıdır. Bu konuda meclis üyelerinin kararı yeterli görülmemelidir. Özellikle heykelin mekanla olan ilişkisi göz önüne alınarak farklı uzmanlık alanlarından da kişilerin bu karar mekanizması içinde olması kaçınılmazdır. Osman Türkay anıt projesine gelince… Ağustos ayında halkla buluşacak. Sonrasında eleştirileri okumak ümidi ile.

                                                                                          

Bu haber toplam 3047 defa okunmuştur
Gaile 409. Sayısı

Gaile 409. Sayısı