1. YAZARLAR

  2. Derya Beyatlı

  3. Kıskanıyor tabii insan
Derya Beyatlı

Derya Beyatlı

Kıskanıyor tabii insan

A+A-

 

Bir Türk, bir İskoç, bir Fransız, bir İsveçli ve bir Kıbrıslı diye başlayan fıkraları anımsatıyor bana bu akşam masamız. Sürekli gittiğimiz lokantanın sahibi ‘Birleşmiş Milletler olmuşsunuz yahu siz, içerde bir de İngiliz var, yanınıza göndereyim mi?’ diye şakalaşıyor bizimle.

Seyahatten girip, spiritualiteye uğruyor, standup festivallerden çıkıyoruz. Türkçe, İngilizce, Fransızca arasında gidip geliyor, arada ikili sohbetlere dönüşen paylaşımlarımız.

İskoç arkadaşımız İrlanda’da Eşcinsel Evliliğin % 62.05 oranında halkın desteğini aldığını anlatıyor. Dünyadaki değişim rüzgarlarından dem vuruyor ‘Tutucu İrlanda halkı bile uyandı artık’ derken.

‘Sizde hâlâ eşcinsel olmak yasak mı?’ diyor birden bana dönüp, bir kaç yıl önceki bir sohbetimizi hatırlayarak. Masadakilerin bunu anlaması ne mümkün, anlamsız bakışlarla karşılaşıyorum. Türkiyeli dost dahi şaşkınlık dolu gözlerle soruyor, ‘Ciddi misin, böyle bir yasak mı var?’

‘Geçen yıla kadar vardı ama artık yok, değiştirdik’ diyorum. Sesimde belli belirsiz bir gurur tınısı var, değiştirdik derken. Gurur duyduğum değişiklik yerini utanca bırakıyor, masadaki ‘yok daha neler’ cümlelerinin arkasına.

‘İnanmayacaksınız ama biz şimdi kadınların eşlerinin soyismini almama hakkı olup olmadığını tartışıyoruz, eşcinselliğin suç olmaktan çıkarılmasına karşı çıkanlar bunu da doğru bulmuyor!’ diye devam ediyorum. Küçük dilleri yerinde mi diye kontrol ediyorum sonra. Yok, yutmuşlar!

Akılları almıyor onların bu tartışmaları. Öylesine saçma ki insana, kadına, doğaya, çocuğa değer veren bir toplumda büyüyen bu jenerasyon için, ‘kimi seveceğine’, ‘nasıl tanınacağına’, ‘çocuğuna vereceğin isme’ Devlet’in karar veriyor olması. Türk olan anlıyor beni bir tek.

Ya, diyorum ‘Biz daha buradayız işte. Değişiyoruz ama, hakkımızı yemeyin. Bugün Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum Liderler birlikte sınırı geçtiler, birbirlerini ziyaret ettiler, kahve içtiler. Devrim bu!’ . Heyecanlanıyorum.

Bakışlar daha bir anlamsızlaşıyor, ‘Aynı ülkenin içinde sınır mı var yani, siz deli misiniz?’ diye sorarken İsveç’li olan. İsveç’in Eurovision’u kazandığını, o an bizimle birlikte öğreniyor ve yüzünü buruşturuyor.

‘Ben Rusya’nın kazanmasını istiyordum, 3 senede bir de Eurovision kazanılmaz ki, çok sıkıcı!’.

Bu nasıl bir şımarıklık diye bakakalıyoruz hepimiz, o ciddi ciddi devam ediyor: ‘Rusya’ya Ukrayna politikasından dolayı haksızlık yapıyor Avrupa, bari Eurovision’da kazandırsalar, hem bizim şarkı güzel bile değildi!’.

Hiçbirimizin aklına ‘Siyaset ile şarkı yarışmasının ne alakası var?’ sorusunu sormak gelmiyor tabii, onun yerine Rusya’nın savaş politikasını tartışmaya dalıyoruz.

Dünya siyasetine bakışımız farklı, yine de hareket ettiği noktayı seviyorum. Kendi ülkesi üzerinden değil, adalet anlayışı üzerinden yapıyor savunmasını, milliyetçilikten zerre nasibini almamış.

‘Ne Amerika’nın, ne Avrupa’nın Rusya’ya gülecek hali yok, Irak’ta, Afganistan’da Afrika’da, Libya’da olanlardan sonra’, diye devam ediyor kaldığı yerden. Katılmamak mümkün değil de, iki yanlış bir doğru etmiyor, savaşın her türlüsü yanlış diye savunuyor masanın geri kalanı.

Naifliği bırakıp, Reel Politiği anlamaya davet ediliyoruz. Para, Petrol, Güç ve Adalet çapraz ilişkileri konusunda uzun bir nutuk hakkı kazanıyoruz.  

HDP’nin barajı geçip geçmeyeceği tartışmasına dalıyoruz Türk dostum ile anadilimizde, başka kimsenin ilgisini çekmiyor Türkiye’nin değişim rüzgarları. Bizden öyle uzak, bize ait coğrafyanın gerçekliğine öyle yabancılar ki, hararetle siyasete devam ederken biz, ülkesi dışında yaşamayanların neler kaçırdıkları konusuna geçmekte hiç zorlanmıyor Batı Avrupalılar.

Kıskanıyor tabii insan...


24 Mayıs 2015
Marsilya

Bu yazı toplam 2117 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar