Kişmir’in yazısında geneleve benzetilen Beyaz Ev değil, KKTC siyasetidir!
İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü yani sevgili Ali Kişmir’in gazetecilik etiği çerçevesinde yazacağı her yorum veya her hangi bir vatandaşın yapacağı her yazılı – sözlü değerlendirme, elbette “rahatsız olan kişi ya da kurumun” mahkemede hukuk davası açması hakkına engel değildir…
-*-*-
Salı günü Lefkoşa’da Yargıç Zehra Yalkut huzurunda tanıklık yapan yarbayımız özetle dedi ki; … Ali Kişmir 2020’deki bahse konu yazısında Beyaz Ev’den ‘genelev’ diye bahsetti…
Yarbayımın anlattığına göre bunu önce bir kadın personel fark etti; ağlayarak kendisine şikayet etti…
-*-*-
Kendisi o zaman sadece Beyaz Ev’in komutanı ya da müdürü olan bir binbaşıydı; şimdi bir yukarı rütbededir ve ülkede Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’na ait tüm sosyal tesislerin sorumlusudur…
-*-*-
O zamanki rütbesiyle binbaşı, kadın personelin ağlayarak kendisine “Beyaz Ev’e genelev demişler…” sözü üzerine, meseleyi komutanına “arz etti…”
-*-*-
O dönemin komutanı galiba Tuğgeneral Zorlu Topaloğlu de kendisine arz edilen bu konuyla ilgili olarak derhal “dava açın” emri verdi…
-*-*-
Ve Ali Kişmir’e, Beyaz Ev adlı işletmeye Genelev dediği için, KKTC Başsavcılık Dairesi tarafından “tahkir ve tezyif” iddiasıyla dava açıldı…
-*-*-
Salı günkü duruşmada, savunma avukatı Hasan Esendağlı, meseleyi çok iyi açıkladı…
Ali Kişmir’in bahse konu davalık yazısında “geneleve” benzettiği, Beyaz Ev değildir…
Kişmir bunu gayet anlaşılır bir dille anlatmıştır…
Kişmir’in geneleve benzettiği, Ankara Hükümeti ve KKTC’deki bazı siyasiler nedeniyle, ülke siyasetinin geneleve dönüştüğü iddiasıdır…
Ki bu iddiaya eminim bu ülkede görev yapan Türk, İngiliz ya da Yunanlı hatta Amerikalı ve Fransız komutanlar da çok az bilgileri olsa bile katılacaklardır!
-*-*-
Yani, Erhan Arıklı kardeşimiz başta olmak üzere; bir çok kişi, çok değerli iki gazeteci büyüğüm, bir adet üniversite başkanımız, dönemin komutanı, ağlayan kadın personel, tanıklık eden yarbayımız “okudukları metni” çok iyi anlayamamışlar…
-*-*-
Avukat Esendağlı, bu sebepten ötürü, tanık yarbayımıza “lisedeki, ortaokuldaki edebiyat hocalarınız kimlerdi?” benzeri bir soru sordu!
-*-*-
Anlayacağınız değerli kardeşlerim ve bilimum “Kişmir suç işledi ama hapse girmesinci” arkadaşlarım; fikir, vicdan, basın özgürlüğü denen “lafazanlıkları” geçtim; boş verin bu komünist icatlarını; bu meselede çok ciddi “Türkçe Dilbilgisi” sıkıntınız bulunmaktadır gibime geliyor!
-*-*-
Yazıyı tekrar yayınlamak istemem tabii ki!
Ama bulun ve yarbayımızın da dediği gibi; “ilk üç cümlede Beyaz Ev’e genelev dendi”yi arayın!
Bulamayacaksınız!
Ali Kişmir, Beyaz Ev’i geneleve benzetmemiştir; Esendağlı’nın vurguladığı gibi ilgili yazının bununla uzaktan veya yakından alakası yoktur…
-*-*-
Ali Kişmir, ülke siyasetimizin geneleve döndüğünü yazmıştır ki çok çok özür dilerim, ister mecaz ister gerçek anlamıyla alın; haksız değildir!
-*-*-
Bir kez daha lisedeki ve ortaokuldaki edebiyat – Türkçe Dil Bilgisi ders hocalarımı saygıyla anarım…
Hayatta olanlara sağlık; vefat edenlere rahmet dilerken, özellikle merhume Feriha Coşkun Çürükoğlu’nun anısı önünde saygıyla eğilirim…
-*-*-
Not: Ali Kişmir davasını, BRTK Müdürü Meryem Özkurt Davası ile karıştırmayalım… Meryem Hanım, seçim yasaklarına uymadığı gerekçesiyle hapsedilmiştir. Meryem Hanım’a yasaya aykırı olmasına rağmen “yayınla” talimatını verenler şimdi hava kesmektedir…
Tıpkı Ali Kişmir davasında olduğu gibi…
-*-*-
Ülke siyasetini geneleve çeviren basiretsizler; buna hiç ses çıkarmıyorlar ama olayı çarptırıp, “Ali Kişmir Beyaz Ev’e, dolayısıyla da GKK’ya hakaret etti, aşağıladı, tahkir ve tezyif etti, özür dilesin ve de para cezası ödesin” demektedirler… Yasayı da bilmiyorlar ki o da ayrı bir mesele…
-*-*-
Haaa bu arada çok uzun yıllardır Londra’da yaşam süren bir Kıbrıslı Türk kökenli İngiliz vatandaşı (Ersin bey ve benim gibi) arkadaşım da der, “Learn Turkish be mübarekler… Learn Turkish da read ettiğinizi understand da edesiniz!”…
Külliye’ye kaplumbağa alacak mısınız?
Vikipedi’ye göre “Lâle Devri”, Osmanlı Devleti'nde, 1718 yılında Avusturya ile imzalanan Pasarofça Antlaşması ile başlayıp, 1730 yılındaki Patrona Halil İsyanı ile sona eren gerileme devri içinde yaşanmış bir ara dönemdir.
Bu dönemin padişahı III. Ahmet, sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'dır.
-*-*-
Lale Devri, "zevk ve sefâ" devri olarak bilinir. Adını, O dönemde İstanbul'da yetiştirilen ve zamanla ünü dünyaya yayılan lale çiçeklerinden alması, çok sonradan olmuştur. Bu dönem Osmanlı İmparatorluğunun hiçbir devrinde Lale Devri olarak anılmamıştır.
-*-*-
Vikipedi’deki bilgiye göre, Yahya Kemal; samimi arkadaşı Ahmet Refik Altınay ile bir sohbeti sırasında, III. Ahmed'in Vezir-i Azamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile beraber 1718 - 1730 yılları arasında yaptıkları, Osmanlı İmparatorluğundaki yaşam biçimini değiştirme etkinliklerini Lale Devri olarak tanımlar. Ahmet Refik de bu dönemi anlatan kitabına "Lale Devri" (istanbul 1331/1913 Muhtar Halit Kitabhanesi) ismini verir ve bir süre sonra bu dönem Lale Devri olarak anılmaya başlar…
-*-*-
Lale Devri ile ilgili en çok ilgimi çeken konuyu geçtiğimiz gün ülkemiz futbolunun gelmiş geçmiş en büyük isimlerinden biri olan sevgili Zihni Kalmaz abimiz hatırlattı…
-*-*-
Lale Devri ile ilgili en kısa ve en doğru açıklama; “… halk aç yatarken birileri de kaplumbağa sırtına mum dikip bahçelerde gezdiriyormuş” açkıklamasıdır…
-*-*-
Zihni abi, her zaman gülen yüzüyle anlattı bu olayı…
Ve çok da merak ettiğini kaydetti: Külliye için kaplumbağa ihalesine ne zaman çıkılacak?
-*-*-
Haaa gerçekten Lale Devri’nde bu olayın yaşandığı anlatılır, yazılır falan…
Elbette hayvanlara işkencedir, yangın tehlikesi falan söz konusudur da; KKTC’nin şu anda içinde olduğu durumu bundan daha iyi anlatan hiçbir hikaye de yoktur!
-*-*-
Hade oğlum; boş verin hastaneyi, okulu, yolu; “bin kaplumbağa ve rüzgarda sönmeyen bir milyon mum” için ihaleye çıkalım!
(Karikatür: Erdil Yaşaroğlu)