Kızlık soyadı
Solina Osman: Son zamanlarda cinsellik nedir diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Özellikle son dönemde yaşadıklarım cinselliğin ne olup ne olmadığını düşünmeye itiyor beni.
Feminist Atölye (FEMA)
Solina Osman
Son zamanlarda cinsellik nedir diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Özellikle son dönemde yaşadıklarım cinselliğin ne olup ne olmadığını düşünmeye itiyor beni. Aslına bakarsanız, cinselliğe yönelik ikiyüzlü yaklaşım hem korkutuyor beni hem de anlama gayreti içerisine sürüklüyor. Zira cinsellik o kadar değişik algılanıyor ki toplumumuz tarafından, insan ister istemez temkinli yaklaşmak zorunda kalıyor. Cinselliğin diğer tüm terimlerden bir farkı var! Bizler cinselliği aslında bilmiyoruz. Bilmiyor olmamıza rağmen, cinselliği konuşup bilinir kılmak gibi bir gayretimiz de yok. Belki de, dilimizin de verdiği avantajla, cinselliğe sadece atıfta bulunmak istiyoruz ve bununla yetiniyoruz. Birey cinsellikle ilgili konuşmak için yanıp tutuşsa da toplumun cinselliği açıkça dile getirenlere yaklaşımı nedeniyle ister istemez kendini durdurmak zorunda kalıyor. Zira cinsellik hala bir tabu olmaktan çıkmamış, hala en çok konuşulması gereken konuyken en az konuşur gibi yaptığımız ama her fırsatını yakaladığımızda da kendisine göndermeler yapmaktan kaçınmadığımız... Cinsellik tam da bu nedenden dolayı Türk Dil Kurumu’nun tanımlamaya çalıştığı gibi ne “cinsel özelliklerin bütünü” ne “sevişme duygusu” ne de “dişi ile erili birbirinden ayrımlı kılan fiziksel özellikler”. Cinsellik tam da bunların aksine eğer varsa bu ikircikli ayrım içinde ‘erkeği’ egemen kılan ataerkini yeniden ve yeniden üreten şey. Toplumun her yönünü bu hayali ayrıma göre şekillendiren politik bir mekanizma. Zira soyadı gibi bir kavramın cinsellikle ilgisi yok. Cinselliğin kapitalizm sonrası dönemde nasıl kurgulandığı ile ilgisi var. Zira erkeğin kadın üzerinde hegemonyası olduğunu ilan ediyor ve kadının erkeğe göre çocukları ile farklı bağlara sahip olduğunu öngörüyor soy ismi. Çocuklar erkeğin kalıtımsal bir devamıymış gibi algılanıyor sanki kromozomlarının yarısı kadından gelmiyormuş gibi. Ya da anneleri aynı olan bireyler kardeş sayılmıyor. İkiye ayrılıyor kardeşlik ve soy her zaman erkeğe dayanıyor. Ya da aile bağının sırf biyoloji ile bağımlı olması gerekiyormuş gibi dar bir yaklaşımı beraberinde getiriyor soy ismi.
Geçenlerde bir telefon mağazasına uğradım. Yeni bir cep telefonu hattı alacağım ve tabii ki bunun için sözleşmeyi doldurmam gerekiyor. Şube çalışanı gayet yardımsever bir insan ve formu benim için doldurmayı teklif ediyor ve ben de soruları cevaplıyorum. İsminiz, doğum tarihiniz ve benzeri sorulardan sonra beni hayretler içinde bırakan soru çınlıyor kulaklarımda:
● Annenizin kızlık soyadı?
● Anlayamadım?
● Annenizin kızlık soyadı? Yani evlilik öncesi kullandığı soy ismi?
Bir an düşünmek zorunda kalıyorum. Soruyu ilk söylendiğinde de anlıyorum pek tabii ki. Lakin bu şekilde sorulması gerçekten canımı sıkıyor. Ataerkinin kırılması ve onu yeniden üreten dilin değişmesi için karşı çıkmak şart! Soy isimlerinin erkeğe dolayısı ile erkeğin kadın ve çocuklar üzerinde kurduğu hegemonyaya karşı bir birey olarak hemen başlıyorum fikirlerimi paylaşmaya... Tam da beklediğim gibi sessizleşiyor ortam ben konuşmaya başlar başlamaz.
● Kadın ve kız arasında bir fark mı var?
● Evet.
● Emin misiniz? Kadın ve kız arasındaki fark sırf bir cinsel pratiğe göre mi şekilleniyor yoksa bireyin ergenlik dönemine girmesi ile mi? Kadınlık sırf bir biyolojik olgu mudur?
● Nasıl, aynı olur mu beyefendi?
● Annemin evlilik öncesi soy ismini sormuştunuz....
Cevabı veriyorum ama içim içimi yiyor. Düşünüyorum neden biz de birçok ülkede olduğu gibi yeni evlenen bireyler kendi aile isimlerini yaratamıyorlar. Neden hala yasalarımız evlenen kadınlara eşlerinin soy isimlerini almayı zorunlu kılıyor? Tam da bunlar yaşanırken birey olarak toplum tarafından kendi isminizle kabullenmiyor olmanız çok incitici oluyor. Tüm düşünsel ve siyasi duruşunuza rağmen toplum sizi babanızın soy ismi üzerinden tanımlıyor. Üretkenliğinize, farklı bir birey olmanıza bakılmaksızın toplum sizi filancanın kızı ve oğlu olarak tanımlamaktan vazgeçmiyor. Tabii bunun en can sıkıcı tarafı ise toplum içinde bu şekilde tanımlanmayı içselleştirmiş bireylerin olması! ‘Kızlık’ ve ‘kadınlık’ arasında fark olduğunu size ısrarla anlatmaya çalışması ve ‘erkek egemen’ düzenin devamında bir araç olması!
2011 Madrid İspanyol Devrimi’nin Transfagdyke Kongresi, Ekim Ayında Global “Trans Patalojisyonunu Durdur” Kampanyaları Çerçevesinde,
Küresel Cinsiyet Grevi’ne Çağırıyor!
İkili Cinsiyet Kimlikleri (‘Kadın ve Erkek’) tarih boyunca toplumların ekonomik ve güç sistemlerini belirleyen kapitalizm çerçevesinde bir baskı aracı olarak kullanılmıştır. Bu kimlikler, evrensel olmaktan ziyade ihtiyari olup, ‘çekirdek heteroseksüel aile’ modelini ilerletmek amacıyla tıbbi ve yasal kuruluşlarla üzerimize empoze edilmiştir.
Cinsiyet kimlikleri yeni doğan her bireyin biyolojik cinsiyetlerine bakılarak verildiğinden (dişi ve eril), cinselliği genital organlara ve genitallerin heteroseksüel üretimdeki rolüne indirgenmiştir. Fakat cinsellik ne genitallerden ne de üretimden ibarettir. Öyleyse neden sırf sınıf ayırımı için olan bu farklılıkları kullanmaya neden devam ediyoruz?
Bu ikili cinsiyet kimliklerine tamamıyla uymayan genitallerle dünyaya gelen İnterseksüel bireyler, kendi onayları dışında, sırf egemen sistemin bir parçası olmak için ameliyat ettiriliyorlar. Bu arada, transseksüellik ve transvestizm de tıbbi alanda halen bir hastalık olarak görülüyor. Transseksüel bireylerin kendi kimlik tayinine dair olan haklarını savunmakla birlikte, transeksüelliğin ‘anormalleştirilmesine’ karşı çıkıyor ve ikili bedenlerin normalleştirilmesi için zorunlu kılınan tüm protokollerin kaldırılmasını istiyoruz. Ayrıca, kendilerini ne kadın ne de erkek olarak tanımlayan transcinsel bireylerin yanında, nötr cinsiyet temin edenleri, transitte olan cinsiyetleri, üretilen alternatif cinsiyetleri kabul edenleri, ve cinsiyeti tümden inkar edenleri de destekliyoruz.
Her birey kendisine sistemin bir parçası olması için empoze edilen keyfi cinsiyet kimliklerini reddetme hakkına sahiptir. Bu sadece meşru bir kişisel seçim değil, aynı zamanda cinsiyet normlarına uymayanlar ve toplumda tıbbi ve yasal alanda her gün şiddete uğrayan transcinsel, transseksüel, interseksüel bireylerle dayanışma kurma politikasıdır. Toplumdaki bu şiddet sadece bu bireyleri değil sistemin bir parçası olan hepimizi etkilemektedir. İşte bu nedenle Ekim ayı suresince başlayıp devam edecek olan, dünyanın her yerindeki, her yaştaki, sınıftaki, ırktaki vs. bireylerin katılabileceği ve kendilerine empoze edilen cinsiyet rollerini reddedebileceği küresel bir eylem talep ediyoruz!
Küresel Cinsiyet Grevi Nasıl Yapılır?
● Üzerimize empoze edilen cinsiyet kimliklerini reddettiğimizi kamuda açıkça belirterek,
● Cinsiyet tespitini zorunlu kılan her türlü belgeyi doldurmayı reddedip, sorumlu kişilerden gerekli değişikleri yapmalarını talep ederek,
● Üzerimize empoze edilen cinsiyet rol ve beklentilerini sorgulayıp, bu beklentilerin dışında hareket ederek,
● Trans bireylerin günlük yaşamda karşılaştıkları şiddete karşı dayanışma içinde olmak için karşı cinsiyetin lavabolarına girerek,
● Alışveriş yaparken cinsiyet ayırımları olmayan model ve boyutlar talep ederek,
● Yerel ve Ulusal mahkemelerde, Avrupa Mahkemeleri ve Uluslararası Mahkemelerde kadın veya erkek olarak tanımlanmayı reddederek ve resmi belgelerden bu ayrımın kaldırılmasını talep ederek.