1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. “KKTC” gururla sunar!
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

“KKTC” gururla sunar!

A+A-

Siz halen patlayan bombaların, muhaceret veri tabanına sızan sahte oturma izni çetelerinin, polise tabanca doğrultan kabadayıların, evlerden taşan cephaneliklerin ve onca çürümüşlüğün, yozlaşmanın, kokuşmuşluğun bu “korsan” düzenle ilgisiz olduğunu mu düşünüyorsunuz?

“Biz dünyanın dışında kalacağız” diye milli bir siyaset ilan edildi.
Köhne!
Yoz!
Yalan!
Uluslararası toplumun onayladığı raydan çıktık ve iyiden devrildik.

Mafya çoğalarak yerleşiyor yaşadığımız topraklara…
Sokaklar kendi çözümünü arıyor; sopayla, dövüşle, barutla, ateşle, bombayla, tehditle, tüfekle…
Dünyada bir yeriniz yoksa eğer sonuç bu…

***
“KKTC” gururla sunar!
Bu statükonun en görkemli anıtı olarak yeni bir “cezaevi” yapmıştık hani…
Şimdi o da yetmiyor.
Daha da büyüğünü yapmak şart oldu.
Dağdaki “en büyük bayrak”la rekorlar kitabına girememişsek eğer “en büyük cezaevi” ile bunu başaracağız.

Ne diyor Cezaevi Müdürü, “625 kapasiteli cezaevinde 844 tutuklu var.
Üst üste, alt alta yatıyor hem de dünyanın dört bir yanında gelenler…
Dünya bizi tanıdı, anladınız mı şimdi!

Kıbrıslı Türkleri “hapsettiğiniz” bu kokuşmuş yapı içerisinde hücreye doymuyoruz.
Demir parmaklıklar parmaklarımız, düşlerimiz kelepçeli…

***
Otuz sene önce nüfus ve yurttaşlık politikası eleştirildiği zaman “gelen Türk giden Türk” derlerdi.
Dağ başını duman almış o günden bugüne, şimdi, gümüş dere değil bataklıktır paçalarımızdan akan…

Ne zaman ki “gelenler” değişti, “nüfus” daha geniş bir tabanda tartışılmaya başlandı.
Yine de körleşme bitmedi; uluslararası hukuk geçmiyor yarı coğrafyada asıl sorun bu!
Yetmezmiş gibi göğüslerini gere gere ilan ettiler: “Biz dünyanın dışında kalacağız!”
Müzakere masasından kaçanlar, masanın altında, kendilerine yer arıyorlar.


***
Diyorum ki, hazır Maraş’ı açmışken, “Açık Cezaevi”ne dönüştürelim, olmaz mı?
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne de en önemli mesajı veririz böylece (!)
“Kana kan dişe dişe” ilerleriz.
Birisi itiraz ederse eğer dozer süreriz üzerine…

***
Yeni cezaevi dar, ‘mobeseler’ az geldi…
Dört bir yana kameralar yerleştirildi ya…
Yetmiyor!
Keşke dünyaya açsak kameralarımızı, canlı yayınla ilgi odağı olsak…
Dünya alem izlese nasıl “rezil” bir düzen yarattığımızı...

Savaş artığı ganimetin nasıl “talan” edildiğini izletsek Avrupa’dan Asya’ya Amerika’dan Afrika’ya yedi düvele…
Kumarın, yasa dışı bahsin, emlak ve yurttaşlık çetelerinin yarattığı yıkımı kayıt altına alsak…
Külliyenin yanı başına yeni ve daha modern bir cezaevinin temellerini atsak ardından; müftü gelse dualar okusa, tehdit ve tecavüz davalarını anıtlaştırsak, karayolları master planı yerine “kara para master planı” ile meydan okusak beş büyük ülkeye…
“Bu devleti eninde sonunda tanıyacaksınız” desek…
Karanlığıyla…
Pisliğiyle…
Rezilliğiyle…

***
Siz tüm bu yaşananların “demokrasiye, iradeye, değerlerimize” müdahaleyle ilgisi yok mu sanıyorsunuz?
Bir ülke “kayıt dışı”ysa eğer orada “kirli” hayat çoğalır…
Siz de her sabah Toroslara bakar, Trodoslar’dan esen yelle türkü okursunuz; ne duyan olur, ne de dinleyen…
 



BİR SORU

‘Eski Ercan’ı polis neden bekliyor?

Yeni Ercan açıldı ya eskisi “atıl” kaldı.
Söz hakkımız yok, çünkü orası da yandaş şirketin…
Halbuki harika bir “kent park”a dönüşebilirdi bu arazi…
O bölgede insanların nefes alacağı, yürüyüş yapacağı, dinleneceği bir yer yok.
Büyük bir müze, sanat merkezi de olurdu…

Konumuz başka…
Polis karakolu eski Ercan binasında kaldı.
Şimdi herhangi bir faaliyet olmayan bina için üç vardiya polis görev yapıyor.
Yazık değil mi?
Ercan sözleşmesinden anımsadığım, ilgili şirket tarafından “özel güvenlik” de istihdam edilmesi gerekiyordu.
Hatta bir ara özel güvenlikçilerin de Türkiye’den getirilmesi istenmişti …
Sonuçta hem yeni Ercan’ı bekliyor polis hem eski…
Polisi çok daha etkin, verimli ve doğru yerde kullanmak gerekmez mi?

 


Kabuller, ziyaretler

Yeni bakanların ‘kabul ve ziyaretlerine’ bakıyorum.
Sıraya girmiş kişiler, örgütler, dernekler, odalar, sendikalar…
Bu ziyaretler bittiği zaman…
Bakanlar da değişecek muhtemelen…
Yeniden yaşanacak aynı döngü…
“Bakanlar, ziyaretçileri kabul etti.”

***
“Sandalye oyunu” dedikleri bu olmalı…

 



BİR FOTOĞRAF, BİR TARTIŞMA

volaybol-buyuk-foto.jpg

İslamcılarla laikler arasındaki derin uçurum

Türkiye Kadın Voleybol Takımı’nın Avrupa şampiyonluğu ülkede yaşanan kültürel yarılma üzerinden de dünya basınına yansıdı. Politico gazetesi şu başlığı kullandı: “LGBTQ+ voleybol şampiyonu Türkiye'nin kültür savaşında sinirlerini bozdu.”

Erdoğan son seçimlerde ““LGBTQ+” meselesini bir çatışma unsuru olarak kullanmış, siyasi rakiplerini bunun üzerinden aşağılamıştı.

Ebrar Karakurt'un harika bir fotoğrafını yayınlayan gazetenin “Avrupa şampiyonluğunu kazanan takımdaki bir yıldıza duyulan öfke, İslamcılarla laikler arasındaki derin uçurumu açığa çıkarıyor” yorumu dikkat çekti.

 

Bu yazı toplam 3025 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar