“Kissinger’in telefonunu Larnaka’ya bağlamıştım… ‘Bu akşam Değirmenliği alacaklar’ diyordu…” 1
Minareliköylü, eski CYTA çalışanı, “kayıp” yakını Yorgia Kollitsi anlatıyor…
Onu bir cenaze töreninde tanımıştım, gömü yerinin bulunmasına yardım ettiğimiz bir Kıbrıslırum’un cenaze töreninde… Değirmenlik’ten (Kitrea) bir Kıbrıslırumlar’ın cenaze töreniydi bu… Bu olası gömü yerini sevgili arkadaşım Maria Yeorgiadu’yla birlikte Kayıplar Komitesi’ne göstermiştik – iki Kıbrıslırum’dan geride kalanlar böylece bulunmuştu… Bu iki Kıbrıslırum kayıbın cenaze törenlerine katılmıştım ve bu cenazelerden birisinde orada tanışmıştım onunla… Nikolacis Kaniklidis’in cenaze töreniydi… Tarih 25 Mayıs 2013’tü… Aynı gömü yerinde “kayıp” Andreas Pantazis Pramadeftis de bulunmuştu… Onun da cenaze törenine Maria’yla birlikte katılacaktık…
Annesi, babası, erkek ve kız kardeşi yani tüm ailesi Değirmenlik’ten “kayıp” edilmiş çok sevgili arkadaşım Maria Yeorgiadu’yla birlikte gitmiştik cenaze törenine ve Yorgia Kollitsi’yle böyle tanışmıştık…
Yorgia ya da arkadaşlarının ona seslendiği şekliyle “Gogulla”yla hemen sohbete girişmiştik cenaze sonrasında… Eski bir CYTA çalışanı olduğunu öğrenmiş ve ona CYTA’daki işine gittikten sonra 1963’te geri dönerken “kayıp” edilen Mehmet Raif’i sormuştum…
Yorgia Kollitsi’nin de Minareliköy’den (Neahorgo Kitrea) “kayıplar”ı vardı – nenesi ve dedesi köyden “kayıp”tı - bu yüzden Minareliköy’e gitmiştik birlikte – bana evlerini göstermişti… Köyü dolaşmış, köy kahvesinde birşeyler içmiştik… Mayıs 2013’tü…
Bir süre sonra Dayanışma Evi’nde buluşarak bir röportaj yapmıştık…
Aslında Aralık 2010’da Minareliköylü bazı Kıbrıslırum “kayıp” yakınlarıyla Kayıplar Komitesi yetkililerine Minareliköy’de bazı olası gömü yerleri göstermiştik…
Bunlardan birisi de kilisenin yanındaki bir alandı…
Bu alanda yapılan kazılarda üç “kayıp” şahıstan geride kalanlar bulunmuştu – bunlar ikisi kadın biri erkekti…
Aradan üç yıl geçtikten sonra bu alana ev yapmak isteyen birisinin tutmuş olduğu şirocu, tesadüfen bir toplu mezar daha bulmuştu “kayıp” yakınlarıyla birlikte göstermiş olduğumuz alanda… Bu toplu mezarda da üçü kadın üçü erkek olmak üzere altı “kayıp”tan geride kalanlar bulunmuştu…
Belki de bu gruptaydı Yorgia’nın “kayıp” ninesi ve dedesi – Kayıplar Komitesi Kazılar Koordinatörü Okan Oktay’ı da bu konuda bilgilendirmiştik ve aralarında eğer bacağı kesik bir kadından bulunanlar varsa bu alanda, bunun büyük olasılık Yorgia’nın sevgili ninesi Rodu Hanım olabileceğini aktarmıştık… Okan Oktay’a, Yorgia’nın ninesi ve dedesiyle ilgili bilgileri de vermiştik… Şimdi DNA testleriyle bu gruptaki “kayıplar”ın kimliğinin Kayıplar Komitesi tarafından belirlenmesini bekliyoruz…
Bu arada Yorgia’yla yaptığım röportajı yayımlama fırsatı bulamamıştım çünkü röportajlarımı çözmekte kullandığım bant bozulmuştu…
Bu röportajı yayımlamak ancak şimdi mümkün oluyor çünkü eski, büyük, geleneksel kasetlerle yaptığım röportajları çözemedim, kasetçalarım bozuldu, tamiri için gitmediğim yer kalmadı, yeni bir kasetçalar bulmak da mümkün değildi… Sonuçta bir arkadaşıma bozuk kasetçaları gösterdiğim zaman imdadıma yetişti ve kendi evinden bir kasetçalar hediye etti bana geçtiğimiz günlerde… Böylece bazı röportaj kasetlerimi ancak şimdi çözebiliyorum… Bu arkadaşıma imdadıma yetiştiği için sonsuz teşekkürler…
Yorgia Kollitsi CYTA’da Kıbrıslıtürkler’le birlikte çalışıyordu, bu yüzden bazı Türkçe cümleler biliyordu – o zamanlar direk telefon olmadığı için telefonları CYTA çalışanları bağlıyordu santral aracılığıyla…
1974’te savaş patlak verdiğinde, ikinci harekat günlerinde Yorgia, CYTA’da ABD’nin o dönemki Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in telefonunu Larnaka’da Pieridis adlı bir Kıbrıslırum’a bağlamış ve konuşmalarına kulak misafiri olmuştu… Yorgia’nın kanı donmuştu: Kissinger “Bu akşam Değirmenliği (Kitrea – Cirga) alacaklar” diyordu.
Minareliköy ya da nam-ı diğer Neahorgo Kitrea, Değirmenliğe bitişik bir köy… Ninesi ve dedesi için telaşlanmıştı Yorgia… Köyü arayıp onları uyarmaya çalışmış ancak telefonların kesik olduğunu keşfetmişti… Yorgia’nın amcası yola çıkarak köye gitmeye çalışmış ancak Mia Milya’da (Haspolat) Kıbrıslırum askerler tarafından durdurulmuştu: “Oraya gidemezsin” demişlerdi Yorgia’nın amcasına… “Orada Türk ordusu var…”
Böylece hiçbir uyarı yapamamış, çaresiz kalmıştı Yorgia… Sonuçta hem Değirmenlik’ten, hem Minareliköy’den onlarca Kıbrıslırum sivil insan “kayıp” edilecekti ve bunlar arasında Yorgia’nın ninesi ve dedesi de bulunacaktı…
Yorgia’nın dedesi Yorgos öğretmendi, çok saygıdeğer bir insandı, Kıbrıslıtürkler’le çok iyi ilişkileri vardı… Bir zamanlar bazı Kıbrıslırumlar’ın Kıbrıslıtürkler’e karşı saldırısını önlerine geçerek, yolun içinde durarak durdurmuştu. “Buradan geçemezsiniz, onlar bizim kardeşimiz” demişti… Böylesine bir insandı işte “kayıp” edilen… O ve sevgili eşi Rodu, bir ayağı bir kaza nedeniyle kesik olan, koltuk değnekleriyle yürüyen Rodu…
Yorgia Kollitsi çok sevecen, çok sıcak bir insan… Ailesinden iki “kayıp” olmasına karşın “kin” güden, “nefret” dolu bir insan değil… Tam tersine sevgi dolu bir insan… Onunla tanışmak beni sevindirdi… Minareliköy’ün, Neahorgo Kitrea’nın bilmediğimiz bir sayfasını daha anlattı bana Yorgia…
Minareliköylü Yorgia Kollitsi ile röportajımız şöyle:
• SORU: Kaç yaşındasın Yorgia?
• YORGİA KOLLİTSİ: 70 yaşındayım!
• SORU: Minareliköy’de (Neahorgo Kitrea) dünyaya geldin…
• YORGİA KOLLİTSİ: Evet… Ancak annem Maria Larnakalı idi… Babam Neahorgo Kitrealı’ydı (Minareliköy), adı Nikos Kollitsi…
Ninemin adı Rodu, dedemin adı George (Yorgos) – dedem öğretmendi. Ailenin iki soyadı vardı, bir de Kiriakidis soyadı var ailenin…
Eve gittik zaten, evlerini gördün…
İlkokul öğretmeniydi dedem. Altı çocukları vardı.
Ninem 1891 doğumluydu, bir bacağı kesikti – bir kaza geçirmiş ve o zaman bacağını kesmişlerdi… Dedem ise 1883 doğumluydu…
Ailenin başka fertleri de o mahallede yaşıyordu…
• SORU: Minareliköy’de nasıl bir hayatınız vardı?
• YORGİA KOLLİTSİ: Çok güzel bir hayatımız vardı, çok güzeldi gerçekten… Ninem tüm dantellerini, nakışlarını, Kıbrıslıtürkler’den satın alırdı… Süreyya’dan alırdı, Süreyya çok güzeldi, Minareliköylü idi. Çok güzel dantellerdi bunlar… Hala var bende bu danteller…
• SORU: Karma bir köydü Minareliköy… Neler hatırlan o günlerden?
• YORGİA KOLLİTSİ: Süreyya’yı hatırlarım mesela… Kiliseyi hatırlarım, kiliselerden biri Türk mahallesindeydi – biz Türk mahallesindeki o kiliseye giderdik. Dedem George çok iyi Türkçe konuşurdu. Amcamın, Çağlayan’ın bulunduğu yolun sonunda kliniği vardı, doktordu… Ben liseyi Lefkoşa’da bitirdim ve sonra da CYTA’da işe girdiydim… Orada da Kıbrıslıtürkler’le birlikte çalışırdık ve en iyi arkadaşım da Tanju idi…
• SORU: Vefat etti Tanju Hanım maalesef…
• YORGİA KOLLİTSİ: Evet, maalesef… Sabiha vardı… Tanju vardı… Tanju’nun babası polisti ve çok büyük bir kırmızı Consul araba sürerdi Tanju… Bir keresinde barikattan geçirememişti arabayı ve polisler ona yardım etmişti çünkü barikat dardı ve araba büyüktü! Polisler ona “Gelen defa baban sürsün arabayı!” demişlerdi… Sabiha vardı, Hatice vardı, Ayşe vardı… Hatice çok güzeldi, kocası doktordu… Çatışmalar çıktıktan sonra temasa geçmiş ve sormuştu herkesi teker teker… Durum nedir diye…
• SORU: Bana o zamanlar CYTA’da santraldan telefon bağladığını, bu yüzden çat-pat Türkçe sözcükler kullandığını anlatmıştın…
• YORGİA KOLLİTSİ: Evet… Türkçe olarak “Ne istiyorsunuz lütfen?”, “Mağusa’da nümeronuz kaçtır?”, “Kapatın telefonu, size haber vereceğiz” gibi cümleler kullanıyordum! Ve bağlıyorduk telefonları…
• SORU: Bir de Mehmet Raif vardır ki hala “kayıp”tır…
• YORGİA KOLLİTSİ: Evet ama çok hatırlamam onu… En son o ayrılmıştı işten ve vurmuşlardı onu… Bunu duyduk, adını hatırlamam ama o günlerden yani Mehmet Raif diye isim hatırlamam. Cafer’i hatırlarım mesela, ondan sonra Bayrak’ta çalışmaya başladıydı.
Biz rota usülü çalışırdık, kimimiz gündüz, kimimiz gece çalışırdı… Gece nöbetindeki bir Kıbrıslıtürk’tü ve hep o kalırdı gece nöbetlerine ancak adını hatırlamıyorum. “Bari” derlerdi kendine…
Ben 1974’te ayrıldım CYTA’dan…
• SORU: 1974’te Lefkoşa’da kalmaktaydınız… Minareliköy’e de sadece haftasonları gidiyordunuz herhalde…
• YORGİA KOLLİTSİ: Evet… Bazan hafta arası da giderdik. Benim babam uzun yıllar Afrika’da çalıştıydı, Fildişi Kıyısı’nda çalıştıydı uzun yıllar. Ben de gittim oraya… Güzel bir yerdi, Fransız kolonisiydi diye Fransızca konuşulurdu. Çok uzun yıllar babam çalıştıydı orada. Çalışmaya gittiği zaman ben beş yaşlarında falandım… Arada gelirdi ama, mesela benim düğünüme geldiydi Fildişi Sahili’nden.
DEVAM EDECEK